OKUL heyacanı bütün yurdu sardı. Kayıtların ardından öğretim kurumları da eylülün ilk haftasından itibaren bir bir açılmaya başlayacak...
Kayıtlarla birlikte, her yıl olduğu gibi "zorunlu bağışlar" yine gündemde. Son günlerde telefonlarımız en çok bu yüzden çalıyor. Velilerden çoğu ağlamaklı. 50 milyon, 100 milyon isteniyor. Bu parayı nasıl ödeyeceğiz sıkıntısı içerisindeler...
Bir yandan çocuklarının okumasını istiyorlar, öte yandan onlara daha iyi eğitim olanağı sunamamanın çaresizliğini yaşıyorlar. Anne, baba olarak yoksulluğun acısını belki de ilk kez böylesine ağır yüreklerinde hissediyorlar.
Bırakın özel okulları, iyi bir devlet okulunuda okumanın maliyeti de, çok ama çok yüksek. Bu yükün altından kalkabilecek belki yüz binlerce aile var. Ama yüz binlerce aile de var ki, 3 - 5 milyon lirayı bile ödeyecek güçte değil. Veliyi zorunlu bağışa zorlayanların en azından bu ayrımı yapmaları gerekir. Ama maalesef pek duyarlı oldukları söylenemez.
Okulların devletten aldıkları ödenekle ayakta
İSTANBUL Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin temeli Cumhurbaşkanı Demirel tarafından bugün atılıyor. Aslında fakülte 1993 yılında kuruldu ve dekanı da aynı yıl atandı. Ama nedense bir türlü öğretime başlayamadı. Uzun yıllar kağıt üzerinde sanal bir fakülte olarak kaldı. Kaplumbağa hızındaki bu gelişim sürecinin gerekçesi bürokratik engeller miydi, yoksa medyatik dekanın üniversiteye ayıracak zamanının olmaması mıydı bu belli değil...
İrticai çevrelere karşı İslamın aydınlık yüzü olarak parlayan, bilgisi ve yorumlarıyla dikkatleri üzerinde toplayan Yaşar Nuri Öztürk Hoca, umarız bundan böyle asli görevi olan dekanlığa biraz daha fazla zaman ayırır da kendi gibi değerli din adamları yetiştirir.
1993'te kurulan ve dekanı atılan İÜ İlahiyat Fakültesi'nde halen sadece ve sadece 47 öğrenci var...
İlahiyat fakültelerinin kuruluş amacı yüksek düzeyde din adamı yetiştirmek. Eğer bu işlevlerini yerine getirmiş olsalardı, irticai faaliyetler bu kadar gelişmezdi...
8 yıllık kesintisiz eğitimden sonra
ÜNİVERSİTEYE girişte orta öğretim başarı puanı, eskisinden çok daha fazla önem kazandı. Yani öğrencinin lisedeki başarısı, üniversiteye girişte artı bir avantaj sağlayacak.
İyi mi oldu, yoksa kötü mü? Belli değil. Her kafadan bir ses çıkıyor. YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı "iyi oldu" derken, dershaneler veryansın ediyor. Sivil toplum örgütlerinin "Bu sistem tarikatların işine yarayacak" şeklindeki sert açıklamalarına karşın, İslami basın yeni uygulamayı yerden yere vuruyor.
Olaya burada bir parantez açarak, bu yılki sınav sonuçlarına bir göz atalım:
Her dört lise birincisinden birinin açıkta kalması, yani hiçbir yeri kazanamaması, orta öğretim başarı puanını yeniden tartışmalı konuma getirdi. Öyle ilginç örnekler var ki, okul birincisi hiçbir yeri kazanamamış ama buna karşın hiç dereceye giremeyen öğrenciler çok daha yüksek puanlarla, üniversiteli olmuş.
Milli Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanı her ne kadar, öğretmenlerimiz adil davranıyor deseler de, uygulamada tüm okulların bu konuda duyarlı
TÜRKİYE'nin en iyi üniversitesi hangisi? ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Hacettepe, İTÜ ve İstanbul Üniversi mi yoksa Marmara, Ege, Yıldız, Arkara ve Selçuk Üniversitesi mi?
Ya da başka bir açıdan bakıldığında Türkiye'nin en iyi fakülteleri hangileri? Tıpta, ekonmi de, mühendislikte, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, mütercim tercümanlık ve eğitimde en iyiler hangileri?..
Bu soruların cevabı herkese göre farklı. Batı ölçülerinde akademik bir değerlendirme olmadığı için, hangi yükseköğretim kurumuna sorsanız, "en iyi" kendileridir. Ama Türkiye'de de hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir sıralama söz konusu. Bu da ÖSYM tarafından gerçekleştirilen üniversite giriş sınavları...
Gerçi son yıllarda sonuçlar üzerinde de oynanmaya başlandı. Örneğin, ilk 100'de Bilkent iyi durumda olduğu için Doğramacı'nın YÖK başkanı olduğu dönemlerde hep ilk 100 açıklandı. Sonra YÖK ve ÖSYM yönetimine ODTÜ'lüler gelince onlar da ilk 1000'de iyi oldukları için, ilk 1000'i açıklamaya başladılar. Sonra devreye Boğaziçi ve İTÜ girdi. "En iyilerin sizi seçtiğinizi
TAYYİP Erdoğan ve Sadettin Tantan'dan sonra dün de Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay'ı uzun uzadıya dinledik. Atay, oldukça eski bir politikacı. 30 yılı aşkın süredir meclis üyesi ve belediye başkanı olarak Beşiktaş'a hizmet veriyor. Girdiği her seçimden galip çıkmasının altında yatan neden, Beşiktaş'ı ve Beşiktaşlıları çok seviyor olması. O Beşiktaş'tan memnun, Beşiktaşlılar da ondan...
