Tim Marshall’ın “Coğrafyanın Mahkumları (Prisoners of Geography)” isimli kitabındaki yedinci harita, Hindistan ve Pakistan’ı kapsıyor. İki ülke arasındaki sınır, bizim toplam sınırlarımızın uzunluğuna ulaşıyor. Her ülkede de, nükleer silah olduğu biliniyor. Ancak, bu silahları hangi ölçüde geliştirebildikleri (özellikle de Pakistan’ın), bilinmiyor.
Hindistan’da 1.3 milyar insan yaşarken, Pakistan’da 182 milyon kişi yaşıyor. Bu ülkelerde, o kadar çok ırk ve din farklılıkları var ki, ne Delhi, Hindistan’ı tam olarak kontrol edebiliyor; ne de İslamabad Pakistan’ı.
Geçtiğimiz yüzyılda, sadece demokrasiyle yönetilen ülkelerin ekonomik ve sosyal anlamda güçlenebildiğini gördük. Hindistan’ın, tüm kültürel farklılarına rağmen, laik bir demokrasiye sahip olması; Hindistan’ı hâlâ süratle büyüyen ülkeler arasında tutuyor.
Pak ülke Pakistan
“Pakistan”, Urdu dilinde “temiz, pak ülke” anlamına geliyor. Kaşmir, Hindistan ile Pakistan arasında paylaşılmış bölge. Denizle ilişkisi bulunmayan bu bölgenin halkı, bizdeki Kürtler gibi bağımsızlık istiyorlarsa da, Hindistan ve Pakistan hükümetleri ortak bir tavır alarak, buna olanak tanımıyor.
Pakistan’la Afganistan arasındaki sınır, 1893
ABD’den Rusya’ya, İran’dan İsrail’e, Irak’tan Suriye’ye, Avrupa Birliği’nden Mısır’a kadar her ülkeyle arasını açan Türkiye’ye karşı, adı konmamış bir ambargo uygulanıyor. Türkiye’nin bu yalnızlığını fırsat bilen yabancı uluslar, güneyimizdeki savaşta göç edenleri Türkiye’ye yerleştirmeye; askeri alanlarda kullanılması gereken NATO gücünü göçmen avında kullanmaya ve çevre ülkelerdeki ve ülkemizdeki terör örgütlerini desteklemeye başladılar. Bizimkiler ise, Suudi Arabistan ve Katar’dan medet umar hale geldi. Bütün komşularıyla ve büyük devletlerle arayı bozan Türkiye, şimdi, vereceği tavizler karşılığında, Avrupa Birliği ve İsrail ile yeniden bir araya gelme çabasında.
Kalması kaçınılmaz ve ülkemizde katlamalı kârla çalışamayan yabancı şirketler bir bir ülkemizi terk ediyorlar. Bunlar arasında akaryakıt dağıtım şirketleri ve bankalar var. Hükümetin işadamlarıyla diyalog kuramaması ve kredi darlığını önleyememesi, işadamlarımızın sermayelerini yurtdışına kaçırmalarına (capital flight) yol açıyor. Uygulanmaya başlanan tekdüze eğitim nedeniyle binlerce kişi çocuğunu yurtdışında okutmaya çalışıyor. İnşaat yatırımı dışında, ekonomiyi ayakta tutacak hiçbir yatırım çeşidi kalmadı.
Ekonomide
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, cuma günü Basın Konseyi ile bir toplantı yaptı. Toplantıda basının sorunları görüşüldü. Toplantıya, TRT Genel Müdürü, Anadolu Ajansı Genel Müdürü, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü de katıldı. Sayın Bakan’ın, böyle toplantıları bürokratlarıyla yapması; kararların orada alınması, alınan kararların takip edilmesi, konu hakkında detaylı bilgi edinilebilmesi ve teknik konularda da görüş alışverişinin yapılabilmesini sağlıyor. Her bakanın kendi konusunda yapacağı toplantıları, bürokratları ile birlikte gerçekleştirmesini diliyorum.
