Kitle imha silahları, ilk kez I. Dünya Savaşı sırasında kullanıldı. 22 Nisan 1915’te, Almanların Ypres’te Fransız ve Kanadalı askerlere zehirli gaz ihtiva eden bombalar atmaları, kitle imha silahlarının ilk kullanımı olarak tarihe geçti. Bu çeşit silahların kullanımı, 1898-1907 Lahey anlaşmalarıyla yasaklanmış olmasına rağmen, Almanya bu anlaşmaları yok saymıştı.
7 Mayıs 1915’de, bir Alman U-20 denizaltısının, ikaz etmeksizin, İngiliz yolcu gemisi Lusitania’yı bombalayarak 1198 sivili öldürmesi de, kitlesel sivil katliamının diğer bir örneği olarak tarihe geçti. 31 Mayıs 1915’te bir Alman zeplini Londra’ya ilk hava saldırısını yaptı. Bu saldırı da, esas itibariyle sivilleri hedef almıştı.
Yakın tarihimizde, kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle, Amerikan Başkanı Bush’un yaptığı Irak istilasının, nasıl sonuçlandığını hepimiz görüyoruz. İstila sonunda, Irak’ta kitle imha silahı olmadığı anlaşıldı. Ama, bu savaşta bir milyona yakın sivil hayatını kaybetti. Öte yandan, son seçimleri de önde bitiren İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Filistin Devleti’nin varlığına karşı çıkması, Filistinli’lere karşı kitle imha silahlarının kullanılabileceğinin bir göstergesi sayılıyor. Batının,
Hâlâ dünyanın her yerinde sanatçılar, sosyeteye mensup olduğunu düşünenler ve zenginler Parisli gibi davranmaya özen gösteriyorlar. Dört kadın yazar (Berest-Diwan-Maigret-Mas), geçen hafta piyasaya çıkan kitapları “How to be Parisian whereever you are”da bu konuyu incelemişler. Biz, Parisli gibi davrananların bazılarına “entel”, bazılarına “bohem”, bazılarına “özenti” desek de Parisli gibi davranmanın modası hiç geçmiyor. Yalnız kadınlar değil, Parisli gibi davranan erkekler de az değil.
Bir Parisliye ya da Parisli gibi davranana sorarsanız;
Doktoru dahi, dişçisi sanatkârdır. Saçları ve estetik ameliyatı en meşhurların gittiği kuaförde, klinikte yapılmıştır.
Çok meşguldür; bu yüzden, randevularına hep geç gelir. Mümkünse, toplantı, yemek ve partilere daima en son gelinir. Kendisine iş ve ilişki telefonları yağmaktadır.
Yağmur yağıyor olsa bile, büyükçe bir gözlük takılır.
Geçen hafta ortasında Merkez Bankası(MB), cumhurbaşkanına bir ekonomi sunumu yaptı ve bu sunumu, kamuoyu ile paylaştı. Sunumda güzel hazırlanmış birçok grafik var; ekonominin genel durumu anlatılıyor. Ancak fiyat istikrarı sağlanması gereğinden başka ekonomi için hiçbir öneri yok.
Sunumda, son yıllarda bir türlü tutturulamayan “enflasyon hedefi”ni gösteren bir grafik yer alıyor. Büyüme hedefi ve bu konuda yapılması gerekenler ise MB’nı hiç ilgilendirmiyor. İstatistikler amaca uygun olarak seçilebilirlerdi. Böyle bir yaklaşım da yok.
MB geçen hafta yaptığı açıklamada Kanuni Karşılıklar düzenlemesi ile piyasaya, 13 Mart’tan itibaren yaklaşık bir ay içinde, 1.5 milyar dolar civarında para aktarılacağını açıklamıştı. Olumlu bir girişimdi. Ancak aynı düzenlemede 27 Mart’tan itibaren etkisini gösterecek bir Kanuni Karşılık artışına da imza atıldı. Bankaların 1 ve 2 yıllık dış borçlanmaları karşılığında, MB’na ödemeleri gereken tutarlar artırıldı ve buradan 1.3 milyar dolar rezerv katkısı beklendiği açıklandı. Kısacası dağ fare doğurdu.
