Doğrulanmış olanı takip edenler özgür, neşeli ve üretken topluluklardır; olasıyı, olabilirden ve olabiliri de hayal ürününden ayrıştıramayanlar ise bağımlı kalmış insanlardır
Doğrulanmışı olasıdan, olasıyı olabilirden, olabiliri de hayal ürünü olan şeylerden ayırt etmek hem çok zordur hem de bir o kadar keyiflidir. İnsanın tarihi yüz binlerce yıl sürer. Avcılık ve toplayıcılık yapan ve temel amacı hayatta kalabilmek olan insanın bu tarih sürecinde bir gelişim gösterdiğini görmek olanak dışıdır. İnsanoğlunun tarihi, yerleşik hayata geçilmesiyle başlar. Eski Çağ için gösterilen Paleolotik, Mezolotik, Neolitik zaman evreleri ile yakın zamanların İlk Çağ, Demir Çağı, Bakır Çağı, Tunç Çağı, Orta Çağ gibi isimlendirmeler bunun birer doğrulanmış kesitleridir. Ancak tarıma ve hayvancılığa dayalı ekonomiler ile birlikte yapılmış bu doğrulamalar, olasılıkları da beraberinde taşır. İnsanoğlu olabilmiş organize toplumlar ile bunu gerçekleştirememiş insanların tarihi, birçok yerde aynı zaman diliminde iç içe geçmişliği de beraberinde getirir. Aynı bölgede birileri insan, diğerleri ise insanoğlu olabilir.
Her çağ, insan ile insanoğulları arasındaki en temel ortak kavramı; toplumların inançsal yaratımları, onların sosyolojik durumlarını yansıtır. Doğru bilgiye ulaşan insanoğulları için bir tek ana kaynak vardır. Olasılıklar ile düşünen ve hareket edenler için de olabilirlikler ile birlikte birden fazla sebep-sonuç karmaşası söz konusudur.
Doğrulanmış ile olası bir arada
İnsanların tanrıları vardır; türlü türlü ve genel olarak korkutucudurlar. İnsanoğlunun ise Tanrı’sı vardır; şefkatli merhametli, cömert. İnsanların sanat ve edebiyatları, sığ ve hayal ürünü olaylar bütününün basit yansımalarıdır. İnsanoğlunun sanatı ise kültürünün birer göstergesidir. Sanatlarında zaman ve mekân bilinci görülür. İnsanlar, “düş güçleri” ile hareket ederler ve doğru ile doğrulanmış olanı kabul etmekte güçlük çekerler; çoğu zaman doğruya ihtiyaç da duymazlar. İnsanoğlu ise hayal ürünü sözler bütünü ile gerçek olanı bir dışavurum olarak sembol diline dönüştürür. Keza sembolizm; gerçek ile hayal ürünü olan şeylerin birleştiği yerde karşımıza çıkar. Sayılara, harflere, renklere, geometrik şekillere, sözcüklere çok kolay entegre edilerek birer soyut renk dünyası yaratırlar. Hem ne anlattığı (doğrulanmış) hem de ne anlatmak istediği (olası) bir arada sessiz, ancak çok etkili bir şekilde dile getirilir.
İnsanoğlu olarak yaşamak
Bir şeyin ne anlattığı onun doğrulanmış olan tarafını ki bunu insanoğlu yapar; aynı şeyin ne anlatmadığını ise insan hiç düşünmeden elbette yapar. Nihayetinde günümüzde olduğu gibi insan olmaktan öte insanoğlu olmak gereklidir, tüm insanlık için elbette.
İnsan bağnazdır, düne ait ve geçerliliğini yitirmiş her şeye sıkı sıkıya bağlıdır. İnsanoğlu ise geçerliliğini yitirmiş, değerini tüketmiş, teknik olarak yetersiz her şeyin yerine yeni olanı koyarak çağa uyum sağlar. İnsan düne bağlıdır, insanoğlu ise yarınlara yöneliktir. İnsan, kişi ve sıfatlara bağlanır; insanoğlu ise hiçbir bağ ile hiç kimseye bağlanmaz. Yaşam içerisinde kendi kendilerinin efendileridir, inanç dünyasında ise sadece Yaradan’a bağlıdırlar. İnsan ise maddi dünya içerisinde birilerine bağımlı kalabildiği gibi Yaradan ile arasına birçok aracı koyar.
Doğrulanmış olanı takip edenler özgür, neşeli ve üretken topluluklardır; olasıyı, olabilirden ve olabiliri de hayal ürününden ayrıştıramayanlar ise bağımlı kalmış insanlardır.
Önemli olan insan olmak değil, önemli olan insanoğlu olarak yaşamak ve kâmil insan olarak da asıl yurdumuz olan Yaradan’a dönebilmektir.