ABD’nin günü kurtar-maya yönelik, başkalarını kullanarak sonuç almaya çalışan ve durmadan taraf değiştiren dış politikası, artık kimseye güven vermiyor.
ABD, gereksiz yere, düşman olarak gördüğü gruplara karşı olan yerel güçlere destek verip, hem gelecekteki kendi düşmanlarını yaratıyor, hem de dostlarını kaybediyor. Taliban, El-Kaide, Hizbullah, Hamas, Usame Bin-Ladin vs. böyle yaratıldı. Bunlar, sonradan terörist gruplar oldular. Şimdi de, Türkiye’nin silahların PKK’ya gideceği yolundaki uyarılarına rağmen, IŞİD’le savaşma adına, Kürt gruplar silahlandırılıyor.
ABD, bu yola gitmekle, terörist gruplarla bir çeşit pazarlık yapmış oluyor. Günü kurtarmaya çalışıyor; sonra da, bir zamanlar kendisinin desteklediği gruplara terörist diyor.
Terörizme en karşı olan ülkeler, bizim gibi terörizmden en çok zarar gören ülkeler. Ne ABD, ne de Avrupa, terörizmden bizim kadar zarar görmedi. ABD ve Avrupa’daki terör olayları sonuna kadar kınanırken ve hemen tedbir düşünülürken, bizim gibi ülkelerdeki terörist olaylar karşısında yeterince hassas davranılmaması, ABD ve Avrupa’nın taraf tuttuğu yönündeki değerlendirmeleri gündeme taşıyor.
Oysa, artık, dünya küçüldü; herkes
Ekonomik ambargonun kalkmasının ardından, ABD Merkez Bankası’nın da (FED) faiz yükseltmeye başlamasıyla yeniden yükselen uluslararası risk iştahı, İran’ı yatırım yapılma bakımından en çekici ülkelerden biri haline getirdi. İsrail’in ve ABD’deki Cumhuriyetçilerin karşı çıkmasına rağmen, İran ile varılan anlaşma yürüyor.
Ambargonun kalkmasıyla, İran’ın yabancı bankalarda tutulan 100 milyar dolar civarındaki dondurulmuş varlıkları serbest bırakıldı. İran’ın önceden kalan borçları düşüldükten sonra, dondurulmuş varlıklardan kullanılabilecek miktar, 50 milyar dolara ancak ulaşıyor. Bu miktarın da yaklaşık 25 milyar doları İran Merkez Bankası’nın rezervlerine eklenince, hükümetin elinde 25 milyar dolar kalabildi.
Ülkenin artıları neler?
İran’ın altyapı yatırımlarının tamamlanabilmesi için, 1 trilyon doların üstünde yatırım gerekiyor. İran’ın doğal kaynaklarının güçlü olması, yetişmiş insan gücünün bulunması, ekonomisinde ticaret fazlası vermesi ve borçlarının Gayri Safi Milli Gelir’ine oranının sadece % 12 olması bu ülkeyi yabancı yatırımcılar için cazip kılıyor.
18. büyük ekonomi sayılan İran, dünyanın 4. büyük petrol ve 2. büyük doğal gaz rezervlerine sahip. İran, kişi başına düşen 17.000
Bizde, neyin iyi olduğu hakkında bir kafa karışıklığı yaşanırken, ABD’de en meşhur markalar bile sınıflandırılıyor. Örneğin, zincir lokantaların, besinlerinde kullandıkları katkı maddeleri değerlendiriliyor. Eğer bir lokanta, besinlerinde antibiyotik kullanıyorsa, bu besinleri tüketmek, insanların antibiyotiklere karşı olan direncini artırıyor; yani, artık antibiyotik ihtiyacınız olduğunda kullanacağınız antibiyotikler işe yaramıyor. Zincir lokantaların çoğundaki besinlerde, hormonlar ve beta-agonistler gibi başka ilaçlar da kullanılıyor. Zincir lokantalar, kullandıkları zararlı maddeleri, gittikçe azaltmaya çalışıyorlar.
Maalesef, bizde de şubesi bulunan zincir restoranlar, en iyiler arasında değil. Consumer Reports’tan alınan aşağıdaki tablo, bizde de şubeleri bulunan zincir restoranların kullandıkları zararlı maddeleri gösteriyor.
