Ada rüzgarı

5 Temmuz 2012

Sizinle yaşam ve ilişkiler üzerine yazdıklarımı paylaşırken, zaman zaman mola niyetine, yaşadığım şehirden bile neredeyse daha fazla aşina olduğum yer olan Ayvalık ve Cunda hakkında da paylaşımlarım oldu. Hissiyat bu ya; yaz kış tadına varılacak emsalsiz keyif noktaları, havası ve atmosferi ile ada rüzgarının yine hafif hafif estiği bu temmuz sıcağında, yolunuz Cunda' ya düşerse sizden saklamak istemediğim birkaç yerden daha bahsetmezsem haksızlık ederim.

Cunda' nın eskimeyen Girit mutfağını gerçek anlamda damak zevkinize sunan çeşitli mekanlarından daha önce bahsetmiştim. Bilmeniz gereken bir yer daha var; 'Fysiko' Narlı Bahçe, geçen Temmuz ayında Mehtap Tekinoğlu tarafından açılmış. Mehtap hanım Giritli ve kuşaktan kuşağa aktarılan yemek kültürünü hem yaşatmak hem de Cunda' ya gelen kişilere tattırmak amacıyla yola çıkmış.

Tamamen anneanne usulü yemeklerini yapıyor ve tertemiz bir şekilde size sunuyor. Evinizin avlusunda oturur gibi rengarenk çiçekler içerisinde, samimi bir yaz serinliğinde müthiş erik ya da kiraz suyu ile olaya girmenizi öneririm. Sonra gelsin peynirli Girit kabağı, yaz türlüsü, yaprak sarma, ada köftesi ya da inanılmaz lezzetli Girit böreği. Mevsimine göre

Yazının Devamı

Başkalarına göre yaşamak

28 Haziran 2012

İnsan, sosyal bir varlık olarak tanımlanır ve bireyselleşme sürecinde bireyselliğini korurken aynı zamanda toplumla da uzlaşı içinde yaşar. Ancak bu dengenin bozulmasına sebep olan bazı düşünme biçimleri vardır; kişinin mutluluğunu ve özgürlüğünü ciddi biçimde baltalayan, kendisi olmasına bir türlü izin vermeyen, bireysel kimliğini ifade etmekten alıkoyan, başkalarının memnuniyetini önceliğine alan ve kişiyi giderek yalnızlaştıran düşünce kalıplarına sahip kişilerden sözediyorum.

Bu öyle bir zorluktur ki kişiler farkında olmadan, hayat ile bağları kopmuş, daha öfkeli ve giderek kendisine yabancılaşmış bir duruma gelirler.

'Başkalarının ne dediği' ne göre yaşayanlardan, başkalarının kendisi hakkında sürekli yargıda bulunduğunu düşünüp ona göre davrananlardan, sürekli dış referanslarla hareket edenlerden, kendisine ait bir fikri ve inisiyatifi ortaya koymaktan çekinen kişilerden bahsediyorum.

Her girdikleri ortamda sınanma kaygısı yaşayanlar, girdikleri ortamlarda sürekli performans göstermesi gerekiyormuş gibi düşünenler, sürekli onay alma beklentisi ile yaşayanlar için hayat gerçekten de çok zor olmalı.

İnsanları kırmaktan korkmak, hayır diyememek, olumsuz bir duygusunu dile

Yazının Devamı

Gönülden hayata akanlar...

11 Haziran 2012

80' li yıllar ve doksanlı yılların ortalarına kadar yumuşacık sesi ve kendi sanatından ödün vermeyen çizgisi ile Türk Sanat Müziği severlerin büyük bir keyifle dinlediği sanatçı Ayşe Tunalı, uzun zamandır sahnelerde değil. Yıllarca güzel sesi ve yorumu ile sanat müziğine hizmet veren sanatçı, sahnelere veda ettiğinden bu yana üretkenliğin her zaman, her yerde ve her yaşta devam edebileceğine ne güzel bir örnek teşkil ediyor.

Ayşe Tunalı 1997' de, şimdilerde mutlu bir şekilde süren, prof. dr. Sabri Narman ile evlendikten bir yıl sonra oğlu Aydın' ı dünyaya getirmiş. İlkokula başlayana kadar oğlunu kendisi büyütmüş.