"Çok yoruldum. Baypas oldum, 5 damarım değişti. Artık köşeme çekilmek istiyorum. Ama daha önce olduğu gibi Beşiktaş sevgim yine ağır basarsa hiç şaşırmam" diyor...
Ayfer Atay'dan Beşiktaş'ın 2 bin 500 yıllık tarihini dinlerken, İstanbul adına bir kez daha kahroldum. Öylesine önemli tarihi bir mekanda yaşıyoruz ki, farkında bile değiliz. Öncesini bırakın Cumhuriyet öncesinde, tam 160 yıl Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti, yani yönetim merkezi olmuş. Bu yüzden 1980'lere gelinceye kadar bir hayli ihmal edilmiş. Ama Özal'ın İstanbul'u Beyrut yapma hayaliyle birlikte yeniden o eski görekmeli günlerine dönmüş. Beş yıldızlı oteller, göğü delmek için birbiriyle yarışan gökdelenler, büyük
YÜZ binlerce ailenin heyecanla beklediği üniversite sınav sonuçları açıklandı. Kazanamayanlar matem içinde. Kazananların hepsinin sevinçten havaya uçtuklarını söylemek ise biraz zor. Çünkü, yarıdan fazlası, istedikleri bölüme giremedikleri için daha şimdiden gelecek yılın hazırlıklarına başladı.
Sınav yarışına 1.5 milyona yakın öğrenci başvurmuştu. Bunlardan ilk 5 tercihine, yani en çok istedikleri bölüme girenlerin sayısı 10 bini geçmez. Anlayacağınız, YÖK Başkanı'nın hesaplamalarına göre sınav için haracanan bir milyar dolar (273 trilyon lira) ve gençlerin onca çabası, sadece 10 bin kişiyi sevindirmek için. Yeni sınav sistemi bu savurganlığı önleyecek mi? Daha fazla genç istediği bölüme girecek mi? Hep birlikte göreceğiz.
Bu arada, dershane konusunda nasıl bir tavır izlenmesi gerektiğine yönelik pek çok soru geliyor. Sanıyorum bu konu daha uzun süre tartışılmaya devam edecek.
ÖSYM ve YÖK'ün tek sınav konusundaki açıklamaları kesin. YÖK Başkanı "Biz artık bilgi hamalı öğrenciler istemiyoruz. Bilgiye nasıl ulaşabileceğini bilen
ÜNİVERSİTE sınav sonuçları birbirinden ilginç verilerle dolu. ÖSYM tespitleri yaptı, defteri kapattı. Bundan sonrası Milli Eğitim Bakanlığı'na düşüyor.
Örneğin birincileri açıkta kalan 1093 liseyle ilgili bir araştırma yapacak mı?
Yeni sınav sisteminde orta öğretim başarı puanı, bir hayli önemli hale geliyor. Eğer yapılacak araştırmalarda bu lise birincilerine fazladan not verildiyse, gerçekten çok vahim bir durumla karşı karşıyayız.
50, 100 değil. Tam 1093 okul birincisinin hiçbir yere girememesi, normalde Milli Eğitim Bakanlığı'nı kırmızı alarma geçirmesi gerekir. Ama çıt yok...
Benzeri durum İngiltere'de yaşandı ve hükümet başarısız olan liselere üç yıl süre tanıdı. "Ya kendinize çekidüzen verirsiniz, ya da okulu kapatıp bütün öğretmenlerini kapının önüne koyarım" mesajı verdi. Amaç: not istismarını önleyerek eğitimin kalitesini yükseltmek...
İşte size ÖYS'den çarpıcı ipuçları:
- Liseden bu yıl mezun olanların
Üniversite sınav sonuçlarının bugün açıklanacağı günlerce önce duyuruldu. Ama muhtemelen adaylardan ancak beşte biri sonuçları bugün öğrenebilecek. Geriye kalanlar ise aileleriyle birlikte adeta cehennem azabı çekecek...
Normalde geçen yıl olduğu gibi sınav sonuçları dün akşam Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne verilecek, gece basımı tamamlanacak, bu sabahta Sınav Sonuç Gazetesi Türkiye'nin dört bir yanında diğer gazetelerle birlikte satışa sunulacaktı. Ama gerçekleşmedi.
Bir kaç yüz kişinin sınav sonuçlarını daha erken öğrenmelerini engellemek için getirilen harika (!) sistem şöyle işleyecek.
Sonuçlar, dün gece Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ne teslim edildi. Ancak basım bu sabah İstanbul'da gerçekleşecek. Dağıtım ve satış ise, ÖSYM Başkanı Fethi Toker'in bugün saat 10.00'da Ankara'da düzenleyeceği basın toplantısından sonra başlayacak. Aynı saatlerde internet ve 900'lü hatlardan da, eğer ulaşabilirseniz sonuçları öğrenmek mümkün olacak.
Sınav Sonuç Gazetesi, bir yandan saat 09'dan itibaren İstanbu