Üçüncü çeyreğin tamamlanmasına 18 saniye kala Fenerbahçe rakibi karşısında 55-54 önde giderken son topu Laboral kullanıyordu. Zamanı çok iyi değerlendiren İspanyol ekibinde Bourousis neredeyse mükemmel oynadığı karşılaşmada son saniyede uzak bir mesafeden topu potaya yolladı ve o üç sayı isabetiyle sonuçlandı.
Karşılaşmada Fenerbahçe ilk defa oyunun bir bölümünü geriye düşerek tamamlamış oluyordu.
O an dünyanın neresinde olursa olsun bu büyük maçı izleyen Fenerbahçelilerin tamamı ister istemez son yıllarda sürekli tekrar eden kaybedilmiş finalleri hatırlayarak dejavu yaşıyorlardı.
Birçoğunun içinden “ömrümü yedin, bitirdin, tükettin Fenerbahçe” geçirdiğini de çok iyi biliyorum.
Çok daha zor geçen dördüncü periyotun ve maçın tamamlanmasına 1.01 dakika kala Fenerbahçe 71-67 geriden geliyordu ve işler hiç de yolunda gitmiyordu.
Peş peşe Antic, Bogdanovic, Sloukas attıkları üç sayılık atışlardan isabet bulamamış, zaten bozulan morallerin daha da dip yapmasına neden olmuştu.
Ne olduysa da işte o kalan bir dakikanın içinde oldu ve bitti.
0.48 saniye kala Datome Fenerbahçe’yi belki de finale taşıyacak üç sayılık atışı ile takımı maçta tutarken o dakikaya kadar sokak baske
Fenerbahçe’nin şampiyonluğu dünkü maçtan sonra kaybettiğini düşünürsek futbolun genel bilgisine ve 34 karşılaşmalı ligin anlamına aykırı bir şey söylemiş oluruz.
Fenerbahçe haftalar haftalar önce şampiyon olamayacağını bize gösterdi.
Teknik adamının oyuncu tercihleriyle, takım kurgusu, oyuna müdahale edişleri; Fenerbahçe’yi takım yapamayışıyla…
Futbolcuların sahadaki duruşu, mücadele edişleri, birbirlerini tamamlayamamalarıyla…
Yönetimin üzerine çöken, boynuna asılı 3 Temmuz prangasıyla, yıllardır bitmek bilmez ve ısrarla aynı yanlışı yapma istikrarıyla…
Fenerbahçe’nin bu ülkede şampiyon olabilmesi için herkesten çok çalışıp, bir an olsun motivasyon ve konsantrasyonunu kaybetmeden, her maçı final olarak görüp kazanması gerekiyor.
Dahası futbolcusunun bunu idrak etmesi, özümsemesi, yaşaması gerekiyor.
Nani, Van Persie hatta Diego Fenerbahçe yerine Galatasaray, Beşiktaş tercihlerini yapmış olsalar hayatlarının belki de en zor profesyonel sezonlarını yaşamazlardı, her şey çok da kolay olabilirdi.
Maçtan bir saat önce masada oturmuş Türkiye’nin bir tarafında yaşanan ve hepimizin duyarsız kaldığı yangını konuşuyorduk. Karşılaşmaya damgasını vuracak gol öncesinde bir kişinin bu yangına dikkat çekmek için sahaya gireceğini henüz bilmiyorduk. Gerçekten de böyle bir ortamda derbiyi, futbolu, bu pozisyonları yorumlamak, konuşmak kolay değil. Üstelik tam da bu duyarsızlığa dikkat çeken bir eylemle birlikte…
Golün böyle bir anda atılmış olması bile bize hatırlamamız, görmemiz gerekenleri değil de hala ve ısrarla başka şeyleri anlatamıyorsa ne diyebiliriz ki?
Ülkemizin tuhaflıklarına yakışan bir derbi oynandı, Beşiktaş kazandı, şampiyonluk yarışında önemli bir engeli de aşmış oldu.
Bir kere daha gördük ki Galatasaray değil bir derbi kazanmak, bulunduğu durumu bile korumaya yetecek gücü kalmamış.
