Global kriz öncesi bütçe fazlası veren veya denk bütçeye sahip olan İngiltere, ABD, Almanya, Kanada, Avustralya gibi ülkeler, bu yıl Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH)’larına oranlandığında büyük bütçe açıkları ile karşılaşacaklar. Tüm Avrupa Birliği ülkelerinin 2010 yılı GSMH’lerine orantılı ortalama bütçe açıkları ise bizimki oranında olacak. Yunanistan’ın açığının, bizimkinin 2 katı olacağı hesaplanıyor. Fransa, İspanya ve Japonya’nın açıkları, bu yıl bizimkinin üzerinde gerçekleşecek. Tabii ki, gelecek yıl bütün bu ekonomiler düzelirken, bizimki yerinde saymaya devam edecek; sonraki yılda ise, her zamanki gibi ekonomiye övgüler düzülürken, biz dünyaya göre gerilemeye devam edeceğiz.
Türkiye’nin bütçe açıkları, borçların faizleri yüzünden bir türlü kapanamıyor. Hükümet özelleştirmeler yapıp, ülkenin hayati mallarını bile sattığı halde, bütçe açıkları sürüyor. Mecburi olarak, Hazine’nin iç ve dış borçlanması büyüyerek devam ediyor.
Ancak, Türk Hazinesi borçlanma politikasını, önceye göre daha iyi yönetiyor. Borçlanma giderek daha fazla TL cinsinden yapılıyor; vadeler uzatılıyor. Merkez Bankası’nın güçlü rezervleri ve düşük faiz uygulaması sayesinde de, nispeten düşük sayılan faiz
“Ulusal Eğitime Maddi Katkı” projesiyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), 1998 yılından beri 400 okul yaptırdı. Bu okullarda halen 221.000 öğrenci okuyor. Okullar tamamen İMKB’nin kendi kaynaklarıyla yapıldı.
İlk partide yapılan 24’ü yatılı 46 okul, 32 ilin 46 ilçesine yayılmıştı. İkinci partide, 42 ilin 80 ilçesinde, 74 lise ve 12 ilköğretim okulu yapıldı. Üçüncü aşamada, 47 ilin 83 ilçesinde, 133 okul daha bitirildi.
Ağustos 2005’te başlayan dördüncü aşama kapsamında, 32 ilin 47 ilçesinde yapılacak 56 okulun inşaatı hâlâ sürüyor. İnşaatlar bittiğinde, 29.760 öğrenci daha okula kavuşacak. Bu konudaki son protokol Ocak 2008’de imzalandı. Buna göre yapılacak 79 okulda 42.000 öğrenci daha eğitim olanağına kavuşacak.
İMKB başlangıçta çok fakirdi. Benim zamanımda, Turgut Özal’ın ve Sermaye Piyasası Kurulu’nun sayesinde iyi gelire kavuştu. Fonlardaki birikimler ilk kez Tuncay Artun zamanında okullar yaptırılarak değerlendirilmeye başlandı. Okul yaptırma süreci, sonraki bütün Başkanlar tarafından sürdürüldü. Öyle ki, geçtiğimiz dönemde İMKB, çalışanlarının parasını ödeyemezken bile, bu fonlara dokunulmadı.
Türkiye’nin en “hayırsever” kurumu İMKB’dir. İMKB üyelerine ve
Michael Powell, Yasaklı Bilgi (Forbidden Knowledge) isimli bir kitap yayımladı. Kitapta, diğer bazı suçlarla birlikte, “bir ülkede nasıl darbe yapılacağı” da açıklanıyor. Doğal olarak, önce darbe yapılacak ülke seçiliyor ve genellikle, “daha çok demokrasi getirmek” adına darbe yapılıyor.
Kitaba göre, darbeler “kanlı” ve “kansız” olarak ikiye ayrılıyor. Her iki durumda da ülke insanlarının Whitney Noziska’nın belirlediği misyon ilkelerinden(mission statements) saptırılmış olması gerekiyor. Buna göre önce ülke insanlarının bir bölümü veya bir sınıf:
- Dünyadan, hayattan ve toplumdan umutsuz hale getirilir. Çıkış yolları yoktur; bıkkındırlar.
