İLK ve orta dereceli okullar pazartesi, üniversiteler de ay sonunda açılıyor. 15 milyon öğrenci, 600 bin öğretmen, binlerce servis aracı yollara dökülecek. En az iki - üç hafta Türkiye'nin gündeminde eğitim olacak...
Peki ilk ve orta dereceli okullarla, üniversiteler yeni öğretim yılına hazır mı? Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK gerekli tedbirleri aldı mı?..
Evet demek gerçekten çok zor. İsterseniz önce Milli Eğitim ve ilk ve orta dereceli okullara bir göz atalım:
* 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, ilk kez bu yıl uygulanacak. Ama 5. sınıfı bitiren öğrencilerden hala pek çoğu, 6. sınıfa kaydını yaptırmış değil. Bu anayasal zorunluluğun gereğini ise ne kimse hatırlatıyor, ne de özellikle kırsal kesimlerdeki velilerin bu zorunluluktan haberi var...
* Öğretmen tayinleri hala yapılmadı. Bugün yapılsa bile göreve başlamaları en az iki hafta sürer. Başvuranların hepsinin tayini yapılsa bile yine on binlerce öğretmen açığı söz konusu.
* Ders kitapları konusunda
MİLLİ Eğitim Bakanlığı önceki gün bir açıklama yaparak tek ders sorununun bulunmadığını ve dolayısıyla böyle bir sınav hakkının söz konusu olamayacağını duyurdu.
Halbuki velilere biraz kulak kabartıyor olsalardı, verecekleri tek derslik bir sınav hakkının binlerce öğrenciyi mutlu kılacağını çok iyi biliyor olurlardı...
Ankara'daki politikacı ve bürokratlara göre Türkiye'nin hiçbir sorunu yok! Bütün sorunları, sizler ve bizler yaratıyoruz. Örneğin, hayat pahalılığı ve enflasyon kesinlikle yok. Çeteler, çetelerin devletle ilişkileri gibi fikirler ise tamamen sapık düşünce ürünü. Eğitimde sorun aramaya çalışanlar ise Türkiye'nin parlak geleceğini göremeyenler. Sözün özü hiçbirine inanmamak gerekir. En doğru kararı Ankara veriyor. Gerisi yalan!!!
Bu çerçeveden bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı'nın "tek ders sorunu yok" açıklaması da tıpkı, Erbakan'ın faiz ile kar payı arasında sanki bir fark varmış gibi "faiz haram, kar payı helal" açıklamasına benziyor.
Bakanlık "tek ders sorunu yok" diyor ama,
Üniversiteye giriş sistemi önümüzdeki yıl kökten değişiyor. Ama yüzbinlerce öğrenci, maalesef bu önemli değişikliğin hala farkında değil... Sınav sistemindeki değişiklik sadece medyada tartışıldı. Milliyet dışında konuya fazla ilgi gösteren de olmadı. Bu açıdan bakıldığında Milliyet okurları, diğer gazete okurlarına göre bir hayli şanslı.
Baştan itibaren gelişmeleri en ince ayrıntılarına kadar en yakından onlar izledi.
Yeni sınav sisteminin getirdiği en önemli değişiklik: alan puanı uygulaması. Yani aday lisede öğrenim gördüğü alanla ilgili bir yüksek öğrenim kurumuna yöneldiğinde artı puan alırken, farklı alanlara yöneldiğinde kazanma şansı bir hayli azalacak.
Bu önemli değişiklik, oldu bittiye getirilip yapıldığı için önümüzdeki öğretim yılında onbinlerce mağdur yaratacak. Örneğin bugüne kadar Hukuk ve Kamu Yönetimi TS puanı ile öğrenci aldığı için, bu bölümlere girmeyi arzulayan öğrenciler, lisede Türkç / Sosyal bölümünü seçmişlerdi. Ama yeni uygulamayla Hukuk ve Kamu Yönetimi TM puanıyla öğrenci alınca ortalık karştı. Yine
ÜNİVERSİTEYİ kazanmış binlerce tek ders mağduru öğrenci adeta çıldırma noktasında. Ne sorunlarını anlatabilecekleri bir makam, ne de kendileriyle ilgilenebilecek bir yetkili bulabiliyorlar.
Öğretmenlik, hiç tartışmasız dünyanın en kutsal mesleklerinden biri. Her birine sonsuz saygımız, sevgimiz var. Çok itilip kakıldılar. Moralleri bozuk. Kendilerine sunulanlardan çok daha fazlasına layıklar. Ama bütün bunlar, öğrencilerin canını yakmaya değmez...
Sisteme, devlete, politikacıya, okul müdürüne, veliye kızan, acısını öğrenciden çıkartıyor. Elbette bütün öğretmenler böyle değil. Ama pedagojik nosyondan yoksun öğretmenlerin sayısı öylesine hızla artıyor ki!..
İşsizlik nedeniyle, son şans olarak öğretmenliğe sarılan küskün veterineri, ziraatçıyı, eczacıyı, mühendisi öğretmen diye sınıfa sokarsanız, olacağı buydu. Dışardan öğretmen olanlar böyle de, eğitim fakültelerinden mezun olanlar farklı mı? Kesinlikle hayır. Alın birini, vurun diğerine. Güneydoğu'yu gezerken gördük. Hemen her ile bir eğitim fakültesi açılmış. Ama ne bir öğretim
ÜNİVERSİTEYİ kazandığı halde öğrenimini sürdürmekte güçlük çeken gençler için başlattığımız burs kampanyasına ilgi büyük. Şimdilik ağırlık burs almak isteyenlerden yana olsa da, önümüzdeki günlerde vermek isteyenlerin sayısının da hızla artacağından eminim. Çünkü önemli sinyaller var...
