Pazar“Doğançay, Mavi Senfoni’yi atölyemde yapmıştı, 10 yıl müşteri bulamadık”

“Doğançay, Mavi Senfoni’yi atölyemde yapmıştı, 10 yıl müşteri bulamadık”

29.07.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

1970’li yılların ortalarında henüz sanat piyasası, eser satışı ya da sanat koleksiyoneri daha ortada yokken yola çıktı.

“Doğançay, Mavi Senfoni’yi atölyemde yapmıştı,  10 yıl müşteri bulamadık”

Kurtuluş’ta 1975’te açtığı galerisi Galeri Baraz ile hem günümüz sanat pazarının, koleksiyonerlerinin oluşmasına öncülük eden isimlerden biri oldu hem de pek çok sanatçıyı destekledi. Yahşi Baraz’dan bahsediyorum. Şimdilerde Baraz, neredeyse 40 yıla uzanan sanat geçmişini dev bir külliyatla okura sunuyor. Galeri Baraz Yayınları’ndan çıkan ve Oğuz Erten’in kaleme aldığı üç ciltlik “Türk Sanatına Yön Veren Sergiler ve Yahşi Baraz’ın Büyük Sergileri” adlı kitap Türkiye’de sanat galericiliği anlamında bugüne kadar yapılmamış bir çalışmayı ortaya koyuyor. 1845’ten bugüne kadar Türk sanatının geçtiği yolları anlatıyor. Yahşi Baraz ile geçmişten bugüne bir sanat yolculuğuna çıktık; Oğuz Erten de sohbetimizde kitaba dair notları aktardı...

Haberin Devamı

Günümüz sanat pazarının öncü isimlerinden Yahşi Baraz 40 yıllık sanat geçmişini üç ciltlik bir kitapta anlattı. Baraz: “Burhan Uygur’a ‘Kapı’sı karşılığında 72 milyona bir ev aldım. Ama 1.5 yıl satamadım. Sonunda Erol Aksoy’a 75 milyona sattım. O kadar büyük bir parayı bekletmek delilikti”

İlk açtığınız sergi neydi?

Yahşi Baraz: İlk Can Göknil’in resimleriyle benim yaptığım seramikleri sergiledim. Sonrasında arka arkaya açtığımız sergilerde bir şey satamadık. Bir tek 1975’in sonunda açtığımız Neşet Günal sergisinde eser satabildik. O da Günal’ın siyasi tavrı nedeniyle oldu. O dönemde sol tandanslı bir hareket vardı Türkiye’de, o sergi çok desteklendi. Aziz Nesin, Yaşar Kemal geldi sergiye. Açılış o kadar kalabalıktı ki bina çökecek sandım.

Haberin Devamı

O dönemde, henüz bir sanat ortamı oluşmamışken, neydi sizi sanat galerisi açmaya iten neden?

Yahşi B.:
18-20 yaşındayım Beyazıt Meydanı’nda her türlü arkeolojik eser satılıyordu. Turistler gelip eser satın alıp gidiyordu; tablolar, heykeller, arkeolojik buluntular... Oraları gezerdim hep. Akademide hocam Sabri Berkel hep müze gezin, kitap satın alın derdi. Ben de hep müze gezdim Avrupa’da. 1974’te Amerika’ya gittim seramik sanatçısı olarak. New York’taki seramik atölyesi kapanınca da bir galeride çalışmaya başladım. Yedinci ayda “Dönüyorum ben bu mesleği Türkiye’de yapacağım” dedim.

O günlerden bugüne gelen çok galeri yok...

Yahşi B.:
Çok mücadele ettik yoksa bizi yiyip bitirmişlerdi. Çok kişi de uğraştı tabii. Mesela ben o zamanlar Mehmet Güleryüz’den 300 dolara resim alıyordum benden başka alıcısı yoktu. Ömer Uluç, Güngör Taner, Adnan Çoker, Burhan Doğançay... Şu an erişilmesi imkansız olan sanatçılarla samimi bir şekilde çalıştık. Resmi satın alıyorum fakat adam evine gidiyor düşman gibi oluyor; elimden resimlerimi aldı ucuz fiyata diye. Hem satamıyorlar hem ben 300’e alınca kızıyorlardı. Oysa ben de 350’ye zar zor satıyordum. Her aldığım resmi zorlandım satarken. Ama mesela 1976’da Burhan Doğançay sergisi yaptık. Ali Koçman geldi sergiye Şakir Eczacıbaşı ile birlikte. O sergide tüm eserleri sattık, 125 bin liraya. Bu zamanın parasıyla yaklaşık 1 milyon dolar gibi bir para. Ama tabii nasıl oldu? Ali Koçman 5-6 tane aldı, Şakir Bey satın aldı. Arkadaşlarına tavsiye ettiler. Her ressam için durum böyle değildi. Bir tek Doğançay’da oldu bu.

Haberin Devamı

Sizin gönlünüzde yatan ve iyi ki yaptım dediğiniz sergileriniz hangileri?