Sunumdaki tutarsızlıklar
Sunumda, Türk Lirası’nın değer kazanması veya kaybetmesinin para politikasının gelecekte sıkılaşması veya
17. yüzyılın en muhteşem gemilerinden 4 adedi Grand Turk (Büyük Türk) adı ile anılıyordu. Gemilerin ilki, 1781’de ABD’de Salem’li zengin Elias Hasket Derby tarafından denize indirildi. Osmanlı Devleti ve Osmanlı padişahları o döneme damgasını vurmuş, güç sembolü durumundaydılar. Hatta Osmanlı pasaportlarında bile imparatorluğun mensupları, “Büyük Türk” olarak anılırlardı. Devrin en büyükleri olan bu gemilere, o nedenle “Grand Turk (Büyük Türk-Muhteşem Türk)” adı verildi.
Grand Turk adı verilen yelkenli gemilerin sayısı 1788’e kadar 4 adede çıktı. Grand Turk’ler zamanla, Çin ile yapılan ticaretin önemli bir bölümünü gerçekleştirmeye başladı. Grand Turk I, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın kazanılmasında da önemli rol oynadı.
Grand Turk’ler inşa edilmeden önce, Derby’nin 26’ya yakın ticaret gemisi vardı ve bu gemileri İngilizlere vergi vererek işletebiliyordu. Mayıs 1781’de denize indirilen ilk Grand Turk, korsanlara ve diğer saldırılara karşı en güçlü silahlarla donatılmıştı ve gemide 120 denizci çalışıyordu. Zamanın sıradan gemileri sadece 25 tayfayla yola çıkıyordu.
İngilizlere karşı savaşın başlamasıyla, Grand Turk I, Kaptan Thomas Simmons yönetiminde denize açıldı; 13
Çalışarak ve/veya yan gelir elde ederek yıllık 200.000 dolar (500.000 TL) kazanabilen birisi, mali özgürlüğünü elde etmiş sayılıyor. Devletlerin sağladığı sağlık harcamaları, bu rakama dahil. Dünyanın hiç bir ülkesinde, ortalama bir vatandaş bu gelir düzeyine ulaşamıyor. Kısacası, “mali özgürlük” kolay ulaşılabilen bir seviye değil. “Mali özgürlük” olmadan da, gerçek özgürlükten bahsedebilmek mümkün değil. Bu nedenle de, mali özgürlüğü olmayan herkesin bir fiyatı olduğundan söz ediliyor. Mali özgürlük sağlayabilmiş kişilerin ülke nüfusları içindeki payı, ülkenin gelişmişlik oranına bağlı olsa da, yüzde 4’ü geçmiyor. Kişiler bu yüzde 0.5 - 4’lük gelir seviyesine ulaşabilmek için, birbirlerini yiyor; zaman zaman yasa dışı yollara başvuruyorlar.
Mali özgürlüğün yasal yollardan nasıl sağlanacağı konusunda, yüzlerce kitap yazıldı. Kapitalist sistemde, bu parayı yasal yollardan kazanabilmek için, başarılı bir iş kurmak gerekiyor. Mali özgürlüğü devam ettirmek için ise, paylaşmayı bilmek gerektiği konusunda, hemen herkes hemfikir.
Kuralları kim koyuyor?
Kapitalist sistemde, kuralları en zenginler koyar. Kuralı koyan da, en çok kazanır. Kuralı koyanı yok farz etmek ve engellemeye
25. Dönem Milletvekili Genel Seçimi 7 Haziran Pazar günü yapılacak. Her bir sandıkta yaklaşık 370 kişi oy kullanacak. Gümrük kapılarında ve yurtdışı temsilciliklerinde 8 Mayıs tarihinden itibaren, randevu alınmadan (geçen yıl uygulanan randevu prosedürü iptal edildi) oy verilecek.
