5 soruda Merkez Bankası politikası

20 Eylül 2010

Soru 1) Merkez Bankası’nın en az 100 milyar Dolar döviz rezervine sahip olması doğru mu?
Bu dönemde Merkez Bankası döviz rezervlerini artırdıkça, tuttuğu döviz rezervi cinsinin oranına göre ya ABD ya da Avrupa ekonomisini destekliyor demektir. Çünkü, Merkez Bankası rezervleri bu ülkelere çok düşük faiz oranları ile veya faizsiz olarak yatırılabilmektedir. Üstelik, önümüzdeki dönemde hem Dolar’ın hem de Euro’nun bizim paramız karşılığındaki değeri düşmek zorundadır. Çünkü, bu ülkeler kriz nedeniyle gittikçe daha çok Dolar ve Euro basmak durumundadırlar. Yani, Merkez Bankası bir taraftan faizden zarar görürken diğer taraftan da malın değerinden kaybedecektir. Öte yandan, döviz rezervlerinin artırılması, ABD ve Euro Bölgesi ülkelerini mutlu edecektir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ABD ziyareti öncesinde bu artışın sağlanması, bizimkilerin ABD karşısındaki güvenilirliğini pekiştirecektir. Ben olsam: Rezervleri artırmaya mecbur olduğumu bilir ve yavaş yavaş 100, hatta 120 milyar dolar seviyesine çıkarırdım.
Soru 2) Merkez Bankası döviz almak için verdiği Türk Liralarını nereden buluyor?
Cevabı basit. Banknot Matbaası’nı çalıştırıyor; parayı basıyor. Ancak, basılan para enflasyona

Yazının Devamı

Artık gündem ekonomi

15 Eylül 2010

Yaptığı açıklamalardan anlaşılacağı üzere Başbakan, Mali Kural’ın belirlenmesini IMF’den bağımsızlık olarak anlıyor. Anlaşılan, Babacan yapılmak istenilen şeyi kendisine iyice anlatamamış. Oysa, Mali Kural’ın olması, IMF gözetiminde hazırlanmış olsa bile IMF’ye bağımlılık anlamına gelmiyor. Sadece, uygulanması düşünülen ekonomik programın hedef büyüklükleri belirlenmiş oluyor. Hedef rakamlar beğenilmiyorsa, daha geniş parasal büyüklükler esas alınabilirdi.
Mali Kural olmayınca, Merkez Bankası dışındaki hiçbir kurumun ekonomik hedefi olmuyor. Ne gelirler, ne harcamalar ve ne de bütçe dengesinin kontrolü yapılamıyor. Mali Kural, Maliye ve Hazine’nin de Merkez Bankası hedefleri ile uyum içinde birer parasal hedefi olmasını ve bu hedefin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı tarafından kontrol altında tutulmasını gerektiriyordu. Tabii ki, Mali Kural’ın ille de Meclis tarafından belirlenmesi şart değil. Hükümet, kendi içinde uyulması zorunlu olan belli bir parasal kural belirler ve buna uyarsa, sorun çözülmüş olur. Çünkü, halen ekonomi politikasında esas olacak herhangi bir dayanak noktası (çıpa) yok.
Nihayet yayımlanan IMF raporu da bu konuya ciddi önem veriyor. Ancak, yayımlanan raporun

Yazının Devamı

Batı Nil Virüsü

14 Eylül 2010

1999 yılında ABD’nin doğu sahilinde 7 can alan Batı Nil Virüsü, geçen hafta ülkemizde de 3 can aldı. Virüs, göçmen kuşlardan sivrisineklere, sivrisineklerden de hayvanlara ve insanlara geçiyor. Aşısı ve özel bir ilacı yok. Sivrisinek barındırabilecek havuzlardan ve durgun sulardan uzak durmak gerekiyor. İlk kez 1937’de Uganda’nın Batı Nil bölgesinde ortaya çıkarılan virüs, İsrail ve Afrika’da yaygın. Hastalık, sivrisinek tarafından ısırıldıktan 2 hafta sonra başlıyor; göğüs, mide, sırt ağrılarına, yutma zorluğuna neden oluyor ve genellikle hasta, 2 gün ila 4 hafta arasında iyileşiyor. Hastalığa yakalanan kişilerin yaklaşık % 0.5 (yüzde yarım)’inde yüksek ateş, görüş kaybı, felç görülüyor. Bunlardan çoğu da birkaç hafta içinde iyileşiyor; ancak hastalığın ağır seyrettiği bu kişilerden yaklaşık % 1’inde beyin hasarı ve ölüm gerçekleşiyor. Yani, hastalıktan ölüm oranı % 0.1 (binde bir)’in de altında.

