Kendinizi bezgin ve yorgun hissediyorsunuz... Aynı zamanda tahammülünüz azalmaya başladı ve öfke patlamalarınız oluyor. Bunlara pek mutlu olmadığınız duygusu da eşlik ediyor. Trafikte öfke katsayınız daha da artıyor ve sizinle yolculuk edenler sık sık sizi uyarma ihtiyacı duyuyor...
Bunlar size tanıdık geldi mi? Ne oluyor size? Niye herşey üstünüze üstünüze geliyor? Niye patlamaya hazır bir bomba gibi dolaşıyorsunuz ve bundan nasibini en çok eşiniz ve çocuğunuz alıyor?
Tekrarlar, tekrarlar... Hergün aynı düzen içinde hayatın akıp gitmesi ve ev, iş, televizyon üçgeninde bir yaşam.
Yıllar önce bir film seyretmiştim; hergün aynı rutinde yaşayan bir adamın hikayesiydi ve bir sabah uyanıp aynaya baktığında; "Yine ben" diyecek kadar kendinden sıkılmıştı. Gerçi başka bir filmde de adam sabah uyanıyordu ve uyuyan karısına bakıp; "Yine sen" diyordu ki bunu da işin mizahi tarafı olarak düşünelim.
Evli çiftlerle çalışırken farkettiğim birşey var. Çiftlerden herhangi biri kendine zaman ayırma konusunu ciddi bir şekilde ihmal ediyor. Kendi bireysel alanı yok! Hatta ne yapmaktan hoşlanırdı onu bile unutmuş. Kadın olan taraf çocuğundan ayrı bir program yapsa, çocuğuna karşı suçluluk duyuyor.
"Güzellik lanetli birşey" dedi geçenlerde bir danışanım. Kendisi de oldukça güzel ve aynı zamanda zeki bir kadın olan danışanım, güzelliğinin avantaj olduğunu hissetmiyordu; en azından o seans boyunca...
Tam ben yazımı yazarken, televizyonda haberlerde; "Bahara girerken hazırlık" başlığıyla, güzelleşmenin takip etmekte bir hayli zorlandığım hızda ve sayıda yolları anlatılıyordu; çizgi,iz ve morluk giderici lazer uygulamaları, enjeksiyonlar, dolgular, kavitasyon, estetik ameliyatlar, vb. Mikrofon uzatılan uzman iştahla anlatıyor, kadınlar gözleri parlayarak "Yaza hazırlanıyorum" diyordu.
Bir taraftan ciddi bir ekonominin döndüğü güzelleşme arz ve talebi, öte yandan bunun baskısı altında psikolojik bir gerilim hattında yürüyen kadınlar... Güzellik ve gençlikle yarışılır mı? Yarışılırsa sınırları nereye kadardır? Güzelleşmenin en önemli veya azımsanmayacak bir kitle tarafından tek değer olduğu bir dünyada, kadının da bir ürüne dönüşmesi ve öyle muamele görmesi kaçınılmaz mı? Bu sorular, "Güzellik endüstrisi" nin gerçekten giderek büyüdüğü, güzelleşme isteğinin bulaşıcı bir hastalık gibi her kadına da sirayet ettiği, "Asla botoks yaptırmam" diyenlerin bile; "Kaşımın arasındaki
Kocaman bir ağız sizi yutacak gibi hissedersiniz... İlişki içindeyken iki kişiymişsiniz duygusunu bir türlü yaşayamazsınız. "Oburluk" özelliğinin, iştahlı olmaktan farklı birşey olduğunu anlamaya başlarsınız. "Oburluk" derken, insan ilişkilerinde ve hayata karşı oburluktan bahsediyorum. Bu öyle bir açgözlülüktür ki, sonu gelmez bir istek ve doyumsuzluk haline seyirci kalırken öte yandan bir türlü de konduramazsınız; "Yok canım bu kadar da olmaz artık" diye...
Gördüğünüze inanın, inanın ki kendinizi korumaya alın! Neden mi? Çünkü, bencilin seyir defteri, sürekli kendini tekrar eden bir insanlık halidir. Bencil kişide, sanki hiç doymayacakmış gibi bir duygu durumu hep vardır. Kendi ihtiyaçları her zaman öncelikli olduğu için, siz kafanızı uzatıp, elinizi kaldırıp, gözünü kırpıp, ses çıkarıp, havaya zıplayıp hatta amuda kalkıp kendinizi göstermeye çalışsanız da üzülerek söylüyorum; görüş alanına giremezsiniz.
Sürekli olarak "Ne kaçırıyorum?" kaygısı içindedir. Sizi kendi doyumunun bir aracı olarak görür. İlişkilerinde stratejik davranışlar geliştirir ve genellikle; "Bu kişiden acaba ne fayda sağlarım" diye bir düşüncesi vardır. Kanaatkarlık ve gerçek bir doyum duygusu yaşayamadığından,
Ağlamak... "Ağlamak, bir kadının en büyük silahıdır" dedi bir tanıdığım geçenlerde. Bunu söyleyen bir erkek olduğuna göre nasıl bir "korku" ki bu; "silah" diye tanımlıyor bu en derin duygu halini. Bakın şair Orhan Veli' ye ne diyor; "Bakakalırım giden geminin ardından; Atamam kendimi denize, dünya güzel; Serde erkeklik var, ağlayamam". Elbette daha derin bir duygu alanına girildiği için, bir erkeğin bu duygunun karşısında ok ve mermi yağmuru altında gibi hissediyor olmasına şaşırmamak gerek. Kolay ağlayabilen erkekleri ayrı tutuyorum bu konuda söyleyeceklerimden, ne mutlu onlara...
