Bizim balkonun karşısında bir meşe ağacı var. Bakıyorum da son günlerde büyük bir coşku ile büyüyor. Sadece birkaç günde yaprakları büyüdü ve yeşillendi. Yeni dalları çıktı, hızla uzuyor. Kuşlar hiç ötmediği kadar yüksek sesle ötüyor. Doğa sanki hiç olmadığı kadar aceleci ve canlı.
Ya ben ilk kez böyle durabildiğim için, her değişimi bu kadar net fark edebiliyorum. Ya da doğa, ilk kez insan olmadan bir ilkbahar yaşadığı için daha sağlıklı ve mutlu.
Koronavirüs yaş, cinsiyet, statü, ırk, din, dil demeden hepimizi evlere kapattı. Tüm insanlık şu ortak duygularda buluştu: endişe, korku ve kaygı. Geleceğe dair belirsizlik ve hissettiğimiz duygular ortak, ancak her evin içindeki hikayeler bambaşka. Bu süreçte bana bunları dinlemek çok şey öğretti.
Kimi evlerde haftalardır birbirini göremeyen ebeveyn ve çocuklar var.
Kimi evlerde işini kaybetmiş ya da geliri durduğu için eve ekmek getirme derdinde olan ve doğal olarak başka hiçbir şey düşünemeyen ebeveynler var.
Kimi evler küçücük, nefes alacak bir balkon bile yok belki.
Kimi evler çok çocuklu, ne bilgisayar yeterli, ne televizyon eğitime devam edebilmek için.
Kimi evlerde LGS’ye ya da üniversite sınavına gireceği için stresten depresyonun dibini yaşayan gençler var.
Kimi evlerde yetişkinlerden biri karantinada, diğer ebeveyn hem evden çalışmaya çalışıyor, hem çocuklarla ilgileniyor hem de eşine bakım sağlıyor.
Kimi evlerde sevdikleri yurt dışında kalmış ve hasretten gözyaşları durmayanlar var.
Evlerde kaldığımız süre arttıkça (ki son yaşanan olaylarla daha da artacağa benziyor) sinirler bozuluyor, ilişkiler geriliyor. Birlikte yaşamayı öğrenmeye çalışıyoruz ancak daha önce de defalarca yazdığım gibi, bazı evlerde hayat çok daha zor. Fiziksel ve sosyal izolasyon hem kadına şiddeti hem çocuğa istismarı artırdı. Üstelik sadece ülkemizde değil, dünyanın pek çok yerinde.
İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel, cumartesi günü yaptığı basın toplantısında, İngiltere’de ulusal ev içi şiddet yardım hatlarına gelen aramaların günlük bazda %120 oranında arttığını söyledi. Ev içi şiddet konusunda risk altında olanlara karşı #YalnızDeğilsiniz etiketi üzerinden ulusal çapta bir iletişim kampanyası başlatacaklarını ve evde şiddete uğrayan kişilerin güvenli yerlere alınmaları konusunda her türlü adımın atılacağını açıkladı.
“Normal şartlarda kadın ve çocukları ne kadar koruyabiliyoruz da, şimdi koruyacağız” diye düşünebiliriz. Ancak şu olağanüstü hâl bitene kadar, geçici de olsa, bir an
Cuma gecesi aniden gelen iki günlük sokağa çıkma yasağı sonrası, sosyal medyada market kuyruklarında yaşanan izdihamlara dair pek çok görüntü dolaştı. Ve tabii onlarca da eleştirel yorum vardı. Cahil, düşüncesiz, ahlak yoksunu bir millet olduğumuza dair. Evet günlerdir hatta haftalardır yapılan ‘evde kal’ çağrılarını keyfi olarak dikkate almamak ve hem kendini hem diğer insanları tehlike altına sokmak büyük düşüncesizlik. Empati sahibi olmak, gelişmiş bir beyin göstergesidir. Ancak ben yine de bu tip durumlarda anında yapılan ağır eleştirileri ve ötekileştirmeleri anlayamıyorum. Şurası son derece net değil mi? İnsan beyni hayatta kalmak üzerine programlanmıştır. En temel ihtiyaçlarımız beslenmek ve güvende olmaktır. İki gün sokağa çıkmamak belki bizi açlıktan öldürmez ama geçmiş travmalarımızın da sürekli tetiklendiği şu günlerde, bu panik görüntüleri bu kadar ağır eleştirileri hak etmiyor. Üstelik sadece bizde değil, dünyanın pek çok yerinde istisna denebilecek benzer
Uzaktan eğitimin üçüncü haftasını doldurduk. Bu sabah kızıma, “Dersler nasıl gidiyor?” diye sordum. “İyi ama bazen hiçbir şey anlamıyorum” dedi. “Buna ne sebep oluyor?” dediğimde ise, “Çünkü uzak” dedi! Her konuda olduğu gibi, eğitimde de dönüşüm yaşanıyor ve dijitalleşmenin eğitimdeki yeri giderek artacak. Fakat küçük yaştaki çocuklar için, öğretmen ile bağlanma, ilişki, yakın temas, onaylanma, oyun, etkileşim, interaktivite ve hareket şart. Bunların hepsini uzaktan vermek çok güç. Yerlerinde oturmakta, aynı anda konuşmadan durmakta, öğretmenin ekrandan gösterdiğini anlamakta çok zorlanıyorlar. Sizi bilmem ama ben her geçen, okula aidiyet hissinden uzaklaşmaya başladığını, ekranın önüne sadece çok sevdiği öğretmeni ve arkadaşlarını görebilmek için geçtiğini düşünmeye başlıyorum.
