Futbol adına neredeyse hiçbir güzel hareket ve pozisyonun yaşanmadığı, üretilmediği karşılaşmada Fenerbahçe muhtemelen Aykut Kocaman’ın bu altı haftalık kritik darboğaz süreci için kafasına önceden yazdığı bir puanı alarak İstanbul’a dönüyor.
Daha fazlası olabilir miydi Fenerbahçe adına; şu maçı izledikten sonra ‘kesinlikle evet’ diyebiliyoruz.
Ancak bazen teknik adamların kafalarında büyüttüğü kadar olmayabiliyor her şey.
Türkiye’nin bir futbol ortalaması var ve aslında tüm maçları takip edebilen doğru futbol izleyicisi ve yorumcusu bunu görebiliyor.
Bu ortalamaya bir de kanaat veren bilirkişileri var ve aslında genel kamuoyu düşüncesini de bunlar belirliyorlar.
Aykut Kocaman zaman zaman bu kanaat önderlerinin etkisinde kalıyor zaman zaman da onların hayal dünyalarında yarattığı dünyaya karşılık vermeye çalışıyor.
Trabzonspor’un yeni stadyumundaki ilk resmi karşılaşma için bu anlamda Aykut Kocaman rakibine gereğinden fazla saygı duyan bir kadro oluşturduğunu söylememiz gerekiyor.
Hasan Ali’yi bugüne kadar hiç orta alanın merkezinde izlememiştik. Vardar maçı öncesine Ahmethan için pozisyon bilgisinden söz eden bir teknik direktör için bu tercihin oldukça ilginç ve
Fenerbahçe’nin, ligde ve Avrupa’da başka hiçbir takımın zorunda olmadığı birtakım ölçüleri yerine getirmesi gerekiyor.
Nedir bunlar?
1- Fenerbahçe taraftarını memnun edecek 11 hücumcu futbolcu ile sahaya çıkmalıdır.
2- Avrupa’da zaten karşılığı olmayan çift ön libero ile oynamamalı,
3- Dikine, baskılı ve göze hoş gelen futbol oynamalıdır.
4- Fenerbahçe’nin tüm futbolcuları hücumu, bir an bile durmak ve yorulmaksızın golü düşünmelidir.
5- Futbolcusu asla hata yapmamalıdır, yanlış pas vermemeli, geri pastan sakınmalı, rakibin içinden bile geçecek olsa da eksilterek oynamalıdır.
Değerli dostum ve Takım Oyunu programını birlikte hazırladığımız takım arkadaşım Bozkurt K. Yılmaz Pazartesi akşamki program için eski bir gazete sayfasını gönderince çok heyecanlandım.
Sarı Kanaryalar isimli dönemin Fenerbahçelilerin gazetesi olarak çıkarılmış bir yayındı. Bu yayını yaşım itibarıyla hatırlıyorum, çünkü bizim eve de alınıyordu. Bir çeşit twitter ya da facebooktaki Fenerbahçeli hesaplarının ortak yeri diye de düşünebiliriz.
Gazete tam 43 yıl öncesine aitti ancak söylemler, manşet, duyguları ortaya koyuş tarzı hiç değişmemişti.
Gazetenin içeriğinde yazan isimleri bugünkülerle değiştirdiğinizde tam anlamıyla birbirinin üzerine oturuyordu.
Didi, Fenerbahçe’nin başında bulunduğu 3 sezonda 2 şampiyonluk, 1 Kupa, 2 Cumhurbaşkanlığı kazandırmış, dördüncü sezona kötü bir başlangıç yapmıştı.
Uğradığı hakarete bakar mısınız?
Didi’nin Fenerbahçesini hatırlamıyorum, benim için futbol tarihi 1975-76 yıllarından sonra başlıyor. En net olarak takip etmeye başladığım sezon ise 1977-78; İvançeviç ve Antiç’in transfer edildiği yıl.
Cenk Tosun’un Everton’a transferi ile Ozan Tufan’ın kadro dışı bırakılması eşzamanlı haber olarak gündemde takip edildi.
Biri, çok büyük başarı öyküsü olurken diğeri, üzerinden genç futbolcuyu aşan yorumlarla başka bir mecraya dönüştürüldü.
Son yıllarda Fenerbahçe’de her ne oluyorsa önce yönetim sonra da teknik adam üzerinden tartışılıyor. Sezon başında Aykut Kocaman Ozan Tufan’da ısrar ederken bu tartışmayı yapan ekip bu sefer Hoca’yı “neden oynatıyor, başka tercih yok mu?” diye eleştiriyordu.
Gündem şimdi Ozan Tufan onun üzerinden yürünüyor.
Bu tartışmanın matematiğine daha yakından bakalım mı?
Ozan Tufan Fenerbahçe’de 3. sezonunu yaşıyor. 98 maç, 5876 dakika oynamış ve bunun 63’ü ilk 11’de başlamış. 9 gol atmış, 16 sarı kart görmüş.
Peki Cenk Tosun ne yapmış?
Beşiktaş’ta 4 sezon oynamış, 142 maça çıkmış, 7625 dakika oynamış; bunun 73’ü ilk 11 olmuş. 64 gol atmış, 13 sarı kart görmüş.
Ligin onuncu haftası sonrasında şampiyonluk puanının ne olacağı ile ilgili bazı istatistik verileri tartışmış, sezon ortası için de randevulaşmıştık.
Bunun için bir modellemeye; en iyi yöntemin ligin ortalamalarını bularak ve geçmiş sezonlarda yaşanan rekabete dayalı benzerlikler kurmaya, ihtiyaç olduğunu biliyoruz.
