Fenerbahçe’nin yediği ilk iki gol aslında bir seneye aşkın süredir atamadığı türdendi. Ceza sahası içine bu kadar çok top gönderip, bu kadar az topla buluşan takım sayısı ligimizi bırakın, Avrupa’da bile yok denecek kadar azdır.
Oysa rakipleri az ve öz şekilde etkili duran top organizasyonlarıyla sonuca gitmeyi daha iyi başarıyorlar.
Kayserispor Kadıköy’de Fenerbahçe’ye karşı üç gol atıp kazanamıyorsa hiç kuşkusuz Fenerbahçe’ye oranla bu işleri beceriyor oluşunu da gösteremiyor. On kişilik takımdan iki gol yemesi ligimizin genel seviyesinin işaretidir.
Kayserispor maça çok sert başladı. Oyuncular neredeyse savunmada rakibi karşıladıkları her pozisyona çift dalarak girdiler. Serkan Çınar orantısız bu savunma şiddetini zaman zaman izleyerek kiminde de hafif uyarılarla geçiştirerek devam edince deplasman takımının kendine güveni yerine geldi.
Maçta henüz eşitli bozulmadığı bir bölümde Van der Wiel’e yapılan ve direkt sakatlamaya yönelik hareketi “bir daha yapma” diyerek tamamlaması zaten maçı nasıl yöneteceğinin işaretiydi.
Kjaer’in atıldığı pozisyon öncesinde Stoch’a üç Kayserisporlu oyuncu hakemin şiddete taviz veren yaklaşımından cesaretle her biri Fenerbahçeli
Fenerbahçe geçen sezon çok önemli bir şey kaybetti; bir takım gole nasıl gider, sonuç alır, taktik kurgusunu nasıl yapar, gol atar!
Her maç onlarca amaçsız yan orta, duran top, korner atan takımın bunlardan tek bir gol pozisyonu üretememesi dramatiktir ancak Pereira Fenerbahçe’nin özü de buydu.
Perşembe gecesi 65. Dakikadan sonra gelen değişikliklerle biraz da skorun verdiği rahatlamayla spontane bir 4-3-3 dizilişi ve oyunu izlemiştik.
Ancak bu kadar kısa sürede üstelik yıllardır aynı düzenle mücadele eden ve hazır bir takıma karşı 1-0 yenik başladığınız maç kuşkusuz en zor sınavlardan birine dönüşecektir.
Advocaat, kenardan bakıyor takıma ve “bir şeyler eksik” diyor. Aklından geçen şeyler muhtemelen elindeki kadroyla bu işi yapamayacağı, yeterli olmayacağı yönündedir.
Şapkadan tavşan çıkaracak hali yok!
Elinde Nani gibi bir oyuncu olsa ondan bireysel anlamda sonucu değiştirecek bir pozisyon üretmesini bekleyebilir.
Ancak Fenerbahçe gibi lideri ve yıldızı olmayan bir kadrodan ancak “takım oyunu” çıkarmaktan başka şimdilik elinden bir şey gelmeyeceği de ortadadır.
Daum, Alex’in de katkısıyla Fenerbahçe’ye 4-4-1-1 şeklinde dizilişi oturtmuş ve bunda da çok başarılı olmuştu. Hatta 2007 sezonunun ilk birkaç maçında Zico bu sistemi 4-4-2’ye dönüştürmeyi denemiş takım buna tepki gösterince tekrar devraldığı sisteme geri dönmüştü.
Alex, Fenerbahçe’yi belli bir oyun sistemine zorluyordu. Onun gidişinden sonraki ilk maçta Aykut Kocaman 4-3-3’ü denedi ve olabileceğini gördü; O sezon Fenerbahçe Avrupa’da yarı finale çıktı, toplamda da 64 maç yaptı.
Ersun Yanal sistemi çok daha dinamik hale getirdi.
İsmail Kartal da ‘idare etti’ diyelim.
Ancak Pereira anki altından kalkabilirmiş gibi takımın var olan her şeyiyle oynayarak başladı işe. Geçen sezon bir ara 4-3-3’ye yakın formatla oynarken bir ara çok iyi işler de çıkardı. İstanbul’da Lokomotif Moskova eşleşmesi Fenerbahçe’nin bu sistemle oynayıp başarılı olduğu son maç oldu.
“Ben bu işi becerdim” özgüveniyle takım ve sistemle yeniden oynamaya başladı; bu Fenerbahçe’nin bir şampiyonluğuna mal oldu.
Geçen seneye dair önemli bilgi daha; Fenerbahçe takım olamadı. Nani, Van Persie, Diego, Gökhan Gönül, Caner gibi oyuncuların kafası hep başka yerlerdeymiş. Gördük!
Sezona 3-5-2 gibi radikal bir
Fenerbahçe yeni oyun düzeni ile oynuyor, buna gerek var mıydı, kadro buna uygun mu, her şey bir yana teknik direktör bu sistemin altından kalkacak kadar taktik oyun bilgisi var mı? bunlar üzerinde kafa yormak gerekiyor.
3-5-2…
Fenerbahçe belki de yıllardır elinde olmadığı kadar iyi üç stopere sahip.
Kjaer’in yanına eklenen Skrtel ve Neustadter önemli oyuncular; bilmiyorum Pereira üçünden vazgeçemediği için mi bu defans kurgusu ile oynuyor?
Oyun düzeninin en kritik oyuncuları kenarlarda oynayan; hem savunmaya hem orta alana hem de hücuma destek olacak kanat oyuncularıdır.
Pereira bunun için de savunma özelliği ön planda olan Hasan Ali ve Van der Wiel’i tercih ediyor.
Van der Wiel kalitesini ilk geldiği günden itibaren ispat eden bir oyuncu oldu.