Yahşi B.:
İyi ki yaptım dediğim sergilerden biri de “Türk resminde soyut eğilimler”. Türk resminin soyut döneminin modasını yarattı o sergi. Hiç para etmiyordu soyut resim. Koskoca Zeki Faik İzer’in resmine
3-4 bin dolar fiyat koyuyorduk kimse almıyordu; şimdi 400 bin lira falan istiyorlar.

Birtakım nedenlerden dolayı sergisini yapamadığınız ama şimdi keşke sergisini açmış olsaydım dediğiniz bir isim var mı?

Yahşi B.:
Var; Adnan Çoker. Adnan Çoker’in en güzel eserlerini ben sattım. 32 resmini almıştım.
Her biri 2 metre boyutunda resimler. 2000 yılında kriz oldu ve o resimlerle kimse sergi açmak istemedi.
Ben de tek başıma sergi masraflarını karşılayamazdım. Maalesef o eserleri tek tek satmak zorunda kaldım. Şimdi o resimler açık arttırmalarda satılıyor.

Haberin Devamı

“Çağalar ve Eczacıbaşılar olmasa batmıştık”

Sizce Türkiye’nin önde gelen koleksiyonerleri kimlerdir?

Yahşi B.:
Belki Türkiye’de bin-iki bin kişi resim almıştır ama bunların içinde önde gelenler Ali Koçman, Erol Aksoy, Mustafa Taviloğlu, Halil Bezmen, Sema ve Barbaros Çağa, Oya ve Bülent Eczacıbaşı, Can Elgiz, Cengiz Çetindoğan’dır. Bu saydığımız isimlerin, 7-8 kişinin topladığı resimlerle bir müze binası kurulmuş olsa o müzeyi kimse geçemez. Ama bu isimlerden bazıları çeşitli nedenlerle koleksiyonlarını elden çıkarttılar.

Nasıl bir ilişkiniz vardı koleksiyonerlerle?

Yahşi B.:
O yıllarda resimlerin satışında ticari bir gaye yoktu. Alanlar ben bundan para kazanacağım diye resim almadılar. Sevdiler, hayatlarının bir parçası olarak gördüler. İki defa çok büyük kriz geçirdi Galeri Baraz. İlkinde Sema-Barbaros Çağa yardımcı oldu. İkinci ekonomik krizde, 2000’li yılların başında Oya ve Bülent Eczacıbaşı olmasa biz batmıştık. Sema ve Barbaros Çağa ile Oya ve Bülent Eczacıbaşı, galerinin ayakta durmasını sağlayan isimlerdir.

Haberin Devamı

Günümüz koleksiyonerlerini, sanata bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yahşi B.:
Özellikle 2000’li yıllardan sonra bir grup oluştu. Bu kişiler hem borsada oynadılar hem de resim ve heykel üzerinde. Bir havuza para koydu 5-10 kişi tablo satın aldı. Sonra da o tabloları açık artırmalara verdiler. Açık artırmalarda kendileri o tablonun fiyatını arttırdılar. Yani suni bir fiyat artışı oluştu. Bu durum sanatın gelişmesi anlamına gelmez, bilakis geri gitmesidir. Bir eser 10-20 sene sonra gerçek değerini bulur. İleride iyi yapılmış, kötü yapılmış koleksiyonlar ayıklanacak. Bende iki bin resim var diyor bir koleksiyoner mesela. Ama ne aldın sen diyeceksin. O iki bin resimden belki 1900 tanesi çok berbat. Sayı önemli değildir koleksiyonda. Mesela Beyeler Foundation “Koleksiyonumda 300 resim var” diyor. Ama hepsi başyapıt; Picasso, Miro... Üç bin resmin olsa ne olur?

“Sanki sanatçıların ellerinden kıymetli eserlerini alıp onların üstünden para kazanıyormuşuz gibi bir imaj doğdu. Bu imaj ancak bu tip yayımlarla kırılabilir”

Kitap fikri nasıl doğdu?

Oğuz Erten:
Yahşi Bey bir gazete kupürüyle geldi yanıma. 1975 tarihli bir gazete; “Türkiye’nin en büyük mekanına sahip sanat galerisi açılıyor.” Galeri Baraz’ın açılış tarihini gösteren bir gazete kupürüydü bu. Yahşi Bey, açtığı sergileri bir araya getirecek bir kitap planlıyordu. Çok da güzel bir düşünceydi ama 1975 öncesinde neler olmuş, bunu da ortaya koymalıyız dedim. Dolayısıyla ilk ciltte 1845’te Çırağan Sarayı’nda açılan ilk sergiden 1975’e kadar Türk sanatına yön veren sergileri bir araya getirdik. İkinci cilt Yahşi Baraz’ın açtığı önemli, büyük sergileri ele alıyor. Üçüncü cilt ise zaman içerisinde kendini yaptırmaya mecbur etti. O kadar çok doküman oluştu ki! Üçüncü ciltte Yahşi Bey ile yaptığımız sanat hayatını anlatan uzun bir söyleşi, koleksiyonerlerin onun hakkındaki sözleri ve sanat fuarlarında yapılan sergiler var.