McDonald’s ve Subway, bazı antibiyotiklerin kullanımını kaldıracaklarını ilan ettiler; ama, henüz bu konudaki uygulama başlamadı. KFC, tavuklarda hormon ve beta-agonist kullanımının zaten yasak olduğunu söylüyor. Wendy’s, tavukta değil, sadece sığır ve domuzda antibiyotik kullandığını söylüyor. ABD’deki zincir restoranların bazılarında, bu
ABD’yi terör korkusu sardı. Amerikan vatandaşları, yakın günlerde bir terör saldırısı daha bekliyor. Bu korkunun bir sonucu olarak, Müslümanların ülkeye alınmasını istemeyen Cumhuriyetçi Başkan aday adayı Trump’ın destekçileri artıyor. Trump daha önce de Meksika sınırına duvar çekilmesini istemişti.
Amerikalılar saçma sapan şeyleri tartışmaya başladı. Bunlardan biri, serbestçe silah satın alınıp alınmaması; bir diğeri de “Altın Standardı”. 2012 yılında Chicago Üniversitesi’nde toplanan ekonomistler, “Altın Standardı”na geçiş tezinin ekonomiye bir fayda sağlamayacağını açıklamış olsalar da “Altın Standardı”nın hükümet harcamalarını kısıtladığı bilindiği için, bu konu yeniden gündeme taşınıyor.
Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul, FED’in, doların değerini düşürdüğünü, enflasyona sebebiyet verdiğini ve bu nedenle de doların değerinin “altın” benzeri bir şeye bağlanması gerektiğini, “Altın Standardı” olmasa da bir emtia paketine bağlamak gerektiğini savunuyor. Ben Carson ve Mike Huckkabee de aynı görüşte.
FED sorgulanıyor
ABD’de ekonominin istikrar içinde olmadığını savunanlar, ekonominin geleceğinin teknokratlara bırakılamayacağını söylüyorlar. Ekonominin oto-pilotta götürülmek
Nihayet bu hafta, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırma kararı alması bekleniyor. Bu kararla birlikte, ekonomik durumu iyi olan ülkelere sermaye akımı başlayacak. Fed kararından en olumlu etkilenecek ülkenin Hindistan olacağı anlaşılıyor. Hindistan, bu yılın 3. çeyreğinde, yüzde 7.4 büyüme sağladı; cari açığını yüzde 1.3’e ve bütçe açığını yüzde 3.4’e indirdi.
Fed’in faiz kararından en kötü biçimde etkilenecek olan iki ülke, Brezilya ve Güney Afrika olacak. Brezilya ekonomisinde 3. çeyrek itibariyle yüzde 4.5 küçülme var. Fitch, Brezilya’nın notunu, “yatırım yapılabilir” seviyenin altına çekti. Gayri Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) oran olarak bakıldığında, bu ülkede cari işlemler açığı, geçen yılki yüzde 4.4’ten, bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 3.9’e düşebildi. İhracatını büyük ölçüde Çin’e bağlamış olan Brezilya, Çin’deki bozulmadan en ciddi etkilenen ülke oldu. Parası da, dolara karşı ilk 9 ayda yüzde 27.2 devalüe edildi. Fed’in faiz artırım kararında, ABD’deki enflasyon belirleyici olacak. Piyasa, 50 baz puanlık bir artışı fiyatlıyor. Oysa, eldeki verilere göre, artışın 100 baz puan olması gerekiyor.
Türkiye’de durum nedir?
Türk ekonomisinde, büyüme, beklentilerin
İstanbul’da trafik karmaşası sürüyor. Bu karmaşa da, bu kentte yaşayanlar için bir çeşit terör; ama bu terör kimseyi ilgilendirmiyor. Ak Parti hükümetleri her şeyi halletti; ama bu sorunu halledemiyor. Sayın Davutoğlu bir yıl önce Başbakanlığı’nın ilk aylarında, geçen yılbaşından itibaren servis araçlarını kaldıracağını söylemişti. Ümitlenmiştik; beceremedi. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız İstanbul’da bir yerden bir yere giderken, bir saat öncesinden yollar trafiğe kapatılıyor; geçiş güzergâhında araba park edilmesine izin verilmiyor; onlar da İstanbul’da trafik iyi işliyor sanıyorlar. Zenginler de yanlarına birer koruma alıp, geçiş üstünlüğünden faydalanıyor ve trafik karmaşasını hissetmiyorlar. Hayat böylece akıp, gidiyor.
