Kurumsal şirketler, devasa plazalar, lüks alışveriş merkezlerinde öğlen vakti restorantları dolduran blazer ceketli adamlar, mini etekli-topuklu ayakkabılı-bakımlı kadınlar ve akşamları evlerinde televizyon kanallarında para piyasalarını izleyen adamlar... Size neyi çağrıştırıyor; başarı endişesi, rekabet, hırs, stres, stres, stres...
Geçenlerde duygusal ilişkisi ile ilgili kırılma yaşamış ve bu nedenle yardım almak için başvuran bir danışanım seansların birinde; "Parasız adam gereksiz adamdır Ruşen hanım" dedi. Sonra bunun üzerine seansta koonuşuldu. Burada ondan bahsetmeyeceğim ama günümüz toplumunda bu bakış açısının oldukça geçerli bir bakış açısı olduğunu kim inkar edebilir?
Günümüzde başarı, elde edilen yüksek maddi kazançla eşdeğer. Alain de Botton 'Statü Endişesi' adlı kitabında, "Modern toplumlarda maddi başarısızlıklar kişinin hakkettiği durumlardır, bu yüzden modern toplumda yenilgiye uğramak, savaşların hakim olduğu dönemlerdeki askerlerin savaş alanında yaşadıkları yenilgilerin benzer bir his taşır. Para ahlaki bir özellik edinmiştir" diyor.
Botton aynı zamanda ideal statü anlayışını doğal bir süreç değil insanın kendisinin ürettiğini, zenginliğin erdemli olmakla
Geçenlerde psikiyatrist arkadaşımla sohbet ederken "Eğer kadın ya da erkek eşine veya sevgilisine 'Beni daha sık aramalı, mesaj atmalısın ya da ilgilenmelisin' dediği halde bunu yapmıyorsa ilişkiye yatırım yapmıyordur" dedi. Kendisi de erkek olan bu arkadaşım şunu da ekledi; "İnsanın kız ya da erkek arkadaşı eğer kendisinin tanımadığı bir grupla yemekte ya da eğlencede yalnız ise hafif yollu kıskanmak ve diğer erkekle biraz rekabete girmek ve bunu yine tatlı tatlı hissettirmek ilişkiyi korur ve kişi sahiplenildiğini ve karşı taraf için değerli olduğunu hisseder" dedi. Ne dersiniz kulağa hoş gelmiyor mu?
Sevdiğiniz kişiye bunu nasıl hisssettirirsiniz? Ya da kişi sevildiğini nasıl anlar? Sevginizi sadece içinizde mi yaşarsınız? Sevme tarzlarımız farklı olsa da, gösterme biçimlerimiz çeşitlilik gösterse de en temelde sevilen kişiye bunu 'göstermek' esastır. Sevilen kişiye ilgi göstermek, gelişmiş insan profilinin en önemli göstergesidir. Kişinin kendisinin üzerine çıkıp ötekini görebilmesi, hissedebilmesi, verebilmesi üst düzey bir insanlık durumudur. Yediden yetmişe ilgiden hoşlanmayan kimse yoktur, neden acaba?
Kadın-erkek ilişkilerinde, her iki tarafında ilgi ve alaka konusunda,
Bu yaşıma geldim, yeni gördüm vallahi! Yer Caddebostan sahil, havada ufoya benzeyen küçük alev toplarına dikkatlice bakıyorum; O da ne? Hemen önümde " Dilek feneri ister misiniz?" diye soran bir satıcı. Yanımdakilere soruyorum; "Bu ne?" diye, işaret ettikleri yerde birisi alttan ateşliyor havaya bırakmak üzere. Balona benzeyen gövde şişince havaya yükselmeye başlıyor ve onlarca dilek feneri gökyüzünde süzülüyor.
Japon geleneklerinden biriymiş bu gökyüzüne dilek feneri uçurmak. Ben de öğrenmiş oldum. Belki biraz tuhaf ama Anadolu yakasında yaşamama rağmen, Caddebostan sahildeki bu çok uzun çim ve bisiklet alanına da ilk kez gittim. Hafta sonu ve Eylül' ün de en sıcak gecesi sebebiyle olmalı ki gerçekten çok kalabalıktı. Yüzlerce kişi çimlerin üzerine bir örtü sererek ya da portatif masa sandalyeler koyarak oturmuş, bir o kadar kişi sahil tarafında yürümekte, bisiklet yolunda kasklı sürücüler ve patenciler...