Ankara her ne kadar gençleri unutmuş gözükse de, rektörler, dekanlar varoluşlarının en önemli gerekçesi olan öğrencilerinin sorunlarıyla ilgilenmese de, Aydınlık Türkiye için duyarlılıklarını kaybetmeyen hala pek çok insanımız var.
İşte bu örneklerden biri:
"Halen Türk Telekom'da başmüfettiş olarak görev yapmaktayım. Mart ayında 24 arkadaşımla birlikte Dostlar Kulübü diye adlandırdığımız bir arkadaş topluluğu kurduk. Grubumuz mülkiyeli, tıp, hukuk, ODTÜ, İTÜ, iktisat mezunu kişilerden oluşuyor. Amacımız zaman zaman bir araya gelerek sohbet edip bazı değerleri paylaşmak. Fakir ama başarılı öğrencilere burs vermek de yapmak istediğimiz işlerden biri..."
Yukarıdaki satırların sahibi Mehmet Akyürek, kampanyaya olan
GÜNLERDİR burs arayanlarla, burs verenler arasında çöpçatanlık yapıyoruz. İstiyoruz ki, aydınlık Türkiye için bir mum da siz yakın. Devletin sahipsiz bıraktığı gençler tarikatların kucağına, terör odaklarının eline düşmesin. Uyuşturucu ve fuhuş batağının çirkinliklerinde kaybolmasın...
Burs arayan öğrencilerden, anne babalarından öylesine duygu dolu mesajlar geliyor ki, etkilenmemek mümkün değil. Onca zorluğa ve onca yoksullağa rağmen, başarılı, hem de çok başarılı olmuşlar. Ama önlerinde koskacaman engeller var. Barınacak yurt, öğrenimlerini sürdürecek burs bulamıyorlar.
Devleti yönetenlerin böyle bir sorunları olmadığı için olsa gerek, bugüne kadar üniversite gençliğinin ne barınma, ne de burs sorunuyla yakından ilgilendiler. Bu yüzden sorunlar azalacağına giderek tırmandı.
Okumak için çırpınan gençlerin önüne böylesine engeller çıkaran başka bir ülke bulmak gerçekten çok zor. Batılı ülkeler, gençler daha uzun süre eğitim alsın diye teşvik üzerine teşvik sağlarken, biz öğrenimlerini yarıda bırakmaları için elden geleni yapıyoruz.
KISA da olsa tatil çok güzel. İlla beş yıldızlı otellerde, tatil köylerinde olması gerekmiyor. Kafanızı dinleyebileceğiniz, mutlu olabileceğiniz her ortam, tüm çirkinliklere rağmen en güzel tatil ortamına dönüşebiliyor.
Tatilden dinlenmiş olarak döndüm. Ama kafamda binbir tane sorun var. Türkiye'yi gezdikçe kafam daha da karışıyor. Güneydoğu gezilerinde kendimi Ege'de, Akdeniz'de hissettiğim olmuştu. Bu bölgelerde gezerken de, "Güneydoğu buralardan çok daha iyi" dediğim çok oldu.
Yol boyunca başta Demirel olmak üzere Türkiye'yi yönetenlerin bol bol kulağını çınlattım. Bir yandan ülkeyi kara taşımacılığına mecbur kılacaksınız, öte yandan yol yapmayacaksınız. Olur şey değil...
Trafik canavarını uzaklarda aramaya hiç gerek yok. Günde 40, 50 can alan trafik canavarı, aslında Türkiye'yi yönetenlerden başkası değil.
İstanbul'u, ne Ege'ye ne de Akdeniz'e bağlayan doğru düzgün bir yol yok. Yolun olmadığı bir ülke nasıl gelişecek? Sayın Demirel, son kırk yıldır acaba eskortsuz bir yerden bir yere gitti
MİLLİYET'in Güneydoğu konserlerinden ilki önceki akşam gerçekleşti. Sezen ve Nilüfer tek kelimeyle mükemmeldi. Her ikisinin de 25 yılı aşkın sanat yaşamı var. Her ikisi de orasını, burası açmadan sesiyle, yorumuyla, besteleriyle hep zirvede kalmayı başardılar.
"Güneydoğu'ya eğitim seferberliği" kampanyamıza en sıcak destek ikisinden geldi. İlk kez aynı sahneyi paylaşmanın heyecanı içindeydiler. Bazen ikili, bazen tekli, bazen de orkestrayla birlikte Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nu dolduran binlerce sanatseveri adeta mest ettiler.
Sezen - Nilüfer konserlerinin yanı sıra, diğer konserlerin tüm geliri de Güneydoğu'da yapılacak eğitim kurumları için harcanacak. Sanatçılar ayrıca eylül ayı içerisinde hep birlikte Diyarbakır'da yine Güneydoğu için söyleyecekler...
Sezen ve Nilüfer'le konserler öncesinde uzun uzun konuştuk. Her ikisinin de entellektüel birikimi, sanılanın çok üzerinde. Ama, sahnedeki esprileri, kırk yıldır ağızlarda sakız olan "çok, daha çok koca" muhabbetinin ötesine geçemedi. Birikimleri, sempatiklikleri, Sezen'in müthiş