Sayın Bakan, Türkiye’nin hassas bir dönemden geçtiğini vurgularken, haklı olarak, basın organlarının da sorunların çözülmesinde, Hükümet’e elden geldiğince destek olmasını istiyordu. Sayın Bakan, yayınlarda insan değerlerinin korunmasının; ulusal çıkarlara dikkat edilmesinin ve basında iç denetim yapılmasının önemini vurguladı. Hükümet’in basın özgürlüğünü daha da pekiştirmek için gerekli mevzuatı hazırlayacağını ve Avrupa Birliği müktesebatına uyulacağını söyledi.
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Basın Konseyi Eski Başkanı ve Eski Bakan Orhan Birgit, TBMM Eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Eski Bakan Bahattin
Alman Marshall Fonu için The Black Sea Trust tarafından yapılıp, Şubat 2016’da açıklanan Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları isimli araştırma, Aralık 2015 tarihinde gerçekleştirilmiş; hata payı % 3 olarak hesaplanmış.
Araştırmanın temel bulguları aşağıdaki yedi konuya odaklanıyor.
1- Aynı dünyada yaşamıyoruz.
- Ülkemiz iyi yolda diyenlerin oranı % 48.5.
- Mutlu olanların oranı % 47.9.
2- Partilerle, kimlikler örtüşmüş.
- Dindar insanların %5 6.5’i, Atatürkçülerin % 45.2’si kendi gruplarındaki insanlardan bahsederken, “biz” kelimesini kullanıyor.
- “Benim grubumun iş bulma olanakları Türkiye’deki diğer insanlara göre daha iyidir” diyenlerin oranı % 38.7.
Özer Uçuran Çiller’in yeni kitabının adı “Evlilik Yolculuğu”. Kitap, herkes için bir başucu kitabı özelliği taşıyor. Kitaptaki ilginç görüşlerden bazıları şöyle:
Önemli olan evli olmak değil, “evli ve mutlu” olmaktır. Aşk, gerçek bir sevgi için ön şart olmadığı gibi yeterli de değildir. Evliliğinizde bir sorun varsa bunu açık kalplilikle tartışın, birbirinizin dışında kimseden yardım ummayın. Önünüze ne sorun çıkarsa çıksın, karşılıklı sevgiyle çözemeyeceğiniz kadar büyük değildir.
Her çiftin özel evlenme nedenleri olabilir; tıpkı benim evliliğimde olduğu gibi. Bu nedenleri bulmak için bizim zamanın evlilikleri artık “a la mode” olmadığından, ailemize yakın bekar gençlere “niçin evleniriz”i sordum, aldığım cevapların özeti şöyle;
-Ait olma hissi psikolojisi
-Hayat yüküne ortak arama, dayanışma, bölüşme ve paylaşma
-Atasözümüzde ifade edildiği gibi “Tek taş duvar olmaz” içgüdüsü
-Kadınlarda “evde kalmışlık” kompleksi
-Meşru cinsel ilişki
2016 yılında, gelişmekte olan ülkelerin büyümelerindeki yavaşlama devam edecek. Çin ekonomisindeki ve jeopolitik dengelerdeki belirsizlik sürecek. Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımları yavaşlayacak. Emtia ve enerji fiyatlarında artışlar olsa da düşük fiyat seviyeleri sürecek.
IMF ve Akbank kaynaklarından alınan aşağıdaki tablolar, küresel büyümedeki beklentileri gösteriyor. Anlaşılan, Çin ekonomisi dahil, tüm dengelerin yerine oturması kademeli olarak gerçekleşecek.
Gelişmekte olan ülke ekonomileri gittikçe zayıflıyor. Bu ülkelerin toparlanmaları 2016 yılında da gerçekleşemeyecek. Bu durumda, ülkemizde de 2023 hedeflerinin tutturulması zor görülüyor.