Biz gitar çalan bir arkadaşımızın yanına gittik ve onun da burada tanıştığı diğer müzisyen arkadaşları ile birlikte, çoktan çalıp söylemeye başladıklarını gördük. En güzel şarkılara biz de eşlik etmeye başladık ve çevrede oturan diğer kişiler de zaman zaman kulak kesilip, eşlik
Leonard Cohen' in, "Dance Me to the End of Love" adlı şarkısından bugünkü konu başlığımız. 19 Eylül' de İstanbul' da sevenleriyle buluşacak Cohen ve kaçırılmaması gereken bir fırsat Türkiye' de Cohen' i dinlemek.
Eminim bu müzik eşliğinde evliliğe ilk adımını atan çiftler olmuştur, kendi istekleriyle bunu yapmışlardır diye düşünüyorum ya da yeni evlenecekler için ne güzel bir başlangıç şarkısı olur.
Cohen, konserde bu şarkıyı söylerse umarım yanınızda bu şarkıyı ona bakıp söyleyeceğiniz birisi vardır, diyelim ki yok, o zaman da bu şarkıyla dansedeceğiniz birileri olması umuduyla söylensin bu şarkı.
Umutların kaybolduğu duygusuna, gerçek aşkın artık mümkün olmadığı düşüncesine inat konserde bu şarkıyla dans edin sevdiğnizle, yalnızsanız şarkıyı söyleyin inadına inadına...
Bugün bir kadın danışanım seansta; "Ben defoluyum" dedi. "Ne demek defoluyum?" diye sordum. "Ben çok korkuyorum, daha önceki ilişkimi biliyorsunuz, kendime güvenimi kaybettim, çok korkuyorum kırılmaktan." dedi. Bu kadın danışanım, yeni bir ilişki arifesinde ancak o kadar tedirgin, o kadar kaygılı ki ilişkiyi sabote edecek diye ben endişe ediyorum.
İster bir evlilikten çıkmış olun, ister bir ilişkiden ve bu
Öfke çok güçlü bir duygudur ve hepimiz öfkeleniriz. Tıpkı diğer tüm duygularımız gibi öfke de normal bir duygudur ancak öfkeyi yaşama ve dışa yansıtma şeklimiz 'Öfke yönetimine' ihtiyacımız olup olmadığını belirler. E. Lessing; "Öfke ile beraber akıl da uçar gider " demiş. Aklın kesinlikle eşlik etmesi gereken bir duygudur öfke, aksi taktirde terbiyesi olmayan deli at misali binicisine zarar verir.
Neden bazı insanlar için 'sinirli' deriz. Peki bazılarımız trafikte neden çok öfkeli davranıyor ve çoğu kere kavga etmeye hazır durumda direksiyon başında oturuyor. Trafikteki aşırı öfke ve tahammülsüzlük, öfkenin hedefinin yer değiştirmesi olabilir mi?
Terapilerde en çok gelen konuların başında 'Öfkeli ebeveynler' var. Öfkeli bir ortamda büyüyen çocuklar da genellikle öfke ile başa çıkmada sorun yaşıyorlar; hem öğrenme yoluyla, hem de karşı duygu olarak öfke hayatlarının önemli bir parçası haline geliyor.
Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüzde, engellenme yaşadığımızda, reddedildiğimizde, kayıp durumlarında, hakkettiğimiz davranışı görmediğimizde, tahrik edildiğimizde kızgınlık duyarız. Böyle durumlarda; önce olumsuz düşünce gelir, sonra öfke duygusu oluşur, ardından fiziksel
Genç evlilerde evlilik terapisinin daha etkili olduğu konusu, sadece benim klinik deneyimlerimden yola çıkarak ileri sürdüğüm bir görüş. Bu görüş, orta yaşlı çiftlerin evlilik terapisinden olumlu sonuç almayacağı anlamına gelmiyor ancak evliliğinin ilk yıllarında evlilik danışmanlığı alan çiftlerin daha çabuk sonuç aldıklarını ve sorunlar kemikleşmeden hem ilişkilerine dair hem de evlilik kurumuna dair bir anlayış geliştirip, daha doyumlu ve mutlu beraberlikleri sürdürdüklerini gözlemlemekteyim.
