"Korona virüs bugün bitti" deseler, yarın eski hayatınıza kaldığınız yerden devam edebilir misiniz? Geçenlerde online bir arkadaş sohbetinde konuştuk bu konuyu. Bir arkadaşım, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, insanların korkularla ve sosyal fobi ile yaşayacağını söyledi. Başka bir arkadaşım ise çok sıkıldığını ve bugün bitse, yarın uçağa binip, dünyanın öbür ucuna gidebileceğini söyledi. Sanırım ben de gidebilirim. Bırakın dünyanın öbür ucunu, yaşadığım mahallede özgürce yürüyebilmeyi özledim. Sosyal varlıklarız ve hayatta kalmak için yalnızlık kadar, bir arada olmaya ve sosyalleşmeye de ihtiyacımız var. Ama bir süre kalabalıklar içinde olmaktan, tokalaşıp, öpüşmekten, etrafa dokunmaktan çekineceğimiz kesin.
İyi tarafından bakacak olursak; sıra beklemeyi bilmeyen, her türlü sırada bir kol boyu mesafesini ihlal edip, nefesini ensende hissettiren, otobüste, metrobüste kalabalığı bahane edip, insanın tepesine çıkan, tanıdık, tanımadık her gördüğü güzel çocuğu mıncıklayan, her
Uzaktan eğitim ile dersler devam etse de, müzik, sanat, İngilizce, spor gibi derslere maruz kalma süresi kısaldı. Küçük yaş çocuklarda mesafe nedeniyle zorlanma ve ilgi kaybı yaşanabiliyor. Ebeveynler özellikle yabancı dil konusunda ‘acaba unutur mu?’ diye endişe yaşıyorlar. Dış kaynaklı baskı yapmak ya da sürekli ödev vermek uzun vadede bir işe yaramaz. Öğrenme doğal olduğunda, kalıcı oluyor. Peki çocuğun iç motivasyonunu nasıl destekleyebiliriz?
İlgi alanlarını ve yeteneklerini keşfederek.
Ev içinde maruz bırakarak (duyarak, görerek, okuyarak)
Tabii ki oyunlaştırarak ve keyifli hale getirerek
Evde çocuğumuzun (3-12 yaş arası) İngilizce’sini keyifle geliştirecek 10 uygulama önerisini ise Prof. Dr. Cem Balçıkanlı’ya sordum:
1) Duolingo: Oyunlaştırmanın düşünülerek hazırlandığı bu uygulama çocukların dil gelişimi için oldukça faydalı bir platformdur. Yabancı kişiler ile de etkileşim halinde olunduğu için aileler tarafından kontrol edilerek kullanılmalıdır.
2) Khan Academy Kids: Okul öncesi, anaokulu ve birinci sınıf
İnsanın gelişim dönemlerinde hayatı yaşayışı, algılayışı, verdiği tepkiler çok başka oluyor. O nedenle evdeki yaş gruplarına göre, korona günlerini de nasıl yaşadığımız değişiyor. Genellikle; 0-6 yaş arası çocuğu olanlar, çocuklarının davranışlarının değiştiğini, uyku düzenlerinin bozulduğunu, parmak emmeye, alt ıslatmaya ya da çok ağlamaya başladığını söylüyor. 6-12 yaş arası çocuğu olanlar genelde uzaktan eğitimden sürecinden dertli. Çocukların online derslere dikkatini veremediğinden ya da çok fazla ekranla haşır neşir olduğundan, sıkıldıklarından, oyalayamadıklarından bahsediyorlar. 12-15 yaş üstü çocuk sahibi olanlar ise genelde çatışma yaşadıklarından, çocuklarının kendileriyle konuşmadığından, odasından çıkmadığından ya da sokağa çıkma yasağı konusunda çok öfkeli olduğundan bahsediyor. Böyle düşününce, insanın doğasını ve gelişim evrelerini basitçe bilmek ve manzaraya geniş pencereden bakabilmek, bence bu süreci daha kolay atlamamıza yarayabilir. Çocuklar büyürken benzer aşamalardan
Sosyal medya sayesinde tanıdığım harika insanlardan biri olan Nurdan Likos, dünya tatlısı bir sanat eğitmeni. Müzisyen olan eşi Özgür Zoral ile kurdukları 11ON Sanat Okulu’nda çocuklarla birlikte eğlenceli, yaratıcı etkinlikler yapıyorlar. Virüs nedeniyle onlar da dersleri online yapmaya başlamışlar ama bu dersler öyle bildiğimiz dersler gibi olmuyor.
Bu etkinliklerden biri de, çocukların birbirlerinden bağımsız olarak yaptıkları resimlerden oluşan bu kolaj çalışması. Nurdan hanım çocuklara, “Bu hafta neler yaptınız ya da kendinizi nasıl hissediyorsunuz bana çizer misiniz?” diyor. Sonra çocuklardan gelen resimleri bir kolaj çalışması ile birleştiriyor. Esas ilginç olan ise, her hafta, birbirlerini görmeden, konuşmadan, ayrı mekanlarda çalışan çocukların resimlerinden, birbiriyle bağlantılı, ortak bir hikaye çıkıyor oluşu. Ve tabii ki çocukların renkli dünyası büyüleyici ve ilham verici. Onlardan öğrenecek ne çok şeyimiz var. Her hafta ortaya çıkan bu çalışmalar, esaret günlerimiz bitince bir sergi
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda koronavirüs nedeniyle evlerimizdeyiz. Ama olsun! Çocuklara armağan edilen bu bayramı evlerimizde de büyük bir coşku ve sevinç içinde kutlayabiliriz
Bu yıl 23 Nisan kutlaması her zamankinden daha özel çünkü TBMM’nin açılışının 100. yılı. Meydanlarda kutlama yapamasak da evlerimizde bu coşkuyu çocuklarımızla birlikte mutlaka yaşayacağız.
