Evli çiftlerin kavgalarında, hayata geçiremeyecekleri halde; "Boşanıcam senden" ya da "Boşanmak istiyorum" gibi tehdit içeren cümleleri sıklıkla kullanmaları, karşı tarafı oldukça olumsuz etkilemekte, bilesiniz!
'Boşanmak' çok ciddi bir karardır. Boşanma kararı, çiftlerin evliliklerinde yaşadıkları sorunların çözümleri ile ilgili seçeneklerin tamamen tükendiğini düşündüklerinde, birarada yaşamanın artık imkansız olduğunu hissettiklerinde ve mutsuz olduklarında, herşeyi yeniden değerlendirdikten sonra artık birlikte bir hayat sürdüremeyecekleri sonucuna vardıklarında, karşılıklı alınan karardır.
Tek bir taraf bu noktaya gelmişse de, gerekçelerini ve duygularını paylaşarak karşı tarafın da zarar görmeyeceği şekilde ve boşanmak istemeyen tarafa destek vererek bu süreç yaşanmalıdır.
Bırakıp gidilemediği halde sürekli olarak edilen bu sözün, karşı tarafta yaptırım etkisi yaratmasını bir kenara atın, tam tersi eşinizin aklına boşanma fikri düşürdüğünüz gibi, bir de beklemediğiniz anda, "Ben senden ayrılmak istiyorum" isteği ile gelebileceğini unutmayın.
O zaman karşı tarafın en büyük silahı; "Ama sen yıllardır bunu istiyordun." şeklinde olacak, sizin ise bunun karşısında söyleyecek pek de
Çok sevdiğim küçük bir kıza şöyle bir yeni yıl mesajı attım; "Yeni yıl senin için; güzel sürprizlerle dolu, eğlenceli, komik yani bir karnaval, bir festival, bir lunapark, vs, vs... tadında olsun. Her zaman mutlu ol:) çok öptüm..."
Çocuklara başka ne yazılır ki? Doğdukları andan itibaren çocuklar hem kendi kendilerine, hem biz büyüklere oyun kurmaya başlarlar. Kendi kurdukları oyuna hep bir davet vardır etrafındaki büyüklerine. Kim onlarla oyuna girerse; el çırparak, gülerek, coşarak ya da mutlu gözlerle bakarak belli ederler onlara.
En çok mutlu oldukları zamanlar, oyun oynadıkları zamanlardır. Hangi anne, hangi baba, hangi büyükanne ve dede, hangi komşu teyze ve amca, abla, abi, teyze, dayı olabildiğince sık oyuna katılıyorsa, ne mutlu o çocuğa.
Küçükken oynanan oyunların tadı damağımızda kaldığından mıdır, büyümeye başladıkça bu oyunlar acımasızca elimizden alınmaya çalışıldığından mıdır bilinmez, yetişkin dönemimizde oyun arkadaşı aramaktan hiç vazgeçmeyiz.
Sizinle oyuna giren, oyuna girme cesareti olan birileri ile karşılaştıysanız, o zaman size de ne mutlu! Oyun arkadaşınızı bulmuşsunuz demektir.
Oyun arkadaşımızı kaybetmekten hep korkarız. Kadın veya erkek,
Daha önce bir yazımda belirtmiştim: "İlişki; ruhun ruha, bedenin bedene iyi gelmesi halidir" diye.
Çiftlerle çalışırken, kadın ya da erkeklerin eşleri ile sevişmek konusunda 'isteksizlik' durumunun yaygın bir problem olduğunu gözlemlemekteyim.
Sadece bana başvuran danışanlarımdan yola çıkarak, bu konuda ağırlıklı olarak erkeklerin eşleri ile ilgili daha çok şikayetçi olduklarını söyleyebilirim ama bu konudan muzdarip kadınların da sayısı az değil.
Öte yandan, çift terapilerinde eşinin kendisiyle sevişmediği ya da cinsel beraberlik talebi genel olarak reddedildiği için bundan şikayetçi olan kadınlar da var.
Bu ülkede, 35 ve 40' lı yaşlarında hala bakire olan kadınlar da var. Üzücü değil mi?
İnsan neden sevişmek ya da seks yapmak istemez?
'Sevişmek' ve 'seks yapmak' arasında fark var mıdır? Önce ona bakalım.
Sevişmenin TDK sözlük anlamı; 'Birbirini sevmek'.
25 Kasım, Kadına yönelik şiddetle mücadele günü.
Yılda yaklaşık 2000 boşanma başvurusunun yapıldığı İstanbul' da başvuruların %85' inin nedeni şiddet.
Verilere göre, kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 30 artış meydana gelmiştir.
Resmi rakamlara göre, 2006’da 663; 2007’de 1011; 2008’de 806; 2009’un ilk altı ayında 950 kadın öldürüldü.
Sadece cinsel şiddete maruz kalanların oranı %15.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün resmi kayıtlarına göre, Şubat 2010- Ağustos 2011 arasındaki 19 ayda 78 bin 488 aile içi şiddet vakası yaşandı. Bu da, kayıtlara geçen haliyle her 10 dakikada bir aile içi şiddet olayının yaşandığı anlamına geliyor.
