Côte d’Azur’de iki lokanta

12 Ağustos 2012

Geçen haftaki yazımda size Côte d’Azur lokantaları arasında benim üst kategoride en keyif aldığım lokantayı anlatmıştım: Hostellerie Jerome. Son gezimde denediğim diğer lokantalardan izlenimler...

1- Bacon

Milyarderlerin ve ünlülerin uğrak yeri olan bir lokanta için Bacon’da fiyatlar makul

Cap d’Antibes’deki bu lüks balıkçının yemeği iyi ama asıl aklıma kazınan o Rus kız. Kimisi “iki tahtayı çakmışlar kadın diye satmışlar” der ama işin doğrusu harika bir yaratıktı. Herhalde boyu 1.75 vardı ama apartman topuğu ile
iki metreyi zorluyordu. Yanında Slav tipinin prototipi bir kocası, annesi ve minik kızı ile geldi. İnşallah ileride annesine benzemez. Benim göz koyduğum en iyi masaya oturdular. Kocası garsonla sohbet ederken anladım orta yaşlı kadının kaynana olduğunu. Bir türlü yemek beğenemediler. Sonunda hepsi kalamar tava ve tatlı yedi. Erkek, bira içti. Anne ve kız sadece su içtiler.
Herhalde “Rus oligark geliyor” beklentisi ile avuçları kaşınan lokanta sahibi o masayı bize vermediği için pişman olmuştur.

Yazının Devamı

EGE’YE ALTERNATiF: ELIO SEDEF

10 Ağustos 2012

Sıcak yaz günlerinde İstanbul’da yapılacak en keyifli işlerden biri de hafta sonu güzel bir plaja gidip güneşlendikten sonra denize girmek ve sonra da iyi bir yemek yemek. Ama denizle iyi yemeği bir araya getirmek zor. Bu açılardan Elio Sedef, az sayıdaki alternatiften biri

Ege’de olduğu gibi pek beach- club yok İstanbul’da. Adalar’a gidip denize girseniz bile özel kulüplere üye değilseniz daha çok tost ve fast food’a talim edersiniz. Nedense sıcak havalarda benim canım zaten pek ağır yemek ve sucuklu-kaşarlı tost ya da pide çekmiyor. Daha çok hafif salatalar ve balık yemek istiyorum. Özellikle de deniz kıyısında. Bu açılardan Elio Sedef, az sayıdaki alternatiften biri. Sedef Adası’na gitmek pek kolay değil ama.

Önceden planlamadım. Eski arkadaşım Mehmet Cibara, Burgazada’ya sanırım Adnan Öztürk’ün teknesiyle çıkageldi ve o pek karşı konulamayan hoş emrivakilerinden birini yaptı. Eşimle beni apar topar Sedef’e götürdü.

Deniz tertemiz

Yazının Devamı

Doğuştan pazarlamacı bizler ve Hostellerie Jerome

5 Ağustos 2012

La Turbie kasabasındaki bu lokanta Cote d'Azur'e kuşbakışı bakıyor. Michelin’in iki yıldızına sahip ama üç yıldızı hakkeden bir yer için fiyatlar makul sayılır

Beni bir sosyolog olarak abartılı satış kültürümüzün hepimizin içine iyice işlemiş olması ve bunun sonucu olarak günlük söylemimizin giderek analitik akıl yürütme ve eleştiriden uzaklaşması ile giderek abartılı aşırı betimleme ve sıfatlara yönelmemiz çok ilgilendiriyor.
Bu durum çok yaygın olduğu için halkımız da gazetelerde ne zaman eleştiri ya da bilgilendirme adı altında editoryal yazıldığını ve gizli reklam yapıldığını anlayamayacak hale geldi.
Bütün bunları düşündüğüm zaman ben de şaşırmaya başladım.
Şimdi çok güzel şaraplar ve yemekler ile karşılaştığım zaman kendimi nasıl ifade edeceğim?
Acaba kuvvetli ve aşırı sıfatlar kullanmaz isem okuyucu ya da izleyici nezdinde puan kaybeder miyim? (İkincisi daha zor çünkü gerçekten nefis bir öğün yerken yüz ifadeniz doğruyu söylüyor).

