Hayatımız neredeyse tamamen ‘online’ oldu. Kafamızı nereye çevirsek, görüntülü görüştüğümüz bir ekran var. Toplantıları görüntülü yapıyoruz. Eğitim uzaktan. Alışveriş online. Konser, yoga, dans, piyano, resim gibi kültür-sanat faaliyetleri online. Eğitimler, seminerler ekranların başında yine online. Sevdiklerimizle sohbetlerimiz, hal-hatır sormalarımız, hasret gidermelerimiz görüntülü. Hatta etkinliklerin bile bir kısmı online yapılmaya başlandı.
Tüm bunlara yavaştan alışıyorken ve daha başka ne kaldı ki diyorken, dün sevgili kuzenim Ersin’in nikah daveti ile hem çok güldüm, hem hüzünlendim. 20 Nisan’da instagram üzerinden canlı yayınla, nikah törenlerine davet ediyorlar. Nikah salonlarına sadece nikah memuru ile gelin ve damat alındığı için, yakınları ve diğer konuklar canlı yayından izleyip, tebriklerini iletecekler. Gerçekten filmlerde izlediğimiz ve “yok artık ya, bu kadarı da olmaz” dediğimiz dünyanın içindeyiz. Yalnız bir de “online saç kesimi ve
Evlerde olmak, dışarda yeme-içme masrafını ortadan kaldırdı. Ne giyeceğimize ya da makyajımıza enerji harcamıyoruz. Başka pek çok tüketim alışkanlığımız mecburi olarak azaldı. Ama diğer taraftan gıda alışverişi, temizlik malzemeleri, su ve elektrik gibi konularda tüketim arttı. Geçenlerde Bilal Emin Turan köşesinde ‘Hijyen önemli ama suya da dikkat’ başlıklı bir yazı yazdı. Bulup okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten özellikle su tüketimi, evlere kapanmamızla birlikte fazlasıyla arttı. Bu da başka bir sıkıntı olarak karşımıza çıkacak. Zaten su kaynakları kısıtlı, susuzluk sorunu kapıda bekliyor. Bu süreç nasıl etkileyecek ve nasıl önlemler alınabilir? Bireysel olarak evlerimizde duşun altında dakikalarca kalmadan, elleri sabunlarken suyu açık bırakmadan destek olabiliriz. Çocuklara el yıkarken, diş fırçalarken suyu kapalı tutmayı mutlaka hatırlatmalıyız. Yine bu dönem artan bulaşıkları elde değil, makinede yıkayabiliriz. Her seferinde sifon çekmek yerine, kullanılmış suları biriktirip, klozette kullanabiliriz. Salgından korunalım derken, gelecek doğal
Siz bu yazıyı okurken pazartesi olacak ama bugün pazar. Hesap ettim tam 24 gündür evdeyim. “Çok sıkıldım” demekle, “Çok şanslıyım” demek arasında gidip geliyorum. Bu aralar duygularını dile getirmekten, ‘kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum, çocuk çığlıkları, yemek, çamaşır, temizlik yoruldum artık’ demekten utanıyor insan, her gün dünyanın her yerinden gelen ölüm haberlerini okuyunca. Bugün Pazar. Bu yazıyı yazarken penceremden yağmur ve fırtınayı izliyorum. Karşı komşu, beslediği kediler için kulübelerin üzerine yağmurluk yaptırmış. Her gün çıkıp biriken suyu temizliyor. Daha önce baharı ve yazı gerçekten bu denli arzuyla beklediğimi hatırlamıyorum sanırım. Ve tam şu an içimden Nazım Hikmet’in şu dizeleri çıkıyor:
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
İçinden geçtiğimiz bu sıra dışı günlerde, bilinmezlik, kaygı, stres ve sıkışmışlık hisleri ile boğuşurken, aslında geleceğimizi de yaptıklarımızla yazıyoruz. Çok da uzak değil, yakın bir geleceğin nasıl olacağı, şu günlerde belirleniyor. İnsanlık tarihi için bir kırılım noktasının içinden geçiyoruz. Böyle bakınca hem çok ürkütücü hem de bunda etkimiz olacağı için şanslı da sayılabiliriz.
Çocuklarla konuşalım
Geçen gün Sevgili Kürşad Oğuz’un, hayranı olduğum Psikolog ve Yazar Gündüz Vassaf ile röportajını dinledim. Lütfen fırsat bulursanız dinleyin. Gündüz Vassaf, bilgi vermeden, moral verilemeyeceğini söyledi. Bu da bana şunu düşündürdü. Çocuklar korkmasın, üzülmesin diye pek çok bilgiyi onlardan saklıyoruz. Çok küçük yaşlardan bahsetmiyorum ama çocuklarımıza daha açık olmamız gerektiğini düşünüyorum. Zaten kulaktan dolma pek çok bilgiyi alıyorlar ve bizle konuşamazlarsa, kafalarına göre yorumluyorlar. Bu da daha
Çocuklu aktivitelerde, mutfak birinci sırada. Hareket alanı da kısıtlı. Koronavirüs bitecek ama korkarım ki çoğumuz kilo sorunlarıyla mücadele etmek durumunda kalacağız.Koronavirüs nedeniyle okullar kapalı, bir kısmımız çocuklarla evlerdeyiz. Bugünlerde ekmek, kek, börek yapılmayan ev neredeyse kalmadı. Bizim evde de düzen bozuldu ve normalden fazla yemek yiyoruz. Fakat belli kurallara uymaya özen gösteriyoruz.