İstanbul’da gökdelenler yapılıyor; yolları yok. Her isteyen, istediği yerde park ediyor. Öncelik kimin, belli değil. Motosikletler, moto-kuryeler ölüm saçıyor. Otomobillerin sağından, solundan motosiklet çıkabiliyor; göremeyip, yol vermezsen, aynanı kırıyor. Minibüsler, taksiler, kavşakların ortası dahil, canlarının istediği her yerden müşteri alıyorlar. Otobüsler birbirleriyle yarışıyor. Kamyonlar en sol şeritte fink atıyor. Hafriyat kamyonları,
Televizyon-larda sık sık Foreks (Forex) reklamları ile karşılaşıyoruz. Forex işlemi yapan firmalar, elimizdeki paranın 100 misline kadar işlem yapabileceğimizi, çok küçük miktarlarla da işlem yapmaya başlayabileceğimizi söylüyor. Bir yandan az koyup çok kazanma cinliğinden; diğer yandan da, işlemlerin bir çeşit kumar olma olasılığından bahsediyor gibiler. Oysa, bu piyasada da, diğerlerinde olduğu gibi, kazananlar kadar kaybedenler var. Yani, bu işlem bir “zero sum game (kazanana eşit kaybedenin olduğu oyun)”. Kesin kazananlarsa, aracılık yapan kurumlar.
Forex piyasalarında, piyasa derinliği ve istenildiği anda alım satım olanağı yüksek. İşlem yapanların büyük bölümü, “kâr cebe yakışır” prensibiyle, kısa dönemli kâr alışkanlığında oldukları için, bu piyasada spekülasyon, yönlendirme, geleceği satın alma ve sürü mantığı oldukça hakim.
Bizde nasıl başladı?
1970’in sonlarından başlayarak, İstanbul Kapalıçarşı’daki bazı dükkanların alt katlarında, gizli kapılardan girilen bölmelerde, yurtdışı ile bağlantılı döviz işlemleri yapılırdı. Döviz ve altın ticaretinin serbest bırakılması ile bu konulardaki kaçakçılık sona erince; 1990’lı yıllarda, forex piyasasında işlem neredeyse moda oldu.
Amerikan Merkez Bankası (FED) gelişmekte olan ülkeler için önemli bir belirsizlik unsuru olmaya 2016’da da devam edecek. Çünkü artık faiz artışının zamanlaması değil, hızı önemli. FED’in 2016 yılı içinde ne zaman ve ne ölçüde faiz artışına gideceği bilinmiyor ve tahmin edilemiyor.
FED’in aralıktaki faiz artışı (25baz puan) büyük ölçüde fiyatlara yansıdı. FED, 2016’da 100 baz puan faiz artışı öngörmüş olsa da piyasa 65 baz puanlık bir artış bekliyor.
Çin’deki yavaşlama, kontrollü bir şekilde devam ediyor olsa da, olası bir sert ivme kaybı, global ekonomi için bir risk unsuru olacak. Çin’de büyüme beklentisi 2015 yıl sonu itibarıyla % 6.9. 2016 yılında da ivme kaybının devam edeceği anlaşılıyor. Çin ekonomisinde beklentilerin ötesinde bir yavaşlama global ölçüde bir piyasa türbülansı yaratabilecek.
Çin ile ticari bağları güçlü ve emtia ihracatçısı gelişmekte olan ülkeler Çin ekonomisindeki yavaşlamadan ciddi biçimde etkilenecekler. Öte yandan, Çin ekonomisindeki durgunluğun yaratabileceği piyasa türbülansı, tüm gelişmekte olan ülkeleri ve Türkiye’yi olumsuz etkileyecek.
Avrupa Birliği Merkez Bankası (ECB), ek parasal genişleme sinyalleri vermeye devam ediyor. Bu durumda,