Seks yakınlık kurma yollarından en keyifli olanı dersem, kim reddeder? Sahi kim reddeder?
"Daha kaç vücut gerekli benim seni unutmama." diyen şarkıdaki gibi bir seksten söz etmediğimi baştan belirtmeliyim ama konu şarkıdaki gibi de olsa, profesyonel çalışan birine 100 dolar verip birlikte olmak gibi de olsa, bunu yapanlar için de -yaygın olarak bildiğimiz bu kişiler erkek oluyor- yine bir şekilde kadın bedenine yakınlık kurma ihtiyacını içinde barındırır.
Hatta birkaç yıl önce Las Vegas' a yaptığım bir seyahatte taksi şöforü, zengin kadınlar için de o civarlarda böyle bir hizmet için uygun yer arandığını anlatmıştı.
Freud "Orgazm en iyi uzlaştırıcıdır" demiş ya, cinsellik kavgayı ve çatışmayı yatıştırır ve iyileştirir mi kendinize bir sorun.
Cinselliği ve seksi konuşmanın bizim toplumumuzda o kadar kolay olmadığını, terapi seanslarımdan biliyorum. Terapistin bu konudaki rahatlığı ve uygun yaklaşımının danışanlara da iyi geldiğini ve bu konuda kendilerini daha rahat ifade ettiklerini de biliyorum.
Sorun şu ki; cinsellik hala bizim toplumumuzda özellikle kadın tarafında kendini özgür hissettiği bir alan değil.
Evli çiftler çoğu kez cinsel yaşamlarıma ilişkin ya konuşmuyorlar ya da
Evlilik terapisi için başvuran çiftlerin sayısında eskiye göre oldukça farkedilir bir artış var ve onlarla çalışırken odanın içinde ne kadar çok öfke var.
Niye beni anlamıyorsun?
Niye bu kadar bencilsin?
Niye yemek yapmıyorsun?
Niye bana yardım etmiyorsun?
Niye çocukla sen de ilgilenmiyorsun?
Niye bana zaman ayırmıyorsun?
Niye işyerinde çok vakit geçiriyorsun?
"Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabii ki ben böyle olduğum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var"
Ayşe Kulin' in sözleri, Candan Erçetin' in nefis yorumuyla bu şarkı ile baharı karşılamaya ne dersiniz?
Bu kaçıncı bahar? Tabii ki yaşınız kadar.
Paris' te Louvre müzesine gittiyseniz, yan tarafta resmini koyduğum heykel mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Aslında bu sayfaya iki tane resim koymak istedim ama teknik olarak olmuyor herhalde ki beceremedim ama milliyet blog sayfamda dileyen görebilir, orada galeriler kısmına burada bahsedeceğim diğer resmi koydum.
Resimdeki heykellerin ikisi de Eros ile ilgili. Eros bildiğiniz üzere aşk tanrısı. Kanatları olan Eros yanından ayırmadığı yay ve oklarıyla tanrıları ve insanları yaralarmış. Aşık olmasını istediklerini altın uçlu, nefret duymasını istediklerini ise kurşun uçlu bir okla vururmuş.
Yanda gördüğünüz resimdeki heykelde psykhe depresyondayken, Eros ona okunu atıp, öperek depresyondan kurtarıyor, şöyle ki:
Prenses Psykhe öyle güzelmiş ki, herkes onu aşk tanrıçası Venüs sanıyormuş. Buna çok öfkelenen Venüs, oğlu aşk tanrısı Eros'a haber yollamış. Venüs oğlundan Psykhe'yi çirkin, huysuz bir adama aşık etmesini istemiş. Oysa Eros görür görmez Psykhe'ye gönül vermiş. Onu alıp güzel bir saraya götürmüş. Yalnızca geceleri geliyor ve kendisini görmesine kesinlikle izin vermiyormuş. Psykhe'nin kıskanç kız kardeşleri, uyurken bir fenerle Eros'a bakması için Psykhe'yi kandırmışlar. Ne var
Kıskanç mıyım, inatçı mı? Öfkeli miyim, sakin mi? İçedönük müyüm, dışadönük mü?Ketum muyum, konuşkan mı? Girişken miyim, çekingen mi? Şakacı mıyım, değil mi? Alıngan mıyım, rahat mı? Takıntılı mıyım, değil mi?
Sahi siz nasıl birisiniz? Ya da sizi nasıl bilirler? Kendinize hiç bu soruları sordunuz mu?
Evlilikte; kültürü, eğitimi, yaşanmış öyküleri, kodlamaları, kalıplaşmış davranış örnekleriyle iki ayrı aile sistemi içinde oluşmuş iki farklı birey biraraya gelir. Biraraya geldiklerinde ise, geçmişlerinden getirdikleri çeşitli etkilenmeleri, yeni oluşturacakları sistemin içine taşırlar.
Bu sebeplerden dolayı evliliğin mutlu bir beraberlik olarak devam edebilmesi, gerçek bir çabayı gerektirir. Bunlar; anlayış, kimi zaman sabır, dinlemek, hak vermek, saygı duymak, değer vermek, ilgi göstermek, ailesi ve arkadaşlarını kabullenmek ve diğerinin kendisini birey hissedeceği bir yaşam alanına izin vermek gibi ilişki sanatı denen bir varoluş biçimini gerektirir.
Herşeyden önce kişi, ilişkide öncelikle kendisinin iyi durumda olması gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Kendisi ile muhabbeti iyi olanın, başkaları ile de muhabbeti iyi olacağından kuşku duymaksızın, kendimize aynada bakmaktan
Erkek çocuklar gözyaşlarından, çaresizliklerinden ve ruhsal acılarından utandırılarak büyütülür.
Kadınsı ve anaç olanın küçümsenmesi ve değersizleştirilmesi, erkekler için empati yetisinin gelişmesine ve acıyı hissetmelerine engel teşkil ediyor.
Empatiyi, başkasının duygusunun tadına bakabilmek, onun yaşadığı zorluğu ve sıkıntıyı anlayabilmek için onun yerine kendini koyabilmek olarak tanımlarsak, kişilerarası ilişkilerde ne denli onemli olduğunu da anlayabiliriz.
Yapılan araştırmalarda, çocuk hamileliğin son üç ayı içerisinde annenin sesini duymaya, yeni doğmuş bebek ise yaşamının ilk üç günü içindeyken annesinin sesini diğer insanların sesinden ayırt etmeye başlıyor.
Eğer anne çocuğun dünyasıyla ilişki halinde ve ihtiyaçlarına zamanında cevap verebilen, çocuğun duygulanımlarını anlayan, huzursuzlandığında onu yatıştırabilen bir anneyse çocukda da empati yetisi gelişmiş oluyor.
Aksi takdirde anne çocuğa yeterince karşılık vermiyorsa, çocuğun bilinci daralmakta ve buna bağlı olarak dilsel yetileri de sınırlı olmaktadır.
Ergenlik döneminin başlarında erkek çocuk, erkeksi olmak ve görünmek adına dişi olanı küçümseyerek mesela "Kızsal hareketler bunlar" şeklinde aşağılamalarla duygu
Ayrılmak değil de en çok, unutulmak mıdır aşığın acısı, kanayan yarası.
"Beni unutma, unutma, beni unutma
Bilirsin unutulmak dokunur ya her insana"
Şarkıların en etkili temalarından birisidir; 'unutulma-mak'.
Ayrılık sonrası gelen danışanlarımın hemen hemen hepsinde aynı kaygıyı gözlemlemekteyim:
"Ne yani ben hiç aklına gelmiyor muyum?"
"Sizce beni aramayacak mı?"
"Beni asla unutamayacak."