Biyolojik silah olma olasılığı
Batı Nil Virüsü’nün biyolojik silah olarak kullanıldığı dedikodusu, ilk kez 1999 yılında ABD’de ileri sürüldü. Ancak, uzmanlar bu virüsten biyolojik silah olarak kullanılabilecek çok daha etkili virüsler bulunduğundan yola çıkarak, bu virüsün bir

Yazının Devamı

İş stratejisi kitapları

7 Eylül 2010

Dinlerin hepsi paranın önemi olmadığını vurgulamaya çalışsa da, insan hayatında para kazanma ihtiyacının her şeyden önemli olduğu anlaşılıyor. “Daha çok nasıl kazanılır?” konusunda her yıl 20.000’den fazla kitap yazılıyor. Bunların 11.000’den fazlası ABD’de piyasaya çıkıyor. Jack Covert ve Todd Sattersten bu kitaplar arasında başından beri yazılmış en iyi 100 tanesini seçip incelemiş. Seçimi kazanan kitapların neredeyse dörtte birini okumuşum.
Yazarların seçtiği 100 kitap arasında Keith Ferrazzi’nin yazdığı “HiçBir Zaman Tek Başına Yeme (Never Eat Alone)” ve “Arkanızda Kim Var (Who’s Got Your Back)” kitapları yok. Oysa, bana göre bu konuda şimdiye kadar yazılmış en iyi kitaplar bunlar. İkisi de Türkçeye çevrilmedi.
İş idaresi kitapları genellikle, “liderlik” ve “insanları yönlendirme” konularına eğiliyor. Bu konuları, “pazarlama”, “yaratıcılık” ve “strateji” konularında yazılan kitaplar takip ediyor.

Liderlik
Para kazanmanın en önemli unsuru “liderlik” ve “insanları yönlendirme.” Çünkü, kapitalist sistemde en çok para “insanları çalıştırıp, sömürmek ama onların bunu severek yapmalarını sağlamak” sayesinde kazanılıyor.
“İşi bilmek ve iyi yönetmek”, başarı merdivenini

Yazının Devamı

Tarihteki en büyük yalanlar

6 Eylül 2010

Alexander Canduci, “The Greatest Lies in History (Tarihteki En Büyük Yalanlar)” adlı kitabında bakınız neler anlatıyor:
- Yalan: Roma İmparatoru Diktatör Augustos, yetkilerini Senato’ya devretmeye hazırlanıyordu.
Doğru: Hiç bir zaman böyle bir niyeti olmadı.
- Yalan: 4.Haçlı Seferi(1204) Kudüs’ü özgürlüğe kavuşturmak için yapıldı.
Doğru: Liderlerin asıl amacı İstanbul’u ele geçirmekti.
- Yalan: Fransız Devrimi’nden önce yüzlerce vatansever Bastille Hapishanesi’nde tutukluydu ve işkence görüyordu.
Doğru: Bastille’de sadece 7 tutuklu vardı. Bunların ikisi azılı katildiler.

Yazının Devamı

İster misin İsrail bir delilik yapsın?

31 Ağustos 2010

Birçok strateji uzmanı içinde bulunduğumuz yüzyılı “terörizm çağı” olarak adlandırıyor. Güçlü devletler, daha kolay yönetebilmek ve sömürülmeye yatkın tutmak adına, gelişmekte olan ülkeleri mümkün olduğunca parçalanmış ve iç ayrılıkları güçlenmiş biçimde tutmak istiyorlar. Yani, güçsüz devletleri parçalamak ve zayıflatmak amacıyla “terör” çoğu zaman güçlü devletlerce destekleniyor. Öte yandan, güçlü devletlerle başka türlü başa çıkılamayacağı fikrine kapılan, “kaybedecek bir şeyi kalmamış” topluluklar, cemaatler veya kişiler ister istemez güçlü devletlere karşı teröre başvuruyorlar. Bu sarmal, büyüdükçe büyüyor ve güçlü devletleri birer “polis devleti” haline getiriyor. Toplumları, toplulukları ve insanları kontrol etmek adına yeni metotlar, teknolojiler ve silahlar geliştiriliyor. Başkaldıranların gecikmeden başları eziliyor.