Yahşi B.: Türkiye’de ‘70’li yıllardan sonra başlamıştır galericilik, resmin parasal meta haline dönüşmesi. Bunu da ilk biz başlattığımız için çok eleştiri aldık. Her yaptığımız şeyde sanki sanatçıları aldatıyormuşuz, ellerinden en kıymetli eserlerini alıyor, onların üstünden para kazanıyormuşuz gibi bir imaj doğdu. Bu imaj ancak bu tip yayımlarla kırılabilir.

Kitabın hazırlanışı ne kadar sürdü?

Oğuz E.:
Üç yıla yaklaşıyor. Kaynakça anlamında Türk sanatı alanında tüm kaynaklar içinde mevcut. Ayrıca yaklaşık 20 bin görsel tarandı, kitapta iki bin 500 görsel bunun içinde. Görsellerin yüzde 90’ı da Galeri Baraz arşivinden.

“Kimse Fahrelnissa Zeid’la ilgilenmezken ben onun önemli bir sanatçı olduğunu biliyordum”

Bugün piyasada satışa sunulan Fahrelnissa Zeid’in tablolarının çoğunu Ürdün’den sizin getirdiğiniz söyleniyor...

Yahşi B.:
Kimse ilgilenmiyordu Zeid’le. Ama ben onun önemli bir sanatçı olduğunu biliyordum; ‘64’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde sergisi olmuştu hayranlıkla izlemiştim. Sonra resimleri Paris’te Arap Kültür Merkezi’nde sergilendi, ‘89’da. Oraya da gittim. Döndüğümde bir Zeid sergisi yapmalıyım dedim. Ürdün’e gittim üç-dört kez. Orada mükellef bir hayatı vardı Zeid’in. Çünkü Kral Hüseyin’in amcasıyla evliydi. Resim satmayı falan da sevmiyordu Zeid. 1991’de vefat etti. Oğlu Prens Raad ile konuştum, “Haklısın annemi burada anlamazlar size verelim eserleri sergi açın” dedi. Buraya yaklaşık 50 Zeid resmi getirdim. Erol Aksoy’un vakfıyla sergisini yaptık. İstanbul Modern’deki Zeid tabloları benim sattığım resimler. 4-5 bin dolardı şimdi 1 milyon dolar istiyorlar. Ayrıca Zeid’in oğlu Nejad Devrim’in de ilk yaptığı soyut resmi Paris’ten getirmiştim.

“Bülent Eczacıbaşı’na ‘Bu eser bir milyon dahi olsa alacaksınız’ dedim”

Çok ucuza sattım, keşke satmasaydım dediğiniz bir eser var mı?

Yahşi B.:
Aslında bütün başyapıtları çok ucuza sattık. Mesela Burhan Uygur’un “Kapı”sı. Burhan Uygur bana geldi, ev almak istiyorum yardım et diye. Ben de ona Suadiye’den şu anda karısının oturduğu evi aldım; 72 milyon 500 bin liraya o zamanın parasıyla. O da bana karşılığında “Kapı”yı ve de kırmızılı bir resmini verdi. “Kapı”yı aldım ama bir türlü satamıyorum. 1.5 yıl sonra Erol Aksoy’a sattım, 75 milyona. Sattım kurtuldum, 1.5 yıl o kadar büyük bir parayı bekletmek delilikti. Sonra TMSF el koydu Aksoy’un eserlerine ve müzayedeye çıkardı. Bülent Eczacıbaşı’na “Bu eser bir milyon dahi olsa alacaksınız” dedim o da “Tamam” dedi, 138 bin TL’ye aldı. Bugün o kapıyı açık arttırmaya koysalar 2 milyon dolar eder.

“Mavi Senfoni yaklaşık 10 sene bende kaldı”

Türk sanatının en pahalısı olan “Mavi Senfoni”yi de siz sergilediniz...

Yahşi B.: Evet zaten bu binada yapıldı o resim. 1987 yılında. O dönem Eczacıbaşı’nın öncülüğünde Askeri Müze’de açılan büyük sergide yer alan Doğançay’ın “Muhteşem Çağ”, “Mavi Senfoni” ve “Mimar Sinan”ı bu atölyede yapıldı. Ben o resimleri senelerce satmaya çalıştım. Fakat başarılı olamadım. Dolayısıyla iade ettim Doğançay’a. Sonra beklenmeyen bir fiyata piyasada rekor kırdı “Mavi Senfoni”. Aşağı yukarı 10 sene bende kaldı “Mavi Senfoni”. Koyduğumuz fiyatlar da 4-5 bin dolardı. Kimse almadı çünkü o tür resim satılmıyordu o yıllarda.

“İlk resmimi satın aldığımda Akademi’de öğrenciydim”

İlk satın aldığınız resim hangisiydi hatırlıyor musunuz?

Yahşi B.: İlk 1966’da Utku Varlık’ın bir resmini satın aldım, Akademi’de öğrenciydim. Okuldan arkadaşımdı zaten. Sonra o resmi 2009’da Bülent Eczacıbaşı satın aldı.

Yazarlar