Örneğin; televizyon karşısında veya bir şey izlerken yemek yemek yok. Bu evde kesin ve net bir kural. Yemek zamanı, yemek masasında buluşuluyor. Hızlı yemek yemek yok. Lokmaları yavaş ve uzun çiğnemeyi birbirimize hatırlatıyoruz. Kızımla birlikte yaptığımız kek, börek tarzı yiyecekleri haftada sadece bir gün yapmaya dikkat ediyoruz. Ve sadece hamur işi değil, tencere yemeklerine de yardımcı olmasını istiyorum. Mutfak masasında bulundurduğumuz atıştırmalıklar ya meyve oluyor ya kuruyemiş. Son olarak, her gün mutlaka sabah esneme hareketleri ve dansla hareketi de işin içine katıyoruz. Bu süreyi, dengeli beslenip, kilo sorunu yaşamadan ve maksimumda hareket ederek nasıl
Bazen kızımın bu süreçten nasıl etkilendiğini anlamaya çalışıyorum. Davranışlarına, konuşmalarına bakıyorum ama anlamak güç. Genel olarak halinden memnun gibi. İlkokul birinci sınıfa gittiği için, uzaktan eğitimi sınıf arkadaşları ile eğlenceli bir oyun haline getirdiler. Zaman zaman ‘arkadaşlarımı özledim’ dese de, evin içinde bolca oyunla, çizgi filmle ve köpekleriyle zaman geçiriyor. Fakat bazen çok ani ve daha önce hiç yapmadığı öfkeli ve sert tepkiler veriyor. Dün sabah da oyuncaklarını masadan kaldırmasını istediğim için öfkeyle bana bağırınca, “Acaba iç dünyasında neler yaşıyor?” diye düşündüm.
Onunla bunu konuşmaya çalışınca, “Neden bilmiyorum anne ama böyle davranmak geliyor içimden” dedi! Bence bu çok kilit bir cümle. Duygular anlık olarak, sürekli değişiyor. Sinirli olmak istemeseler de, ağızlarından kelime olarak, bedenlerinden de davranış olarak öyle çıkıyor. Ne kadar tanıdık! Çünkü aynı şeyi ben de yaşıyorum. Bu aralar bazen kendimi
Dün akşam Sevgili İnci Abay ile ‘Ebeveynlerin Uzaktan Hayat ile İmtihanı’ başlıklı bir canlı yayın yaptık. Bu konuda anne/babalar olarak kendimizi çok çaresiz ve kaybolmuş hissediyoruz. O yüzden konuştuğumuz başlıklardan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle bu sürecin herkes için çok olağandışı, alışılmadık, beklenmedik, belirsiz ve zorlayıcı olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Yalnız değiliz. Yalnız değilsin. Herkes kendi düzeninde ve hayat standartlarında sıkıntı çekiyor.
İlişkine yatırım yap
Bu süreç er ya da geç bitecek. Çünkü hiçbir şey sonsuza kadar sürmez, sürmedi. Kurallar, sorumluluklar, ödevler, işler, güçler geçecek ama yanımıza kar ya da zarar olarak kalacak olan ilişkimiz olacak. O yüzden önceliği her zaman evin içindeki ilişkilerinize verin. Sıcak, samimi ve güven dolu bir ilişki kurmaya odaklanın. Kendimize ve karşı tarafa dikkat verebilmek için de, DUR ve AN’da kalmaya çalış.
Bırak dağınık kalsın
Uzaktan çalışmaya çalışmak, çocukların eğitim sürecini
Bugün 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü. Geçen haftalarda Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer ile vakıf binasında sohbet etmiştik. Kısmet böyle bir zamanda bunları yazmakmış. Evlere kapandığımız bu günlerde, günün hiç de kolay akmadığı evlerden bahsetmiştim geçen gün. İşte otizmli çocukların olduğu evlerde bunlardan. Özel gereksinimli çocuklar için, düzen değişikliklerine ayak uydurmak, bizler için olduğundan çok daha zor. Neler olup bittiğini anlamlandıramadıkları için, bazı çocuklar içe kapanıyor, bazıları agresif olup, etrafına ve kendine zarar verebiliyor. Anne/babalar bu çocukları evlerde tutmakta çok zorlanıyor. Vakfın uzaktan eğitim için belli uygulamaları var. Ancak elbette bu imkanlar artmalı, özel eğitim öğretmenleri daha çok uzaktan eğitimin içinde yer almalı. Bilinen 400 bin özel gereksinimli çocuk ve sadece 2 bin 600 özel eğitim veren kurum var. Bu kurumların ayakta kalması ve bu süreçte çocukların eğitimden uzak