Hareket, başarıyı da artırıyor“Eğitimde Finlandiya Modeli” kitabında, “Finlandiya’da yapılan araştırmalar, okulda geçirdikleri süre
Koronavirüs salgını pek çoğumuzun psikolojisini bozdu, kaygı ve endişeye sebep oldu. Bu süreçte pek çok kurum ve kuruluş, başta sağlık ve emniyet çalışanları olmak üzere ebeveyn ve çocuklara da online terapi desteğine başladı
Pek çok uzmanın da vurguladığı gibi, virüsten daha tehlikeli bir şey varsa, o da uzun süreli maruz kalınan stres. Salgının hepimizi evlerimize kapamasıyla, psikolojik rahatsızlıklarda ciddi artış görülüyor. Bilinmezlik ve korku ortamı, endişelerimizi artırıyor. Hele ki çocuk sahibiysek, gelecek kaygısı gündelik yaşamımızı sürdürmemizi engelliyor. Bu noktada pek çok kurum ve kuruluş harekete geçti ve hem aileler hem de çocuklar için uzaktan terapi seanslarına başladı. Uzman görüşleriyle, hızlı ulaşım sağlanabilecek bazı adresleri sizler için derledim.
Her terapi sonrası yeni grup
Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi bünyesinde de ebeveynler için grup çalışmaları başladı. Merkez direktörü Dr. Sibel Halfon, kısa sürede 300’den fazla başvuru aldıklarını ve her
Geçtiğimiz günlerde boşanma taleplerinin ocak ayına oranla 4 kat arttığına dair bir haber vardı. Gerçekten de insanlar rekor seviyede bir taleple boşanmak istiyor. 7/24 bir arada olmayı becermeye çalışırken, tüm ilişkiler sınanıyor. Sağlam temelli olanlar sınavı geçecek belki. Ama zaten sorun olan ilişkiler sallanıyor. Bazı evlerde ise tehlike daha büyük çünkü şiddet var. Kadın dernekleri, çağrılara yetişemediğini söylüyor. Ama bir taraftan da şiddete maruz kalan ve evin dışına çıkamadığı için, telefon görüşmesi bile yapamayan kadınlar var. Burada konu komşuya büyük sorumluluk düşüyor. Duyduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz an polisi arayıp, ihbarda bulunmalıyız. Durum gerçekten çok vahim, Bakanlık özelinde el atılması gereken kanayan bir yara.
Küresel bir travma yaşıyoruz
Psikoloji İstanbul’un kurucularından çift terapisti Filiz Kaya’ya “Ne olacak bu durum?” diye sordum. Tam anlamıyla travmatik bir süreçten geçtiğimizi, hemen hemen tüm çiftlerde
Geçenlerde “Çocuğunuz her zamankinden daha öfkeli mi?” (https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/zeynep-isman/kizimla-korona-gunleri-cocugunuz-her-zamankinden-daha-ofkeli-mi-6180984) başlıklı bir yazı yazmıştım. Evde kalış süresi arttıkça, psikolojik şikayetler de artmaya başladı. Konuştuğum pek çok terapist, çocuklarda özellikle huzursuzluk, sinirlilik, uyku ve iştah sorunları, bedensel yakınmalar ve duygusal olumsuz tepkiler ortaya çıkmaya başladığını söylüyor. Bu konuda Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Işık Karakaya’ya neler yapabileceğimizi sordum:
‘Anlamaya çalışmalı’
“Anne babalar öncelikle çocuklarını içinde bulunduğumuz durumla ilgili doğru şekilde bilgilendirmeli. Çocuğun kafasındaki soruları yaşına ve gelişimsel düzeyine uygun olarak olabildiğince yanıtlamalı, onu tam olarak neyin kaygılandırdığını anlamaya çalışmalı.
Çocuklar olağanüstü koşullarda anne babalarının ilgi ve desteğine daha çok ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle duygusal olarak ulaşılabilir olmak önemlidir.
Evde