Sonrasında Tunalı, 2006 yılında şimdi hala başkanı olduğu 'Acarkentliler Musiki Derneği(AKDM)' ni kurmuş. Kurulduğu günden bu yana dernek; gerek musiki çalışmalar, gerek güzel sanatların başka kollarında kurslar, etkinlikler, bulundukları bölgede başka derneklerle işbirliği içinde yürüttükleri eğitim çalışmaları ve daha da önemlisi derneğin amaçlarına yönelik olarak müzik eğitimi almak isteyen ama maddi zorlukları olan gençlere burs sağlamak gibi faaliyet alanları göstermektedir.

Dernekte bunlarla ilgili yoğun bir şekilde çalışan özverili bir takım arkadaşlığı

Yazının Devamı

Evliliğinize mizahı katın...

30 Mayıs 2012

Evli çiftler kavgalarını dışardan izleseler, mesela bir video onlardan habersiz durumu kaydetse sonra izleseler, emin olun komik bulacakları şeylerin hiç de az olmadığını farkedeceklerdir. Kavgaya konu olan nedenden tutun da, kavga etme biçimine, yüzlerinin aldığı ifadeye, sarfettikleri sözlere kadar öfkeleri yatıştıktan sonra tekrar dönüp baksalar, trajik yanı kadar komik yanlarının da olduğunu göreceklerdir.

Çoğu kere trajikomik olan evlilik kavgalarını neden hep ciddiye alma ve gerginliği artırma eğilimindeyiz? Neden her daim kırılmaya, alınmaya, kin ve öfke biriktirmeye daha açığız. Kızmak ya da öfkelenmek gülmekten daha mı kolay? Sizce evlilikte mizahi bir bakış açısı ile bakacağınız birçok konu ve olay yok mu?

Bir televizyon kanalında oynayan; "Bir kadın bir erkek" isimli komedi dizisinde bu konular çok iyi işleniyor ve siz gülmekten kırılmıyor musunuz? Aynı kavgaları kendi evliliğinizde yaşasanız tamamen farklı bir duyguyla yani trajik yanıyla deneyimlersiniz. Peki fark ne?

Acaba herşeyi fazlasıyla ciddiye mi alıyorsunuz? Bazen bir espri, muzurluk ya da ince bir nükte ile yönetebileceğiniz durumlara siz hep olumsuz tarafından mı yaklaşıyorsunuz. Mizah sizin hayatınızda ne

Yazının Devamı

Hayatın anlamı

22 Mayıs 2012

Gabriel Garcia Marquez, ünlü Güney Amerika' lı yazarı en çok 'Yüzyıllık yalnızlık' kitabından bilirsiniz. Bugünlerde ölüm döşeğinde ve yakınlarına, dostlarına yazdığı bir 'Veda mektubu' var, okumadıysanız lütfen okuyun. Fantastik kurgunun da önemli temsilcilerinden olan yazarın, ölüme giderke 'keşke' lerini okuyunca durup tekrar tekrar düşünüyorsunuz; "İyi de nereye koşuyoruz?" diye. Marquez "Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna
<#comment>
ederdim. Ve aşk içinde yaşardım." diyor. Gelin geç olmadan siz de 'Hayatın sizin için anlamı' konusunda biraz düşünmeye başlayın...
Günümüz toplumunda profesyonellere başvurma nedenleri arasında; "Boşluk depresyonu" diye tanımlayacağımız anlam yoksunluğu sorunu oldukça fazladır. Hızlı iş temposu, rekabet ortamı, başarıya endeksli bir hayat kişinin kendi ihtiyacı olan şeyin ne olduğu sorusunun çoğu zaman karşılığı olmamaktadır.
Mutsuzluk, hayatı anlamlandıramama, yaptığı işlerden ve katıldığı ortamlardan zevk almama, sanki sürüklenircesine geçen bir hayat

Yazının Devamı

Burada yaşanır sohbetin en şahanesi...

2 Mayıs 2012

Oscar Wilde; "İçimde yollara düşüp Japonya' ya gitmek, gençliğimi bir badem ağacının altında oturup, mavi bir fincandan kehribar çayı içerek perspektifsiz bir manzaraya bakmakla geçirmek yönünde karşı konulmaz bir arzu var." demiş.