27 Mart tarihine kadar listelere itiraz edilebilecek. Seçmenlerin bu tarihe kadar durumlarını Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) internet sitesinden veya muhtarlıklardan kontrol edip, varsa, itirazlarını yapmaları gerekiyor. 29 Mart’a kadar seçmen listelerine itirazlar karara bağlanacak. 15 Nisan’da geçici aday listeleri açıklanacak; 16 Nisan akşamına kadar bu listelere itiraz edilebilecek. 19 Nisan akşamına kadar itirazlar ve varsa adaylıktan istifalar karara bağlanacak. 24 Nisan’da bağımsız adaylar ve siyasi partilerin seçim çevreleri bazında milletvekili kesin aday listeleri belli olacak.
Meclis’e en çok milletvekili veren İstanbul’un milletvekili sayısı 85’ten 88’e çıktı. Ankara da 2011 seçimlerinde 31 milletvekili çıkarırken, bu yıl 32 milletvekili çıkaracak. Bu iki ili 26 milletvekiliyle İzmir takip ediyor. Eğer erkene alınmazlarsa, bundan sonraki milletvekili seçimi 2020 yılında,
Geçen hafta, ABD - İsrail ilişkilerinde ilginç gelişmeler oldu. Sorun, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, Kongre’de İran konusunda yapmak istediği konuşma ile ilgili.
Bilindiği gibi, Başkan Obama’nın Demokrat Partisi, yapılan son Kongre seçimlerinde çoğunluğu Cumhuriyetçilere kaptırmış ve Kongre Başkanlığı da Cumhuriyetçilere geçmişti. Cumhuriyetçi Kongre Başkanı John A. Boehner, geçen hafta Kongre adına hareket ettiğini söyleyerek, Başbakan Netanyahu’yu Kongre’de bir konuşma yapmak üzere davet etti.
İsrail’de 2 hafta sonra, genel seçimler var. Netanyahu, geçen çarşamba günü yaptığı seçim propagandası sırasında, nükleer güç üretimi konusunda İran’la sürdürülmekte olan görüşmelerin ve alınan tedbirlerin, nükleer bomba üretimini önlemekte yeterince etkili olmadığını dile getirmiş ve İran’ın nükleer güce sahip olması halinde, İsrail’in büyük tehlike altında kalacağından bahsetmişti. ABD’de, İsrail her iki parti tarafından da desteklenirken, Netanyahu’nun neden Demokratları dışlayıp, Cumhuriyetçilere yanaştığı anlaşılamıyor.
Tepkiler büyük...
Demokratları destekleyen sivil toplum kuruluşları geçen hafta gazetelere tam sayfa ilanlar vererek, Cumhuriyetçilerin “ABD
Başkan Obama, geçen yıl IŞİD’in El Kaide’nin bir kolu olduğunu ve tam bir İslam hareketi olmadığını söylemişti. Yanıldığı anlaşıldı. Şimdi, ABD’nin IŞİD stratejisi yeniden gözden geçiriliyor. Sadece hava akınları ve Kürk-Irak güçlerini IŞİD’in üzerine salarak IŞİD ile başa çıkılamayacağı anlaşıldı.
Bir milyondan fazla kişinin yaşadığı, Irak’ın ikinci en büyük şehri olan Musul, halen IŞİD’in işgali altında. Musul’da 1000-2000 arasında IŞİD militanının olduğu hesaplanıyor. Nisan ayından başlayarak Musul’da IŞİD’e karşı ciddi bir kara harekâtı başlatılacak. Büyük bir olasılıkla, ABD Özel Harekât Güçleri de (Special Operation Forces) operasyona katılacak. Şu anda, Irak’ta bulunan ABD güçleri sadece Kürt-Irak askerlerini eğitiyor. Operasyon sırasında, Musul halkının da IŞİD’e karşı ayaklanması bekleniyor.
IŞİD ne istiyor?
IŞİD halen, Irak’ta İngiltere’den daha geniş bir bölgeyi kontrolü altında tutuyor. Mayıs 2010’dan beri IŞİD’in lideri, Ebu Bekir el-Bağdadi. Bağdadi, şimdiye kadar televizyonda bir kez görüldü ama çeşitli videolar ve sayısız propaganda broşürleriyle fikrini yaymaya çalışıyor. Bağdadi ve IŞİD militanları, İslam’ın ilk ortaya çıkışı sırasındaki gelenek ve