İki hafta önce Fenerbahçe karşısındaki aciz futbolunu biraz olsun örtmek için ilk 45 dakika Beşiktaş’a kafa tutar gibi görünse de ikinci yarı gerçekler ortaya çıktı. Fark olmadıysa bu biraz Gomez’in fazlasıyla da Sosa’nın sezon boyu bize gösterdiklerinden farklı beceriksiz vuruşlarından kaynaklandı.
Galatasaray ilk devreye santraforu olmayan kalabalık bir orta saha ile çıkıp
Şimdi bu sezon içinde yazdığım yazılardan birkaç alıntı yapalım.
“Kuşkusuz Van Persie’yi ayrı bir yere yazmamız gerekiyor. Pereira öyle ya da böyle bu takımı Hollandalıya göre dizayn etmeyi ve topları onunla buluşturmayı çözerse Fenerbahçe’nin gol sorunu da ortadan kalkacak; bunun için kuşkusuz Nani ve Diego gibi oyunculara çok iş düşüyor.” (*)
***
“Şu bir gerçek ki Fenerbahçe Van Persie’ye uygun top oynamıyor. Pas bağlantılarının içine Hollandalıyı dâhil edemiyor. Hal böyle olunca da aslında Fenerbahçe sahada eksik kalıyor. Ancak Van Persie kendi başına ekmeğini taştan çıkarıyor ve arkadaşları ona uyum sağlayamazken o tüm futbol bilgisini ortaya sererek onlara katkı sağlıyor.” (**)
***
“Örneğin Fenerbahçe Van Persie ile başka, Fernandao ile bambaşka bir futbol oynanıyor ki dünkü maçın ilk yarısıyla ikincisi arasındaki fark bize bunu net olarak gösterdi.” (***)
***
“Fenerbahçe’nin elinde Van Persie gibi bir oyuncu varken takımın ısrarla o yokmuş gibi oynamaya çalışması ligin başlarında anlaşılır gibi değildi. Dün ikinci yarı Hollandalı’nın takımla bütünleştiği anlarda Fenerbahçe’nin oyununa nasıl etki yaptığını izledik. Daha önce de defalarca kere söylediğim gibi
Fenerbahçe’nin bir Trabzon deplasmanının ardından daha yine futbol dışında şeyler konuşmak zorunda kalıyoruz.
385 gün önce Rizespor maçı sonrasında Fenerbahçe otobüsü kurşunlanmış, içinde 44 kişinin bulunduğu kafilenin tamamı öldürülmek istenmişti.
Kuşkusuz bu olayın hâlâ gerçek yüzünün ortaya çıkarılamamış olması faillerinin bulunamaması bir başka önemli sorundur ancak “neden Trabzon’da böyle olaylar oluyor ve hep Fenerbahçe’ye karşı yapılıyor?” cevabı herkes tarafından beklenen tek soruya dönüşüyor.
Dünkü karşılamanın son dakikalarında hakeme yönelen şiddetin kaynağının ne olduğu için çok uzaklara gitmeye gerek yok; daha birkaç hafta önce İstanbul’daki maçta Salih Dursun’un hakemin elinden düşürdüğü kırmızı kartı alıp, göstermesinin ardından kahramanlaştırılması ve bunun üzerinden yapılan popülizmin sonucudur.
Şimdi kimse o günlerde neler yaptığını unutturmaya ve kıvırmaya kalkışmasın ya da günah çıkarmasın!
Twitter’da Salih Dursun’un hakeme kırmızı kart gösterdiği anın fotoğrafını profil resmi olarak kullanan spor yazarı ve yorumcuları vardır!
Bugün dahi şu olayları hakemler ve Fenerbahçe üzerinden değerlendirmeye çalışanlar var ve bilin ki işte onlar sporumuzun
3 Temmuz sürecinde yepyeni bir aşamaya geçildi. Yıllarca gazetelerin başköşesinde manşetleri “şike operasyonu ya da davası” süslerken artık onun başka bir ismi var; “şike kumpası!”
Kolay değil ta oralardan buralara gelmek!
3 Temmuz günü televizyonlara çıkıp operasyon hakkında geniş bilgilendirme yapanlar önceki gün haklarında yakalama kararı çıkarılmak suretiyle gözaltına alındı.