Evliliğin ilk bir yılında en çok yaşanan sorunlardan biri; düğün arifesinde ve düğün töreninde aileler ile ilgili karşılıklı yaşanan sorunlar. Erkeğin ailesinin gelini baştan onaylamamasından tutun da ev eşyası, gelinlik seçimi, takı meselesi gibi konularda kayınvalidelerin olaylara mudahil olması ve buna benzer konularda ilk kırılmalar yaşanıp, sonrasında bunlara bağlı geliştirilen tavır koyma durumları ilk tehlike sinyalini vermekte.
Evlenince herkesin ailesi badem gözlü olduğundan, bu konular sebebiyle çiftler aile yüzünden birbirleriyle çatışmaya girmeye başlıyorlar. Arkasından çiftler bir de çocuk sahibi olunca, hem ailelerle ilgili çocuğun da içinde olduğu ilişkiye dair yeni
Yaşamınız boyunca kendinize nasıl davrandığınızı hiç düşündünüz mü? Başkalarının size değer verip vermediği konusu fazlasıyla sizi meşgul ederken, siz kendinize ne kadar değer veriyorsunuz? Hak ettiğiniz şeyleri, siz kendinize layık görüyor musunuz? Ekonomik ve sosyal şartlarınız elverdiği ölçüde kendi yaşam kalitenizi yükseltecek, bedeninizi ve ruhunuzu iyileştirecek şeyleri istiyor ve aynı zamanda bunları gerçekleştirmeye çalışıyor musunuz?
"Gözardı edilebilir olan önemlidir" demiş Jonathan Miller. Layık olduğunuz ve hak ettiğiniz şeyleri gözardı ediyorsanız, yeniden düşünmeniz için yazıyorum bu yazıyı...
Bana gelen danışanlarımla zaman zaman bu konu gündeme gelir ama gelme şekli, kendisi farkında olarak değildir. Herhangi bir durumdan bahsederlerken anlarım ki hakkı olan şeyleri 'hak görmüyordur'. Layık olduğu şeyleri kendisinin çok uzağında hissediyordur. "İnsanlar iyi şeylere layıktır" cümlesi onlar için geçerli değildir ama üzücü olan kendileri böyle hissediyordur, başkaları değil.
Terapilerde danışanlarımın bu tür konulara dikkatlerini çektiğim an, bu onlar için çok şaşırtıcı gelebiliyor. Çünkü daha önce bu açıdan hiç bakmadıkları ve kendilerine dair algılarının ya 'kurban'
Ayrılığı taşıyabilmek... Erkek ya da kadın ayrıldıktan sonra nasıl davranır? Bizzat kendinizin başına geldiyse veya çevrenizde şahit olduğunuz ayrılıklar sonrası, ayrılan kişilerin birbirleri hakkında söyledikleri sözler ve duruşları dikkatinizi çekmiştir.
İlişki ister birkaç ay sürsün ister birkaç yıl veya senelerce, hayatında en değerli şeyleri; zamanını, duygularını, bilgisini, emeğini paylaştığı birisinin ilişki biterken veya bittikten sonra ayrıldığı kişi hakkında nasıl bir duruş aldığı, ne kadar önemlidir.
Adam görmüşsünüzdür; habire ayrıldığı karısı veya sevgilisi hakkında uluorta önüne gelene saydıran, olmadık laflar eden, kadının yerini yurdunu koymayan... Kadın görmüşsünüzdür; sürekli adamın olumsuzluklarından dem vuran, hep mağdur olduğunu anlatan. İnsanın mahremini paylaştığı, anılar biriktirdiği, biri zorda kaldığında öbürünün ona koltuk değneği olduğu, iyi zamanlarında güzel bir gelecek hayal edip birbirlerine vaatte bulunduğu çok özel durumları yaşamamışlar gibi, nasıl hoyrat bir tavırdır bu sergilenen!
Eşini aldatan erkek ya da kadınlarda da benzer bir duruma rastlanır. Karısı hakkında öteki kadına en ağır ithamlarda bulunan adam, eve gidip aynı kadının yüzüne birşey