YENİ yıla uzunca bir tatille girdik. Hafta sonunda da yine uzunca bir tatil başlıyor. 3 haftalık Şeker Bayramı ve yarıyıl tatilinin hemen ardından da Kurban Bayramı tatili gelecek...
Okulların açık olduğu gün sayısının, kapalı olduğu gün sayısından daha az olduğu bir başka ülke bulmak gerçekten zor. Türkiye'de kağıt üzerindeki eğitim süresi 180 iş günü. Ancak uygulamada, ekstra ve zorunlu tatiller nedeniyle hemen her yıl 170 güne kadar iniyor.
Çağdaş saydığımız ülkelerde ise bu süre 190 ile 245 gün arasında değişiyor. Üstelik onlarda sabahtan akşama kadar tam gün eğitim yapılırken, bizdeki okulların yarıdan fazlasında ikili, hatta üçlü eğitim gerçekleşiyor. Yani okulda kalınan süre, gün olarak değil de, saat olarak hesaplansa, çocuklarımızın okulda bulunduğu zaman dilimi Japonların üçte biri oranına iner.
Okullar için durum böyle de çalışanlar için durum farklı mı? Alın birini, vurun diğerine. Yine tatil sıralamalarına baktığımızda en üst sıralarda yer alıyoruz. Üstelik hükümet tarafından verilen iki tatil arasındaki birleştirici
ECEVİT'in ilk Başbakanlık koltuğuna oturuşu şaibeli olmuştu. Otel odalarında yapılan pazarlıklar sonucu 13 bağımsız milletvekilinin tamamı bakanlık koltuğuna oturtulmuş ve çeşitli menfaatlar sağlanmıştı. Bu bakanlardan Tuncer Mataracı ve Hilmi İşgüzar gibi bazıları Yüce Divan'da yargılanmış ve hapse atılmışlardı...
Ecevit'in dürüstlüğünden rakipleri de dahil hiç kimse tereddüt etmiyor. Ama ilişkileri hep şaibeli. Tıpkı 70'li yıllarda kurduğu hükümetler ve son yıllarda tarikatlarla girdiği ilişkiler gibi...
Bir oya bir bakanlık verdi. MSP ile iktidar uğruna imam hatip liselerinin orta kısımlarını açıp, ilahiyat dışındaki diğer tüm fakültelere girmelerine olanak sağladı. Son olarak da, tarikatlarla kol kola girerek onların hamisi oldu. Bütün bunları Türk toplumu unutmadı, unutmayacakta...
Ecevit, 56. TC Hükümeti'nin başbakan adayı olarak bir ayda ikinci kez görevlendirildi. Sanıyorum gelecek haftadan itibaren de resmen başbakan olacak. Bakalım bu kez hangi tavizleri vererek Başbakanlık koltuğuna oturacak demeye kalmadan, Çiller bombay
ÖNCEKİ gece İnter Star televizyonunda güya üniversite olayları ve gerekçeleri tartışıldı. Ama nedense, yüz binlerce gencin gerçek sorunlarından çok, reyting getirecek sanal konular gündeme geldi.
Katılımcılara baktığınızda, üniversite gençliğini temsil yeteneği hemen hemen yok gibiydi. Ne kadar uçta öğrenci varsa, onlar toplanmış. Oysa tüm uçların üniversite öğrencileri içindeki payı yüzde 5'i bile bulmaz. Durum böyleyken, üniversite sorunlarını tartışacağız diye öğrencilikten uzak politize gençleri programa çıkarmak, diğer öğrencilere yapılan en büyük haksızlıktır.
Kadir Çelik bu programı yaparken amacı neydi? Program bitiminde kavga çıkartıp reyting sağlamanın ötesinde ne gibi çözüm önerileri getirdi?..
Üniversiteleri bugüne kadar en fazla eleştirenlerden biri de benim. Ama benzeri programlarda izlediğimiz rezaleti, üniversite kimliğiyle bağdaştırmak mümkün değil.
Üniversitelerin imajını yıpratmak için daha profesyonelce bir program düşünülemezdi. Şimdi hangi anne baba bu tartışmaları
Türkçe konusunda dün ilginç mi ilginç bir panele katıldım. Bu konuda kafam karışıktı. Ama panel bitiminde daha da karıştı.
Kardeş yayın organlarından Yaşasın Edebiyat dergisinin düzenlediği "Basında, edebiyatta, televizyonda dilin kullanımı" konulu panelin, uzman konuşmacıları vardı. Kendisini "Huysuz İhtiyar" olarak tanımlayan ve Türkçeyi yanlış kullananların canına okuyan Radikal Yazarı Hakkı Devrim, Dil uzmanı Yusuf Çotuksöken, Talim Terbiye Kurulu eski üyesi Necdet Sakaoğlu, Yaşasın Edebiyat Dergisi Yayın Yönetmeni Hikmet Altınkaynak ve uzman olarak değil de, gazeteci olarak bir de ben.
Meğer dil konusunda kafamızın karışması boşuna değilmiş. Türkiye'nin en uzman dilcileri bile herhangi bir konuda ortak noktada buluşamıyorlarmış. Örneğin hangi kelimelere şapka konacak, hangileri bitişik, hangileri ayrı yazılacak hala belli değilmiş. Uzlaşma olma olasılığı da yok gibiymiş. Dilciler arasındaki kavga, siyasi parti liderleri arasındaki düzeyli (!) tartışmalardan daha derinmiş...