Geride bıraktığımız 10 sezona bakacak olursak şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza; (2011-12 sezonunu özel durumundan dolayı bu tablonun dışında tutmayı tercih ediyorum)
(Renkler şampiyon olmuş ve küme düşmüş takımların ilk yarıyı nerede tamamladığını göstermek için kullanılmıştır)
Son on sezonda 4 defa ligin ilk yarısını lider tamamlayan takımın mutlu sona ulaştığını görüyoruz.
2007-08 ve 2008-09 sezonlarının ilk devresini lider kapatan Sivasspor sonunu getiremediği için ilk sırayı Galatasaray ve Beşiktaş’a teslim bıraktığını hatırlayalım.
Geçen sezon da aynı şey Başakşehir’in başına geldi; bu sene gibi ilk yarıyı lider bitirmesine karşın şampiyonluk sevinci yaşayamadı.
Geçen haftayı şöyle bir yorum yaparak kapatmıştık;
Bu kadro Fenerbahçe’nin lig başından itibaren yaşadığı puan kayıplarına neden olan futbolculardan oluşuyordu; taraftara bir özür borçları vardı ve bu borç dört maçlık seri ile kapanmış oldu.
Aykut Kocaman bu takım birinci sağ bekinin Isla olduğunu söylemiş ancak bu sürede sakatlığı geçmesine karşın Şener tercihini kullanmıştı.
Fenerbahçe’nin 23-24 kişilik bir takım, bunların da görev verildiğinde formasını giyip sahada elinden geleni yapma profesyonelliğine sahip futbolcular olduğunu hiç unutmamız gerekiyor.
Osmanlıspor maçı sonrasında gelişen süreç Fenerbahçe’yi bir anda dağılma noktasına getirmişken bir çok unsurun bir araya gelerek kenetlendiğini ve takımı darboğazdan çıkarıp bugünlere getirdiğini de unutmamak gerekiyor.
Ekim ayının son haftasında liderle puan farkı 8-9 puanlar mertebesindeyken Aykut Kocaman çıkıp “rahatlıkla söylüyorum; devreyi Galatasaray ile aynı puanda hatta önde bile bitirebiliriz” derken hiç kuşkusuz falcılık yapmıyor, tecrübeli bir futbol adamı aklını ortaya koyuyordu.
O gün Hoca’ya dudak bükenlerin bugün kuyruğunu kıstırıp bir köşeye saklanıp, aynı durumda olan bir başka teknik adamın
Sezona talihsiz şekilde çok kötü başladı Fenerbahçe ve peş peşe beklenmedik hatta kalitesine yakışmayacak derecede basit hatalarla puanlar kaybetti.
Fenerbahçe diyorsak bunun futbolculardan oluşan bir organizma, söz konusu hataları yapan oyuncular olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.
Her puan kaybına bu futbolculardan en az birinin yaptığı kritik hatalar sebebiyet verdi ve Fenerbahçe’yi Osmanlıspor maçının sonuna kadar getirdi.
O futbolculardan önemli bölümü Fenerbahçe’nin ligdeki son dört maçlık galibiyet serisine katkı sağlayan oyuncular olması bir başka bakış açısıyla sebep olduklarından ötürü Fenerbahçelilere olan özür borçlarının ödemesidir.
Evet, Aykut Kocaman “gereğini yapacağım” derken bunu ima etmiyor olabilir ancak eğrisinin doğrusunu bulması bu kadar güzel anlam kazanabilirdi.
Herkes çok iyi biliyor ki bu kadro Fenerbahçe’nin birinci tercihi değildir; bununla birlikte zaten değişmesi gereken temel bakış açısı da bu değil midir?
Son yirmi yılda geliştiği iddia edilen ve başarı gösteren futbol anlayışımızın dünyadaki karşılığı kaos futboludur.
Rakip teknik adamların
Kadrolar açıklandığında Türkiye ve Fenerbahçe ezberinden olacak yayıncı kuruluş dahil birçok platform Alper’i tek forvet ve onun arkasında da Dirar – Giuliano – Aatıf’tan da üçlü diziliş yapmıştı.
Karşılaşma öncesinde Aykut Kocaman’a bu sorulduğunda “Giuliano ile Alper’in ileride çift oynayacaklarını” açıkladıktan sonra Fenerbahçe’nin 4-4-2 şeklinde sahaya dizileceği de anlaşılmış oldu.
Genel ezber nedir; ileriye yerleştirdiğiniz oyuncular sırtı kaleye dönük bir şekilde top bekler, orta sahadakiler de onları besleyecek şekilde oynarlar değil mi?
Bir de şu tarafından bakalım; geçen hafta Janssen’in kart cezalı durumuna düşmesi, Soldado’nun da sakatlığı sonrasında futbol kamuoyunun içindeki bir grup Aykut Kocaman’ın kiminle oynayacağı yönünde tahmin yarışına girdi.
Hatta işi futbolun nasıl oynandığını düşünmek değil de bel altından tuhaf esprilerle kendini ve hayatı kendisi gibi yaşayan çevresindekileri tatmin eden köşe yazarı ve yorumcuların yaptığına benzer dalga geçme tarzını seçtiler.
Bu grubun haftalardır Aykut Kocaman tarafından Fenerbahçe’nin kısır ve savunma ağırlıklı futbol oynattığı, gol atıp üzerine yattığı yönünde yorumları olduğunu da biliyoruz.
Bugün