Birleşmiş Milletler’in bildirdiği istatistiklere göre günümüzde dünya üzerinde her 3 kadından 1’i dayak yemiş, cinsel ilişkiye zorlanmış ve genellikle tanıdığı bir kişinin istismarına uğramıştır.
Evet, sadece rakamlar konuşsa geriye söyleyecek birşey kalmıyor aslında. Durumun ne kadar vahim olduğunu, rakamlar gözler önüne seriyor.
Farkında mısınız, aşk ilişkilerinizde hayatınıza aldığınız kişilerin birbirlerine benzediğini. Niye hep birbirine benzeyen kişilere aşık oluyorsunuz?
Bir önceki ilişkinizde epeyce üzüldüğünüz ve yorulduğunuz halde, şu andaki ilişkinizde de benzer sorunlarla cebelleşmenizin anlamı ne?
"Gelip gelip aynı arıza tipler beni buluyor" diyen danışanlarıma; birbirlerini bulduklarını, kendisinin de onları seçtiğini göstermeye çalışıyorum.
Kendi ailelerinden sağlıklı bir şekilde ayrışmamış kadın ve erkek birbirlerini bulurlar. Sorunları benzerlik gösterir. Ailelerinde hangi sorunlara takılıp kaldılarsa, buna uygun birini bulup onu suçlayarak, sorumluluğu kendilerinin üzerinden atarlar; "Böyle hissetmemin sebebi sensin" gibi.
Eğer kadının babası şiddet uygulayan bir babaysa, içselleştirdiği bu şiddet duygularını bastırıp, babası gibi bir adamı bularak ona yansıtır yani kendisi annesi gibi mazlumu oynarken, içindeki şiddet duygularını gösteren eşidir. Kendisinin yerine eşi şiddet gösterir, böylece içindeki şiddet yanı eşiyle özdeşleşir. Buna "Yansıtmalı özdeşim" denir.
Evli çiftlerin, terapilerde en çok şaşırdıkları ya da etkilendikleri durum, eşlerinin kendi ebeveynlerine benzediklerini
22 yaşında, iyi bir üniversitede öğrenci, yakışıklı, zeki, ailenin tek çocuğu, oldukça kibar ve beyefendi bir görünümü olan, üç yıldır beraber olduğu kız arkadaşından yeni ayrılmış erkek danışanım:
Birinci seans; "Kendimi çok kötü hissediyorum, zaman onsuz nasıl geçecek, nefes alamıyorum gibi, acı çekiyorum, üç yıldır sadece 'o' vardı, herşeyi beraber yapıyorduk, o benimdi, onun bütün ihtiyaçlarını düşünürdüm, onu hiç aldatmadım... Onsuz hiçbirşeyin tadı yok, hiçbirşey umurumda değil, hiçbirşey yapmak istemiyorum, kimseyle görüşmek istemiyorum... Peki 'o' bensiz yapabilecek mi? Beni nasıl unutur? Ben onu nasıl unutacağım, başka kimseyi almadık ki hayatımıza, arkadaşlarımızı da bıraktık, sadece ikimiz vakit geçiriyorduk, onsuz zaman durdu, kendimi çok yalnız hissediyorum..."
Haftada iki kez görüşmeye alınan danışanım, birkaç hafta sonra artık daha yatışmış hatta ilişkisini kendisiyle dalga geçen ve mizahi bir dille anlattığı en son görüşmemizde, ilişkilerinden bir kesiti dile getirdi, kendisinden izin alarak, yorumsuz aktarıyorum:
"Ben onu hergün okul çıkışında almaya gidiyordum, arabada yanıma oturuyordu, elinde telefonu sürekli telefonda birşeyler okuyor ya da yazıyordu, tweet
"Sağlık bir ise, diğerleri sıfırdır" denir ya, ne kadar doğru! Yani sıfırların önünden biri kaldırırsan, diğerlerinin hiçbir değeri yok. Bayramdan önceki hafta bir operasyon geçirdim, çok şükür ki tehlikeli bir durum yoktu, operasyon olursa daha rahat edeceğim bir durumdu, ben de karar verip oldum. Birkaç gün içinde işimin başına döndüm ve hemen akabinde bayram da gelince daha uzun dinlenme fırsatım oldu.
Mesleki yaşamımda, uzun süre hastanede kronik hastalığı olanlarla çalıştığım için sağlığın kıymetini bilirim. Suyu rahat içebilmenin, canının istediğini yiyebilmenin, günlük ihtiyaçlarını giderebilmenin, başını alıp istediğin yere gidebilmenin, rahat uyuyabilmenin...
İnsanın her zaman sahip olduğu sağlığı ile ilgili konforun geçici de olsa bozulması; yaşam, kendisi, ilişkileri, sahip oldukları, kaçırdıkları, yapmak istedikleri konusunda tekrar düşünmesine neden oluyor. Anlıyorsun ki en yakınların bile olsa başkalarının yardımına ihtiyaç olmadan yaşamak ne güzel. Rahat nefes alabilmek ne güzel. Yatakta istediğin pozisyonda yatıp uyuyabilmek ne güzel. Mide-bağırsak sisteminin sorunsuz çalışması ne müthiş birşey; birçoğunuz bilirsiniz ameliyatlar sonrası bağırsak sorunu yaşanır ve