Sayfalar dolusu not aldım. Her biri günlerce yazı
HAKAMET kurma çalışmalarında ibrenin tekrar Ecevit'e dönmesi, eğitim adına sevindirici bir gelişme. Hiç olmazsa yeni bir sil baştan şoku yaşanmayacak.
Uluğbay, büyük bir ihtimalle yeniden Milli Eğitim Bakanlığı'na atanacak. Acemilik dönemini de atlattığı için kısa sürede çok işler başarabilecek. Örneğin, mesleki eğitime yönelik 16. Milli Eğitim Şurası'nı gerçekleştirebilecek, "Her okula en az bir bilgisayar" ihalelerini sonuçlandırabilecek, okul yapımını hızlandırabilecek, öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin yeni düzenlemeleri daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilecektir.
Kadrolaşma konusunda da taşlar büyük ölçüde yerli yerine oturduğu için o gitti, öbürü geldi kargaşası yaşanmayacaktır.
Ama her şeye rağmen Uluğbay'ın şimdiden oturup bir durum değerlendirmesi yapmasında sonsuz yarar var. Eğitimde, bir koltuğun ikinci kez aynı isme gelmesi, hele hele peş peşe aynı koltuğa oturması çok nadiren görülen bir durum. Daha önce Hasan Ali Yücel ve birkaç isim daha ikinci kez Milli Eğitim Bakanlığı'na atandı. Yücel'in, Milli Eğitim
YENİ yıla pek çok öğretmen buruk girdi. Nedeni de 16 Aralık'ta Resmi Gazete'de yayımlanan "Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen ve Yöneticilerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Esaslar". Kararnamede, her ne kadar "Kazanılmış hakların korunmasına özen gösterilmiştir" dense de, öyle olmadığı gelen faks ve telefonlardan net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Yeni yıla zamlı maaşlarla girmeyi hayal eden öğretmenler, ek ders ücretlerinin tırpanlanmasının şokunu henüz atabilmiş değiller.
Yapılan kesintiler aslında büyük rakamlar değil. 10 ile 16 milyon lira arasında değişiyor. Ama öğretmenlere öylesine düşük maaşlar veriliyor ki, her kuruşun önemi var. Tepkilerinin büyüklüğü de zaten bu yüzden...
Mağdurların başında da yabancı dil öğretmenleri ile Fen ve Matematik derslerini yabancı dille veren branş öğretmenleri geliyor. Özellikle Anadolu liselerinde görev yapan öğretmenler, bu yüzden bir hayli sıkıntılılar. Meslek liselerinde laboratuvar çalışması yapan öğretmenlerle, rehberlik uygulaması ve eğitsel kol çalışması yapan öğretmenler de
TÜRKİYE'de işler hep ters gittiğinden, yaptığımız haberler de genelde olumsuz oluyor. Bu yüzden de pek sevilmediğimizi çok iyi biliyoruz...
Zaman zaman, özellikle de her yeni yılın başlangıcında, önceki yıllardan daha çok pembe konuları ele alalım istiyoruz ama, sonuçta ortaya çıkan tablo yine gri oluyor. Çünkü ne kadar pembe görmeye çalışsanız da kara toblo griden farklı görünemiyor...
Herkes kadar bizler de bir gazete okuyucusu, bir TV izleyicisiyiz. Sabah gazeteleri okurken karamsar haberler bizim de hoşumuza gitmiyor. Akşam haberlerinde kan revan görüntüler, coplanan öğrenci ve memurlar, dakikalarca süren polemikler izleyici olarak bizi de tiksindiriyor. Ama bunlar Türkiye'nin gerçeği... Arkadaşlarımızın yaptığı, sadece biraz abartı ve duygu sömürüsü...
Kötü haber çabuk yayılır derler. Gerçekten de öyle oluyor. Bir yerde bir olumsuzluk olmasın, anında bize ulaşıyor. Ama nedense iyi haberler aynı süratte gelmiyor. Bazen aylar yıllar sonra haberdar oluyoruz.
Türk halkının pek çok olumlu
DİĞER sektörlerde durum nasıl bilmiyorum ama, eğitimde serbest piyassa ekonomisi tıkır tıkır işliyor. 1999'da eğitimde neler olacak araştırmasını yaparken, özel öğretim kurumlarına geldiğimizde, gözlerimiz fal taşı gibi açıldı.
Peryodik olarak her yıl yüzde 80 ile yüzde 100 arasında zam yapan kolejlerde 1999 ücretleri, 5 milyar lira sınırını aşacak. Evet yanlış anlamadınız 5 milyar lira ve sadece bir yıllığı. Bir sonraki yılda da 10 milyar lira sınırına dayanırsa, hiç şaşırmamak gerekir...
Sekiz yıl önce, ücretler bir milyon lira sınırına dayandığında, Türkiye ayağa kalkmıştı. Gazeteler, televizyonlar günlerce bu konuyu işlemişti. Ücretler nereye gidiyor, bu ücreti kimler ödeyecek tartışması yapılmıştı günlerce.
Ama sonraki yıllarda Özal sayesinde pek çok insan önce milyoner, ardından da milyarder yapıldığı için "bir milyar"ın tepkisi pek o kadar yaygın olamamıştı. Ama eminim ki, 5 milyarlık faturalar da en az bir milyonluk ücretler kadar şok yaratacak...
Enflasyonun yüzde 65 olarak