Aşağıdaki tablo gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme gerçekleşme ve beklentilerini gösteriyor.
Gelişmiş ülkeler...
Gelişmiş ülkelerin küresel büyümeye ve ticaret hacmine katkısı artıyor. Yine de küresel ticaret hacmi, olması gerekenin neredeyse yarısı seviyelerinde kalacak. Gelişmekte olan ülkelere net sermaye akımının 2015’e göre iki kat büyüyeceği bekleniyorsa da bu konuda en az dört kat artış sağlanmadıkça 2013-2014 yılları seviyelerine ulaşılamayacak.
Aşağıdaki tablo gelişmiş ülkelerdeki büyüme trendini
Petrolün varil fiyatı düştükçe düşüyor. Son günlerde 30 Dolara kadar düştü. Spekülatörler, petrol fiyatının 20-25 dolara düşmesini bekliyorlar. 20-22 dolar seviyesinden vadeli alım yapacak olanlar, büyük kazanç elde edecekler. Çünkü, bu fiyat seviyeleri, petrolün üretim maliyetinin bile çok altında. Petrolde asıl sıkıntı, üretim bolluğu değil, tüketim darlığı. Tüketimin artması için, dünya ticaret hacminin yeniden büyümesi; bunun için de, Çin ekonomisinin yeniden yüzde 8’e varan büyümeleri yakalaması lazım. Aksi takdirde, sadece bir dünya savaşı, tüketimi arttırabilecek.
IMF, OPEC, EIA(Enerji Ajansı), Sovereign Wealthfund Institute, Bloomberg ve Akbank verilerinden alınan aşağıdaki tablo, bazı önemli petrol üreticisi ülkelerin ekonomik yapılarını ve petrole bağımlılıklarını gösteriyor.
Tablodan görüldüğü üzere, “breakeven” denilen, “bir varil petrolün üretim maliyeti”, Suudi Arabistan ve Rusya’da 100 Doların üzerinde. ABD’nin üretim maliyeti ise, 50 dolar civarında. Bu durumda, petrol fiyatının uzun süre 50 Doların altında kalması çok güç. İşte bu nedenle, spekülatörler harekete geçmiş durumda.
Tablodan görüleceği üzere, düşük petrol fiyatından en çok Suudi Arabistan
Önceki yazımda detaylı olarak anlatmaya çalıştığım, Çin kaynaklı küresel kriz, sermaye birikiminin daha az riskli sayılan gelişmiş ülkelere kaymasına neden oluyor. Global ekonomideki bu yeni bunalım sırasında ve sonrasında, sermaye birikiminin nerelere kayacağı konusu, bizim için de son derece önemli. Sermaye birikiminin kayacağı ülkeler arasında, ABD’nin komşuları, Hindistan ve Avrupa ülkeleri başı çekiyor.
Öte yandan, küresel ekonomik bunalımın bir savaşa yol açıp, açmayacağı da belli değil. Bu nedenle yatırımcılar, olası savaş bölgelerinden uzak durmaya çalışıyor. Olası savaş bölgeleri, Orta Doğu ve Çin Denizi’ne komşu ülkeler olarak gösteriliyor.
Arjantin’in geçmiş dönemlerde, borç geri ödemede aksamalar yaratması, Brezilya’nın Çin’e olan ekonomik yakınlığı, yatırımcıların bu ülkelere kaymasını engelliyor. Asya’daki yeni dış yatırım ülkesi, Hindistan. İran’ın da yabancı yatırımcılar için çekici olma olasılığı var. Ancak, bu ülkede piyasa ekonomisinin yerleşmesi zaman alacak.
Riskler ve fırsatlar
Böyle bir dönemde, uluslararası ilişkilerimizi iyi tutmak, İsrail ile yakınlaşmak, İran’la ticaretimizi artırmak, tüm dış ilişkilerimizi yeniden gözden geçirerek, bozuk olan