23 Nisan sabahı şarkılarla uyanarak, çocuklarımızla gösterilere gidecek gibi giyinip güne hazırlanabiliriz. Bayraklarımızı camlarımıza asabilir, televizyon ve diğer iletişim kanallarından bayram programlarını açabiliriz. Ailecek 23 Nisan’ın önemi, atalarımızın mücadelesi ve Türkiye tarihi hakkında sohbet edebilir, videolar izleyebiliriz. Eski fotoğrafları çıkarıp, 23 Nisan anılarımızı anlatabiliriz. İlkokul birinci sınıftaki ilk 23 Nisan kutlamamı hiç unutmuyorum. Beyaz karpuz kollu bir bluz ve mavi kat kat bir eteğim vardı. Ön dişlerim düştüğü ve söyleyemediğim için öğretmenim benim için içinde ‘ş’ harfi
TBMM’de geçtiğimiz gün çıkan yasal düzenleme, karışık olan kafalarımızı iyice karıştırdı. Yaz tatilinde eğitim olacak mı, olmayacak mı? Sorunun cevabını bilen var mı? Yasal düzenlemeye göre, yazın telafi dersleri yapılabilecek. Bakan Ziya Selçuk’a göre ise, çocukların yaz tatili hakları ellerinden alınmayacak. Bu tip net olmayan açıklamalar, ne yazık ki, artmış olan kaygı seviyemizi daha da arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Zira zaten belirsizliklerle dolu bir süreçten geçiyoruz. En azından biraz da olsa netliğe ihtiyacımız var. Hele ki hükümet tarafından gelecek bilgilerin net olması gerekli.
Öte yandan ebeveynler yorgun, çocuklar sıkıldı. Havalar güzelleşiyor. Evde kalınan süre uzadıkça, tahammül azalıyor, sinirler geriliyor, verimlilik düşüyor. Evde sinir sistemlerimiz birbirinden etkileniyor. Her ailenin kendi dinamiklerinin ve ihtiyaçlarının farkında olup, birbirlerine destek olması, bu süreci birlikte konuşup, beraberce dayanışma ve iş birliği içinde götürmesi gerekli. Her güne yeni bir planlama
Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatristi Derneği, Korona günleri için aile, çocuk ve ergenlere yönelik bir destek rehberi hazırladı. Rehber oldukça kapsamlı ve basit bir dille pek çok kritik konuya değiniyor. Çocuklarla Korona virüs hakkında konuşmaktan, kaygıyla nasıl baş edileceğine, ev içi yapılabilecek aktivitelerden, özel gereksinimli çocukların ihtiyaçlarına, teknoloji kullanımı konusunda sınırlandırmalara ve anne babaların gerginlikle nasıl başa çıkabileceğine ilişkin öneriler var.
Rehberde en hoşuma giden bölümlerden biri, kaygıyla baş etmede kullanılan fawrkındalık önerileri oldu. Çocukların kaygılarıyla baş etmeleri için kullanılabilecek, beş duyuyu kapsayan önerilerin birkaçını yazmak istiyorum:
Rahatlatıcı müzikler,
Kulaklıkla yüksek sesli ve hareketli müzik dinlemek,
Çiçek koklamak, yumuşak kumaşlara dokunmak,
Oyuncak ayıya dokunmak,
Stres topu kullanmak,
Ağızda kuru meyve, çikolata eritmek,
Ipsos Araştırma Şir-keti’nin koronavirüs süreci ile ilgili yaptığı son dönem araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de her 10 kişiden 9’u bu virüse yakalanacak olmaktan korktuğunu söylemiş. Fakat endişeler artmakla birlikte, süreç uzadıkça evde kalmakta zorlandıklarını ve evde kalmaya birkaç ay daha dayanabileceklerini belirtmişler. Kamuoyunun yüzde 70’i ise, salgın bitse bile hayatlarının eskisi gibi olmayacağını düşündüklerini belirtmişler.
Bu sonuçlara bakarsak, hem toplumumuzda hem dünyada endişe seviyesi yükselmiş bir nesil geliyor. Ancak dün Çin’de açılmaya başlayan mağazalarda satış rekorları kırıldığına dair haberleri görünce, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demeden edemedim!
Yaşadığımız coğrafya bakış açımızı etkiliyorIpsos’un 15 ülkede toplam 28 bin kişi ile gerçekleştirdiği global bir araştırmaya göre ise, Japonya, Birleşik Krallık ve Avustralya Haziran’a kadar virüsün kontrol altına alınacağı konusunda en kötümser ülkeler arasındaymış.