Cumhuriyet Savcılığı artık 3 Temmuz sürecini “Şike Kumpası” olarak görüyor ve soruşturuyor.
Peki, bu kumpası kuranlar söz konusu soruşturma kapsamında haklarında yakalama kararı çıkarılanlar mıdır yoksa başka bileşenleri de var mıdır?
3 Temmuz neredeyse 30 yıllık bir projeydi ve ince ince her yıl üzerine bir tuğla koymak suretiyle işlendi.
3 Temmuz öncesinde yıllarca bu ülkede Fenerbahçe’nin maçları nasıl hakem yardımlarıyla kazandığı, ne şekilde federasyonun katkılarıyla şampiyonluklar yaşadığı konuşuldu, yorumlandı.
Galatasaray’ın ilk sezonunda penaltı rekorları kırarak üst üste 4 yıl şampiyon olduğu dönemlerde hatta Fenerbahçe’nin hiçbir iddiasının kalmadığı senelerde dahi maçlarındaki en ufak hakem hatalarının kimler tarafından nerelere taşındığına şahit olduk.
Fenerbahçe son üç yılını fay kırıklarına ayrılarak ve onlar üzerine gerilim yükleyerek geçirdi. Depremle yaşayan bir ülke olduğumuz için bunun ne anlama geldiğini en iyi de bizler biliyoruz. Böylesine kırılgan bir yapının üzerine ne sağlam bir yapı inşa edebiliyorsunuz ne de ortak bir sevinç duygusu yaratabiliyorsunuz. Çünkü herkesin bir diğeriyle büyüyen hesabı var.
Dünyanın hiçbir spor kulübü böylesine parçalanmış bir taraftar grubuna ayrılmış değildir. Çok uzağa gitmeyin, liderin neredeyse otuz puan gerisinde kalmış, her deplasman maçını dörder gollü yenilgilerle bitiren ezeli rakibi Galatasaray, yıllardır kötü yönetilmenin doçentlik tezini vermesine rağmen tribünlerde bu kadar açık ve net bir şekilde bölünmüş tavır sergilemiyorlar.
Dün karşılaşma 4-1 devam ederken Diego’nun oyuna girmek için hazırlandığını gördüğümde bunun çok önemli bir teknik direktörlük zafiyeti olduğunu düşündüm. Pereira, Brezilyalı oyuncuyu kendi eliyle sevimsiz ve itici bir futbolcu haline getirdi. Dört gün önceki derbide bu futbolcunun saha içinde yaptıkları bu kadar ortadayken, taraftarın tepkisinin ne olacağını ön görememek teknik adamlık adına büyük bir yanlışlıktır.
Ancak futbolcunun teknik
Bu maçın öyküsü Samandıra’da başlıyor. Caner Erkin ile Pereira arasında geçenlerin bize yansıyanı değil de gizli mesajı ne olabilir diye düşünmeden Fenerbahçe’nin koca bir sezonda neler yaşadığını anlayamayız sanırım.
Normal şartlar altında bir teknik adam ile oyuncu arasında geçen diyaloğu asla futbolcunun penceresinden bakarak anlamaya çalışmam; basketbolda Obradovic neyi ifade ediyorsa, futbolda da teknik adamın olması gereken yer orasıdır.
Caner Erkin Fenerbahçe ile olan gönül bağı koptuğu ve medyaya yansıdığı şekliyle başka bir takımla anlaştığı için mi bu Pereira’ya kafa tuttu? Bunun cevabını bugün bilmemiz mümkün değildir. Sezon sonunda göreceğiz. Öyle olsa bile bunun sebeplerini anlamak, neden engel olunamadığı ya da izin verildiğini sorgulamak gerekiyor.
Futbolcu profesyoneldir de bir adam yıllarca forma giydiği bir yerden neden ayrılır?
Ancak tabii işin bir başka tarafı var ki onu da teknik direktörün tercihlerinde, sahaya çıkardığı bazı futbolcuların rahatlıklarında ve hareketlerinde görüyoruz.
Diego’nun Gökhan Gönül’e dayılanacak kadar ileri gitmesi bir işaret midir?
Caner Erkin’in, kaybedilmiş sezonun bu bölümünde sivri çıkışı ve Pereira’nın