Benim de; ne zaman Cunda' ya gidip geri dönsem, daha üstüne yatmadan tekrar Cunda' ya gidip, sevgili Fevzi' nin yeri 'Cunda Balık Evi' nde, artık önüme ne konduysa yemek, yanında ne içilirse içmek ve sokağın ruhunu içime çekmek yönünde karşı konulmaz bir arzu oluyor...

Cunda, bu aydan itibaren kalabalıklaşmaya başladı. Deniz kenarındaki balık restaurantların her biri, denize karşı bir duruş alıp şöyle adamakıllı bir keyif çatmak için dolup taşıyor. Hepsi de meze ve balık konusunda lezzet ve tazelik bakımından birbirinden aşağı kalmaz.

'Cunda Balık Evi' ise sahilde değil, Cunda sahile dik olarak arka sokağa doğru yürüdüğünüzde; kulağınıza sizi 33' lük plaktan rüzgarla birlikte gelen ezgileri, mavi sandalyeleri, beyaz örtüleri, penceresinden görünen dantelli ve işlemeli raf örtüleri, tamamı Fevzi bey tarafından çeşitli zamanlarda toplanan antika dekorasyonu ile içine çekiverir.

Hani bir eve ilk kez gidersiniz ve daha o eve girdiğiniz andan itibaren bazı

Yazının Devamı

Özledin mi? Öyleyse kalk gel...

26 Nisan 2012

Sezen Aksu' nun "Özledin mi öyleyse kalk gel" isimli bir şarkısı var, bakın ne diyor;

"Özledin mi öyleyse kalk gel

Bırak artık kim ne derse der

Yasak, günah, hayat elden gider

Onların kendi hikayeleri yok

Onlar sadece seyirci dünyada

Yaşsız, hasarsız bir diyarda"

Şu sözlere bir bakın, ne kadar anlam yüklü. Ne zaman başlarız kendi hikayemizi yazmaya... Aklımız erdiğinden beri midir? Ergen olduğumuzdan beri mi yoksa? Hiç şüphe yok ki çocukken dayatılmaya başlayan şeylerden dolayı, kabul görmek ve sevilmek adına daha zengin hikayeler yaşamaktan yani kendimizden belki de önemli ölçüde vazgeçiyoruz ama buna rağmen sevda öykülerimiz, uzaklara yolculuklarımız, zor işlere girişmemiz, eserler yaratmamız, başarı için tekrar tekrar ayağa kalkmamız, dostluklar kurmamız, yeniden yeniden aşık olmamız; hepsi insanlık öykülerimiz.

Yazının Devamı

Dişi olmak

18 Nisan 2012

Küçük bir kız çocuğu iken annenizin topuklu ayakkabılarını giyer miydiniz? Makyaj malzemelerine bulandığınız oldu mu? "Halasına çekmiş süslü olacak" derlerdi mesela. 'Kadın' olacak çocuk edasından, işvesinden belli olur muydu?

Tanıdığım kadınlardan, çevremde gördüklerimden, bana gelen kadın danışanlarımdan 'aseksüel' görünümlü, 'dişi' görünmekten uzak, giyim ve kuşamında olabildiğince kamuflaj yapan, kadın kimliğiyle barışık olmayan kadınları gördüğümde, cinsel olgunlaşma sürecinin tam olarak tamamlanmadığı izlenimi ediniyorum.
Ruh ve beden bütünlüğü, cinsel kimliğin sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve kabulu ile olur. Dişil kimliğin sağlıklı gelişiminde annenin rol model olması çok önemlidir. Cinsel yaşamı sağlıklı, cinsel duyguların ifadesine olanak sağlayan, kadınsı özellikleri taşıyan ve gösterebilen annenin kız çocuğu da benzer özellikler gösterecektir.
Ergenlik döneminde bedensel değişikliğe uyum sağlamaya çalışan kız çocuğuna annenin yaklaşımı katı, ilgisiz, uzak olursa yetişkin dönemde cinsel yaşamda güçlükler olması kaçınılmazdır. Tabii ki bu dönemde babanın baskılayıcı tutumu da olumsuz etkileyecektir. Göğüsleri büyümeye, boyu

Yazının Devamı