Ağlayan birine tahammül edebilmek, ona izin vermek konusunda nasıl olduğunuzu bir düşünün; genellikle ne yaparsınız? Sinirlenir misiniz? Panikleyip ağlamasını kesmeye mi çalışırsınız? yoksa hafife alıp "Aman canım canını sıktığın şeye bak" mı dersiniz...
Danışanlarım terapi seanslarında ağladıkları zaman genellikle şöyle bir cümle geliyor; "Kusura bakmayın, böyle ağlayacağımı bilmiyordum..." ya da gözleri yaşardığında bunu saklamak için bir süre mücadele edip, sonra kendini bıraktığında; "Lütfen kusura bakmayın" şeklinde bir rahatsızlık belirtiyor. Ağlamanın utanç verici bir durum olduğunu öğrenmişiz ya
Bir insanı unutabilirsin,
Bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin,
ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın
Sigmund Freud
Duygularımız mı bizi yönlendiririr yoksa düşüncelerimiz mi? Duyguların gücü nereden geliyor? Bariyerin altında bulunan bilinçdışı yapılanma gücünü düşüncelerden mi alıyor, duygulardan mı? Tabii ki bir olay olur, onu anlamlandıran bir düşünce oluşur ve duygular bunun arkasından gelir. Bilinçdışında baskılanan düşünceler bilince çıkabildiğinde, duygular eşlik eder.
Yaşamdaki ilk duygusal travmamız, çocukluk çağımızda bakıcımız olan kişiler tarafından terk edildiğimiz düşüncesi yaşadığımızda oluşur. Terk depresyonu da denen bu dönemdeki duygularımız, sonraki yıllarda da yaşadığımız ilişkilere bağlı olarak bilinçdışımızdan yüzeye çıkabilir.
Sevgiliniz veya eşinizle bulunduğunuz sosyal ortamlarda, diğer kadının sevgilinizi baştan çıkartma hallerine tanık olup, sinir harbi geçirdiğiniz oldu mu? Niye bir adamın yanında sevgilisi ya da eşi varsa, diğer kadın için arzu nesnesi olur? Diğer kadına rağmen, adamın ilgisini çekme veya onun elinden almaya çalışma davranışının dinamikleri nedir?
Darian Leader; kadın ve erkek arasındaki cinsiyete özgü farklardan sözederken şöyle bir örnek verir; "Bir erkek, kafede otururken karşıdan gelmekte olan bir çift gördüğünde adamın yanındaki kadına 'güzel ya da seksi mi?' diye bakar. Bir kadın aynı durumda erkekten çok, erkeğin yanındaki kadınla ilgilidir ve şöyle düşünür; 'Acaba bu adam bu kadında benden farklı veya fazla ne buldu?'. Böylece erkeğin diğer kadına arzusunun neler olduğuna ulaşmaya çalışır."
Freud açısından bakarsak da; kadının yanındaki erkeği baştan çıkarmaya çalışan kadın, annesinin elinden babayı almaya çalışan küçük kız çocuğudur. Rakibi olan kadını annesinin yerine koyar, küçükken yenik düştüğü durumdan bu sefer zafer elde etmeye yönelik bilinçdışı çaba ile travmasını onarmaya çalışır.
Heyhat! sonu olmayan bir çaba... Bu kadınlar genellikle teşhirci, ilgi
Belirsizliğe tahammül edebilmek bazı kişiler için oldukça zordur, böyle durumlarda kaygıları hat safhada yükselir hatta gelecek kaygısını bu nedenle çok yoğun bir biçimde yaşarlar. Kontrol odaklı kişiler, bu söylediğim duruma uyarlar. Bu kişiler genellikle plan yaparak yaşadıkları için, hayatın getirileri planlarına uymadığında, fena halde canları sıkılır ve böyle yaşamak zordur.
Diğer ilişkileri sürekli kontrol etmeye çalışarak yaşamak hem kendilerine hem ilişkilerine zarar verir ve hayatın kendisi varken, "olması gerekenler" in içinde sıkışır kalır.
Peki hayatımızda "gizem ve sihir" in önemi ne? Gizemli olmak merak uyandıran ve insanı peşinden sürükleyen bir durum olarak da bilinir; arzunun kanatlarıdır kadın erkek ilişkilerinde. Buraya kadar diyecek birşey yok...
Benim sözünü etmek istediğim; açıklık, net olma, sahicilik ise bambaşka birşey. İnsan ilişkilerinde açıklıktan kastettiğim şey, karşılıklı olarak birbirimizi ilgilendiren konularda duygu ve düşüncede açık olmak; kandırmadan, kıvırmadan, korkmadan hani biraz da halk dilinde delikanlıca davranma durumu.
Ancak bunun için insanın en önce kendi farkındalığının yüksek olması lazım. Bir durum karşısında ne