En saklanamayan sır
İran, güçlü ülkelere başkaldırmaya çalışan ve üstelik bize sınırdaş olan bir ülke. Birkaç ay önce piyasaya çıkan “İran, Türkiye ve Amerika’nın Geleceği (Reset: Iran, Turkey and America’s Future)” adlı kitabında Stephen Kinzer, Türkiye’deki mevcut hükümetin desteklenmesi gerektiğini ileri söylüyor. İran’ın nükleer programının

Yazının Devamı

Faizsiz gayrimenkul kredisi

30 Ağustos 2010

“Şeriat” kurallarına uygun gayrimenkul kredisi (mortgage) uygulaması, bizden önce ABD ve Avrupa ülkelerinde başladı. “Muşaraka” denilen bu kredi biçimi, halihazırda uygulanan klasik gayrimenkul kredilerinde olduğu gibi ödemenin bitmesi ile sona eriyor ama krediyi kullanan gayrimenkul alıcısı hiç faiz ödemiyor.
Klasik gayrimenkul kredilerinde malın sahipliği başından beri borçluda kalıyor ama borçlunun kredi için kullandığı malına (bazen diğer mallarına da) ipotek konuluyor. “Muşaraka” uygulamasında, alıcı ve krediyi sağlayan kurum veya banka, koydukları para miktarı oranında, gayrimenkule ortak sahip oluyorlar. Örneğin, gayrimenkulü satın alan kişi, tapu devri sırasında alış fiyatının % 30’unu öderse, gayrimenkulün de % 30’una sahip oluyor; geri kalan % 70 sahiplik “muşaraka” kredisini sağlayan kurum veya bankada kalıyor.
Gayrimenkulün alıcısı, “muşaraka” kredisini sağlayan kuruma veya bankaya ödeme yaptıkça, gayrimenkul üzerindeki sahiplik oranı da artıyor. Sonunda, geri ödeme tamamen bittiğinde gayrimenkulün % 100 sahipliği de alıcıya (krediyi kullanana) geçiyor.
“Muşaraka” kredisini kullanan kişi, uygulama başlar başlamaz gayrimenkulün tümünü kullanma hakkına sahip. Yani,

Yazının Devamı

Şirketiniz için daha ne yapabilirsiniz?

24 Ağustos 2010

Şirket iflaslarının nedeni araştırıldığında, karşımıza ölçümlenemeyen risk ve kurumsal yönetim uygulamalarındaki eksiklik çıkıyor. “Kurumsal Yönetim”, şirketlerin toplum ile ilişkilerini düzenleyen, daha adil, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim sağlanmasını sağlayan modern bir yönetim anlayışı. “Kurumsal Yönetim” prensiplerine uyan şirketler, daha kolay kredi alabiliyor, değerlendirilebiliyor ve borsaya açılabiliyorlar.
“Kobirate” isimli kredi derecelendirme ve kurumsal yönetim şirketi, şirketlerin “Kurumsal Yönetim” konusunda uyması gereken ilk ilkeleri belirlemiş ve bu konuda İMKB şirketlerine yönelik bir değerlendirme yapmış. Şirketler için önem taşıyan bu konuda ilk değerlendirilmesi gereken hususlar aşağıdaki biçimde sorgulanabilir.
Şirketinizde:
-Pay sahipleri ile ilişkiler biriminiz var mı?
- Kamunun bilgilendirilmesi konusunda bir politika geliştirilmiş mi?
- Uyulacak etik kurallarınız belirlendi mi?
- Türkçe ve İngilizce veya diğer dillerde “internet (web) sitesi” var mı?

Yazının Devamı