Yazının Devamı

BAL GiBi BiR BAL

3 Ağustos 2012

Bu yaz gerçek bal yemedim derken bir okuyucum eve iki kavanoz yollamış. Adı Oğuz Engin. Balı yapan, babası Sadettin Bey. İlkini hızlıca tükettik ailece. Söyleyeceğim, gerçekten çok iyiydi ve piyasadakilerle kıyaslanacak gibi değildi

Ortalıkta güzel bir kahvaltının vazgeçilmezi balla ilgili skandallar cirit atıyor. Ben şahsen bu skandalların patlamasından önce bal yemeyi bıraktım. Şeker hastası değilim ama şekerim normalin üst sınırında (herhalde şarap sevgimden!) Bir de o sahte balları yiyip bal niyetine nişastalı glukoz ve parafin depolamaya niyetim yok.
Ama gerçek doğal balın harika bir lezzet olduğunu da kimse yadsıyamaz. Sabah kahvaltısında doğal karakovan balı ve manda kaymağı. Bir düşünün; sağlıklı, lezzetli ve bol kalorili!
NTV ile Doğu Karadeniz gezimizde meşhur Anzer’e gitmek istedim ama zaman darlığından kısmet olmadı. Ayder’de güzel bir arı kovan balı bulduk ama yağmur bir yandan, arka arkaya 50 fotoğraf diğer yandan derken, oradan bir kavanoz bal almayı unuttuk. Sağlık olsun! (balın kilosu 250 TL’ydi)

Bu işe gönül vermişler
Bu yaz gerçek arı balı yemedim derken bir okuyucum eve iki kavanoz bal yollamış. Adı Oğuz Engin. Balı yapan, babası Sadettin Bey. 30

Yazının Devamı

Ege gezisinde unutamadığım lezzetler

29 Temmuz 2012

Bu yaz dolaştığım Kuzey Ege’den tadı damağımda kalan değişik lezzetlerle döndüm. Urla, Yağcılar Köyü’nde Hediye Hanım’ın evinde yediğim Sakız koyunundan kelle paça çorbası, Karaburun Lipsos Otel / Ata’nın Yeri’ndeki kaya koruğu, Tire, Kaplan Köyü’ndeki Çam Lokantası’ndaki iç bakla ve kuzu gerdanından keşkeğini unutamayacağım

Tadı Damağımda programını son bir aydır seyrediyorsanız Yeşil Ekran kapsamında gerçekleştirdiğim Kuzey Ege turunun çoğunu görmüşsünüzdür.
Ben bu geziyi gerçekleştireli iki ay geçti.
Ama aklımda kalan unutulmaz birkaç lezzet var.
Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu lezzetlerden birincisi Neriman Tokdil kara fırınında yediğim gevrek. Halil Ağa gevreği. “Simit denizde olur, bu gevrek” diyorlar.
Gerçekten de İstanbul’da seyyar satıcıların sattığı simit ile ya da pastane simiti ile ilgisi yok. Yanında güzel bir çay ve tam yağlı beyaz peynir ile basit ama unutulmaz bir kahvaltı.

Yazının Devamı

YOL ÜSTÜNDE iKi LOKANTA

27 Temmuz 2012

İkisi de Keşan’da. Biri satır eti ve ciğer sarmasıyla, diğeri kokoreciyle ünlü. Şirin Kokoreç’de gerçek kokorecin lezzetine varıyoruz

İstanbul’dan Gökçeada’ya gidiyoruz. Dönüşte de Bozcaada’dan İstanbul’a. Yol uzun. Siz olsanız nerede karnınızı doyurursunuz? Silivri, Tekirdağ, Keşan yolumuzun üzerinde. İlk aklımıza gelen Tekirdağ. Ben veto ediyorum. Tekirdağ’da artık iyi köfte bulmak kolay değil. Yol üstü lokantalar genelde fabrikasyon.
Bir tost yemek için kahvaltılık bir yerde duralım en iyisi diyoruz.
Ben beyaz peynirli tost istiyorum. Tostlarda kullanılan taze kaşar soya ürünü, soya GDO’lu. Ülkemizde artık gerçek kaşkaval bulmak deveye hendek atlatmak gibi. Beyaz peynirli tost yokmuş! Ekibimizden biri Trakyalı; “Keşan’da iyi bir yer biliyorum” diyor.