Hasan Ali için bilmediğimiz yeni bir şey yok.
Pazar günü Taksim’de CHP darbeye karşı tavrını gösteren büyük bir miting düzenledi ve orada Kılıçdaroğlu on maddelik bir manifesto okudu. Manifestonun 7. Maddesi önemli bir vurgu içeriyordu.
Okuyalım mı?
“Balyoz, Ergenekon ve Casusluk gibi davalarda mağdur edilen insanların itibar ve haklarının iadesi bütün siyasal partilerin gündeminde olmak zorundadır.”
Manifesto’da sayılmış tüm davalar siyasiydi ve Türkiye’yi yakından ilgilendiriyordu. Bu davaların tamamı daha sonra sanıkların aleyhine kurulmuş kumpas olduğu ve adil yargılanmadıkları gerekçeleriyle çöktü.
Ancak Türkiye’de bazı gerçekleri bu davalar değil 3 Temmuz’da Fenerbahçe’ye karşı yapılan Darbe ile öğrendi, farkına vardı, gördü.
Manifesto’da söz edilen davalara ait İddianame, savunma, gerekçeli kararları görevi gereği bunu takip etmesi gerekenler dışında kaç kişi okudu, değerlendirdi, takip etti?
Dava süreçlerinde sanıkların yakınları hariç kaç kişi mahkemelerin önünde nöbet tuttu?
Tüm bu zaman diliminde bu davalara yönelik toplumun gerçek anlamda bir tepkisini görebildik mi?
Pereira “90 dakikaya daha ihtiyacımız var” diyor.
Dün geceki Sparta Prag maçına baktığımızda geçen senenin izlerini görüyor olmak açıkçası Portekizli teknik adamın yukarıdaki manşetini fazlasıyla tekzip ediyor. Çünkü daha fazlasına ihtiyaç varmış gibi bir hava var.
Fenerbahçe hala gol yolları için bir çözüm üretememiş, olduğu yerde duruyor.
Orta alanda kalabalık ve güçlü, tek paslarla oynuyor.
Savunmada mücadeleci ama hızlı hücumlara karşı zafiyeti var.
Ve işin tıkandığı nokta ise hücum bölgesinde pozisyon üretememekte kilitleniyor.
Geçen sene bu sorunu bir süre Diego ve Nani’nin topu ayağında çok tutması ve gol bölgesine zamanında topu gönderememesiyle açıklamıştık.
Sonra Van Persie mi Fernandao mu ikilemi gündemimizde durmuştu.
Ezeli rekabetlerde hatırlayabildiğim en renkli transferlerden biri Galatasaraylı Büyük Mehmet’in Fenerbahçe’ye geçişiydi. Sekiz ya da en fazla dokuz yaşındaydım bu transferi ilgiyle takip ettiğimi anımsıyorum.
Büyük Mehmet o yıllar orta sahada oynayan en iyi oyunculardan biriydi. Yıllar sonra Oğuz Çetin’i izlerken Büyük Mehmet ile benzerlikler kurduğumu bilirim. Büyük Mehmet ve Cemil Turan çok yakın arkadaştılar ve ikisinin de hayali aynı forma altında top koşturabilmekti. Evet, Büyük Mehmet Fenerbahçe’ye geldi ancak Cemil sakatlandı ve çok uzun süre top oynayamadı. Büyük Mehmet de sahalarımızdan sessizce çekildi. Şimdi ne yapıyor bilmiyorum.
Benzer öykü Tanju Çolak ile Rıdvan Dilmen arasındaydı. Milli forma altında çok uyumlu futbol oynayan bu ikiliyi ayıran renkler ezeli rekabetin temeliydi. Ancak nasıl olduysa Tanju Galatasaray’dan koptu ve Fenerbahçe’ye geldi. Rıdvan ve Tanju’nun hayalleri gerçek mi oldu? Hayır! Rıdvan’ın bitmek bilmez sakatlıkları buna engeldi.
Osieck döneminde iki futbolcu da kadro dışı bırakıldı.
Tanju Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra fazlasıyla iniş çıkışlı bir hayat yaşadı. Futbolu bıraktıktan sonra kuş mu deve mi misali hangi takıma ait
Çok şükür Milli Takımımız son maçla Avrupa Şampiyonası’na merhaba diyebildi.
Şunu Fatih Terim’in ve futbolcuların anlaması gerekir ki kimse Milli Takımın başarısızlığından keyif duymuyor ve bunun için bir beklenti için girmiyor. Mesele hakkını vermek, bize vizyon olarak çok iyi olduklarına dair gösterdiklerini sahada her şeyleriyle ortaya koymaktır.
İspanya bir dereceye kadar ama Hırvatistan karşısında iyi futbol sergileyen bir takım izlemiş olsak, hatta galibiyet alabilsek ne Arda’nın performansını konuşulurdu ne de Fatih Terim’in ne kadar para kazandığını tartışılırdı.
Şu bir gerçek ki ilk iki maçta çok kötü bir takım izledik ve eleştirdik. Eleştirinin dozunu hakarete çevirenler olabilir ancak bu ülkenin ortalaması hakaret değil, eleştiridir.
Ortalama geçim seviyesinin 1.500-3.000 TL olduğu bir ülkede aylık kazancınız 1.000.000 TL’ye ulaşıyorsa öyle ya da böyle yaptığınız işin karşılığını vermek zorundasınız.
Yok öyle küsmeler, duygusal tepkiler vermeler.
Tablo önümüzde, tamamlanmış grup maçlarına göre kıl payı Arnavutluk’u geçebiliyoruz ve bir üst tura çıkabilmek için Portekiz, İsveç, İzlanda gibi takımların puanlar kaybetmelerini bekliyoruz.
Bu akşam kuş gidip