- Dünyadan, ülkelerinde olmaktan, bilgiden ve aile hayatından zevk almaz hale getirilmişlerdir.
- İnançları, sevgileri ve başarı için çalışmak istemez duruma düşmüşlerdir.
- Gemilerini yönlendirmek yerine kendilerini akıntıya bırakmışlardır.
Darbeleri, askerler veya polis güçleri yapar. Bu nedenle, takımınızda bu gruptan insanlar olmalıdır. Bunlardan silaha, askere ve polise hükmedebilecek olanlar seçilir. Mevcut hükümetle arası iyi olmayan siyasetçiler de takımda yer alabilir. Ancak, takımdaki herkes sizin emrinizden çıkmayacak ve sır
Yıllardan beri, Türk ekonomistler arasında ithalat ve ihracatın döviz kurundan ne kadar etkilendiği tartışması var. Her ülkede, iktisatçılar tarafından “kurun esneklik eğrisi” çalışması yapılıyor. Bir bölüm iktisatçılar, ihracatın ve ithalatın döviz kurundan hiç etkilenmediğini söylerken; diğer grup, döviz fiyatının ihracatta da ithalatta da başlıca etken olduğunu savunuyor. Bu nedenle, “yüksek faiz, düşük kur” tartışması çıktı. Yine geçen dönemde, özellikle ihracatçılar kurun düşük tutulması nedeniyle ihracatın artamadığını söyleyip, Merkez Bankası’nı suçladılar.
Merkez Bankası, konunun ithalat bölümüyle ilgili bir araştırma yaptı. Bu araştırma, ihracat için de önemli ipuçları veriyor. Sonuçta, hem ithalatta hem de ihracatta talep önemli olduğu için, aynı araştırmanın ihracata yönelik olarak yapılması, dış gelişmelere bağlı olacağından oldukça zor görülüyor. Merkez Bankası’nın araştırması, etkilenme oranı bakımından Makine-Teçhizat ve Hammadde-Malzeme ithalatını mercek altına almış. İlginç sonuçlara bakın:
Etkilenme Makine Hammadde
Alanları Teçhizat Malzeme
Ucuza Temin % 8.0 % 20.1
Kaliteli-Kesintisiz Temin % 19.1 % 18.8
Dahili Üretimin Yetersizliği % 65.3 % 53.3
Eskiden siyasetçilerin de bürokratların da sözüne inanılırdı. Şimdi, Başbakan’dan Bakan’a, Bakan’dan ekonomi bürokratlarına kadar herkes, bir seneden beri IMF Anlaşması’nın “bir hafta içinde” olabileceğini söyleyip; birkaç gün sonra “olabilir de, olamaz da” diyor. Borsa, bu söylentilere göre iniyor çıkıyor; kazananlar kazanıyor. Aynı, 3. Boğaz Köprüsü’nün yeri için yapıldığı gibi. Orada da arsalar el değiştiriyor. Bu vurdumduymazlık önceki dönemlerde olsa idi, bürokratlar da bakanlar da istifa etmişti. Suç duyuruları, soruşturmalar almış başını gitmişti.
İyi oldu; nasıl “takiyye” yapılacağını herkes öğrendi. Şimdi artık, muhalefet de “takiyye” yapıyor. Kısa bir süre sonra, IMF de, ABD de, İsrail de “takiyye”nin nasıl yapıldığını ve yapılacağını öğrenecek. İşte o zaman, sıkıntı başlayacak.
IMF hafta içinde bir açıklama yaptı; “Türkiye ile görüşmeler başlamadı” dedi. Oysa biz, görüşmeler çoktan başladı, bitmek üzere zannediyorduk. Görüşme yok; bizim siyasiler “bir konuda ısrar ederlerse, yolumuza gideriz” diyorlar. Görüşmelerin başlaması için, Hükümet’in bir IMF heyetini resmen ülkeye davet etmesi gerekiyor. IMF, zaten davet edilmeden gelmiyor. Bizimkiler, IMF Ankara bürosu ile
Ak Parti hükümetinin işbaşına gelmesiyle bugüne kadar ekonomik verilerde ilginç değişimler oldu.