ÇAMLIBEL

Hoş bir mekan. Satır etleri de var. Ağaçların altında bir tahta masada kahvaltı ediyoruz. Kahvaltıda bir özellik yok. Sıradan. Ama satır etten köfte fena değil, yalnız biraz kuru. Her zamanki nakarat; “Müşteri böyle seviyor...” Ciğer sarmayı tavsiye ediyorlar. O daha yağlı ama ciğer süt kuzusu olmadığı için biraz kokuyor. Benim en çok hoşuma giden kasap sucuğu. Mangalda. Rica edince ambalajda satılan ve

Yazının Devamı

Türkiye’nin ödüllü kırmızı şaraplarının değerlendirilmesi

22 Temmuz 2012

Şarap tadımımız sonunda üzerinde düşünmemiz gereken bazı gerçekler çıktı; şarapçılığımızın bir bütün olarak sınıf atlaması için önümüzde epey mesafe var

Geçen haftaki yazımda Umay Çeviker Bey ile birlikte kör tadım yolu ile Türkiye’nin en iyi kırmızı şaraplarını değerlendirdiğimizi söylemiş ve neden bu şarapları seçtiğimizi anlatmıştım.
İki ayrı günde yaptığımız bu şarap tadımı sonunda ortaya üzerinde düşünmemiz gereken bazı gerçekler çıktı.

Ülkemiz şarapçılığının bir bütün olarak sınıf atlaması için önümüzde daha epey mesafe var.
Asağıdaki 10 genelleme umarım daha iyisini yapmak isteyen üreticiler ve parasının karşılığını almak isteyen siz tüketiciler için başlangıç noktası olur.

1. Maalesef şarapçılığımız dünyadaki trendlerin en az 20 sene gerisinde. Dünyada artık devir değişti ve bilinçli tüketici mümkün olduğu kadar naturel, makyajlanmamış, manipule edilmemiş şarap istiyor. Gövdeli ve yüksek alkollü şarapların modası geçiyor, elegan yani zarif ve nüans açısından zengin şaraplar öne çıkıyor. Teruar yani şarabın kişiliği ve belli bir yere ait olması, uluslararası stilde meseyi aşırı yansıtan marangoz şarabı yapmaktan daha önemli. Biyodinamik üretim ve doğal maya

Yazının Devamı

TÜRKiYE’NiN EN iYi LOKANTASI

20 Temmuz 2012

Kebapçı, balıkçı, sakatatçı, kuyu kebapçı, esnaf... Belli bir alanda uzmanlaşmış lokantaları bir kenara koyalım. Bana göre Yedi Mehmet, sadece Antalya’nın değil ülkenin en iyi lokantası

Eskiden sevdiğim için şimdilerde beni hayal kırıklığına uğratan bir kent Antalya. Benim gençliğimde denizle kucaklaşan tipik ve sevimli bir Akdeniz kentiydi. Şimdi beton bir metropol. Sahil, 1-2 istisna dışında görgüsüzlüğün ve doğaya saygısızlığın ifadesi devasa betonarme yapılarla doldu.
Her şey dahil turizm, kente hak ettiği turisti çekiyor. Kuzey komşularımızdan akın akın gelen hatunlar, kentin imajını zedeliyor. Kent gelişmiyor, boğa spermi ve büyüme hormonlarıyla devasa hacimlere uzanan ama ne eti ne sütü beş para eden hilkat garibesi inekler gibi büyüdükce büyüyor. Yazık çünkü Antalya’nın yerlisi, kültürlü ve çağdaş Akdenizlidir. Görgülü, efendi insanlardır.

Performansı istikrarlı
Kent merkezindeki 1-2 tandırcı, devlet nişanını hak eden saygıdeğer beyefendi serpme börekçi Tevfik Usta, 1-2 piyazcı ve köfteci, bayağılığın ve globalleşmenin çirkin yüzünün saldırısına rağmen hâlâ ayakta kalıp direnen kahramanlar bana göre.

Yazının Devamı