Kurumsal şirketler, devasa plazalar, lüks alışveriş merkezlerinde öğlen vakti restorantları dolduran blazer ceketli adamlar, mini etekli-topuklu ayakkabılı-bakımlı kadınlar ve akşamları evlerinde televizyon kanallarında para piyasalarını izleyen adamlar... Size neyi çağrıştırıyor; başarı endişesi, rekabet, hırs, stres, stres, stres...
Geçenlerde duygusal ilişkisi ile ilgili kırılma yaşamış ve bu nedenle yardım almak için başvuran bir danışanım seansların birinde; "Parasız adam gereksiz adamdır Ruşen hanım" dedi. Sonra bunun üzerine seansta koonuşuldu. Burada ondan bahsetmeyeceğim ama günümüz toplumunda bu bakış açısının oldukça geçerli bir bakış açısı olduğunu kim inkar edebilir?
Günümüzde başarı, elde edilen yüksek maddi kazançla eşdeğer. Alain de Botton 'Statü Endişesi' adlı kitabında, "Modern toplumlarda maddi başarısızlıklar kişinin hakkettiği durumlardır, bu yüzden modern toplumda yenilgiye uğramak, savaşların hakim olduğu dönemlerdeki askerlerin savaş alanında yaşadıkları yenilgilerin benzer bir his taşır. Para ahlaki bir özellik edinmiştir" diyor.
Botton aynı zamanda ideal statü anlayışını doğal bir süreç değil insanın kendisinin ürettiğini, zenginliğin erdemli olmakla eşdeğer tutulduğunu, ne kadar mal ve mülke sahip olursan o kadar mutlu olunur düşüncesinin hakim olduğunu anlatıyor. Kitapta bununla birlikte Amerika' daki yerlilerin Avrupalı' larla tanıştıktan sonra doğayla barışık, mutlu ve bilge yaşamlarının, ticarete başlamalarıyla birlikte nasıl kabusa dönüştüğünü de ayrıntılarıyla öğreniyorsunuz.
Kitaptaki bir diğer dikkat çekici bilgi; "Modern dünyada para kazanabilme ve biriktirebilme yetisi, kişide dört temel özelliğin var olduğunu kanıtlar: yaratıcılık, cesaret, zeka ve akıl sağlığı" diyor. Bu yaklaşımla zengin, mal mülk sahibi insanlar erdemli ve karakterli insanlar sonucuna gidiliyor. Fakir insanların ise şerefli ve saygın olmayan bir konumlaması oluyor.
Kitapta; John Ruskin, George Bernard Shaw, Adam Smith, Michel De Montaigne ve Jean Jacques Rousseau gibi düşünürlerin ortak iddiasına gelince özetle şöyle: Paraya tapınma, mutluluğu ve doyumu yaşamanın yerini almıyor. Zenginlik diye birşey yoktur yalnızca yaşam vardır; sevginin, mutluluğun ve hayranlığın gücünü taşıyan yaşam. Bir adamı zengin eden, diğerini de sürüm sürüm süründüren koşullar, sayısız dış koşulun yanı sıra o adamın içsel kişilik özelliklerinin biraraya gelmesinden oluşan kocaman bir bütündür. Endüstri toplumlarında bolluğa erişmiş insanlar tanrının yarattıklarına gerçekten mutlu mutlu mu bakıyor?
Evet başarı kaygısıyla hayatı tamamen bu motivasyon üzerinden yaşayan, sevdiklerinden ve ruhunun ihtiyaçlarından bu nedenle zaman içinde uzaklaşan birçok danışanım oldu. Kendini gerçekleştirmenin önemini biliyoruz. Kendi potansiyelini en üst düzeye çıkarma ve üretebilme başka birşey. Burada sözkonusu ettiğimiz şey 'Kendilik tasarımınızın' habire başarıyla sınanamayacağı.
Sizler sürekli olarak şirketleriniz tarafından 'Performans değerlendirmesine' maruz bırakılabilirsiniz ancak başarı at koşturur gibi sürekli yukarda olma hali değildir. Çıkışınız hangi düzeyde olursa olsun, hissettiğiniz yüksek duygu inişe geçecek ve tuzak olarak sizi yeniden başarıya çağıracaktır. Anlatmak istediğim mutsuzluk ve kaygı veren başarma arzusu, hiçbir zaman doyuma ulaşmayacak başarı arzusudur. Bu başarma arzusu parayla da örtüştüğünde hiç doymayacak kocaman bir ağız gibidir, bu ağız ancak sizi de yuttuğunda kapanacaktır!
Sadece başarma hırsıyla varolmaya çalışmak aynı zamanda sıklıkla 'değersizlik' duygusu yaratan bir durumdur. Sürekli olarak sınanma duygusuyla yaşayamazsınız! İşiniz ve kazancınız mutlu ve doyumlu bir hayatın gereklerinden sadece biridir. Bunu tüm benliğiniz ve yaşamınız haline getirirseniz, hep ters istikamette gidiyor hissiyatında olmanız son derece anlaşılır olmaktadır.