Sadece bu veriler (yaklaşık % olarak) bile, ekonominin krize rağmen kötü yönetilmediğini gösteriyor:
- Devletin toplam borçları % 57, iç borçları % 46 artmış.
- Hazine, TL cinsinden borçlanmayı iki kat artırmış.
- Hazi-ne’nin dövizle borçlanması, GSYH’ye oran olarak 11 kat azalmış.
- Türki-ye’nin toplam dış borçları, % 58.8 artmış. Ancak, artan bölüm, özel sektör tarafından gerçekleştirilmiş.
- Net dış borcumuz
Piyasa ekonomisinin temeli, serbest ticarete dayanır. Ancak, dış ticarette tam serbesti hiçbir zaman sağlanamamıştır. Çünkü, ülkeler çeşitli nedenlerle sınırlarından giren ve çıkan mal ve hizmetleri kontrol etmek isterler. Kontrol, sadece giren çıkan mal ve hizmete kota konulması veya vergi alınması amacıyla yapılmaz. Bunların yanında, kalite kontrolü, giren ve çıkan mal ve hizmetlerle ilgili verilerin toplanması ile uyuşturucu ve silah gibi ülkeye girmesi ve çıkması istenmeyen malların da kontrolü gerekmektedir. İşte, gümrükler bunun için vardır.
Öte yandan ülkeler, yaşanılan ekonomik krizde de gördüğümüz gibi, uluslararası ticaretin kendi çıkarlarına uygun gerçekleşmesi için tedbir alırlar. 1930 Dünya Ekonomik Krizi sırasında, gümrük kontrolleri o denli yükselmişti ki, İtalyan diktatörü Mussolini, “Krizden kurtulmak istiyorsak, dünyadaki tüm gümrükçüleri öldürmeliyiz” diyebilmiştir.
Bütün bu açılardan bakıldığında, gümrükler ve gümrüklerin yönetilmesi, para ve ekonomi politikasının ayrılmaz bir parçası durumundadır.
Gümrükler konusunda, son 15 yılda büyük atılımlar yapıldı. Bunlar arasında, Gümrük Birliği’ne girilmesi, gümrük işlemlerinin bilgisayarlaştırılması, gümrük
Gençler, orta yaşlılar hatta yaşlılar artık, hayatlarını ve yatırımlarını daha bilimsel kurallarla düzenliyorlar. Yatırımlarda en önemli faktörler, “zaman, süre ve gerçek getirinin hesabı”. Önce bir rezerv (birikim) yaratmak, sonra bu rezervi büyütmek zorundasınız. Birikimlerinizin bir bölümü likit olarak tutulmalıdır. Birikimlerinizin ikinci bölümü, iyi getiri kazanan parasal araçlara yatırılacaktır.
Yatırım yaparken, önceki yazımdaki prensiplere ek olmak üzere, şu ilginç kuralları da hiç unutmayın:
- Yabancı yatırımcıların kendi ülke parası değer kaybederse, yatırımlarının değeri de azalır. Tabii, tersi de geçerli. Dışarıda yatırım yapmadan önce, çıktığınız para cinsinin değer kaybetme olasılığını da hesaba katmalısınız.
n Yatırım danışmanınızın geçmişteki başarısı, sizin gelecekteki getirinizi garanti altına almaz.
- Yapılan araştırmalar, en büyük zararların yatırımcıların paniklemesi sırasında oluştuğunu gösteriyor.
- “Fon” satın alacaksanız, “beta”sını sorun. “Beta”, o fonun borsa endeksi karşısındaki performansını gösterir.
- Borsalarda, fiyatlar çok süratli değişir. Hiçbir zaman, en ucuza alım ve en pahalıya satım yapmayı beklemeyin. Eğilimlere hedeflenin. “Alıp,