17 Mart 2018 gecesi saat 22.30’da NTV Spor yayın hayatına son verdiğini açıkladı ve frekansı bir başka kanal tarafından kullanılmaya başladı.
Hem içerik hem çalışanları bakımından önemli bir haber kaynağı olan NTV Spor medyanın spor anlamında en nitelikli kanalıydı diyebiliriz.
Ancak yetmedi…
Kanal sahibi küçülme kararı verdi, diğer haber kanalı NTV’den doğan NTV Spor yuvasına döndü. Çalışanları, program yapımcıları, yorumcuları televizyona veda ettiler.
Daha önce de bir çok televizyon, radyo, gazetenin el değiştirdiği olmuş, ancak yayın hayatına devam etmişti. Bu sefer yeni yatırımcı/sahip spor kanalını yaşatmayı düşünmedi.
Bu durum bir şekilde ucundan kıyısından da olsa içinde olduğumuz medya açısından üzüntü verici bir gelişme olmuştur.
Kanalın kapanacağına dair bilgiyi aldığımız günden itibaren çeşitli sosyal medya hesaplarında çalışanların nostaljik duygu yüklü paylaşımlarını gördük, anılarını okuduk, dinledik.
Yapıldı mı bilmiyorum, varsa da henüz bana ulaşmadı, bu süreçte eksik kalan bir şey kaldı; yaşanan gelişmenin özeleştirisi.
NTV Spor çok güzeldi, başarılıydı, önemli bir haber kaynağıydı, peki neden kapandı?
Üzerine alınan biri oldu mu?
Mesele sadece yatırımcının artık bu işi daha fazla yapmak istememesi, kurumsal bir tercih miydi, yoksa spor medyası artık kazandıran bir platform olma özelliğini mi yitirmişti?
Kişiler sahip oldukları imkanlarına karşın görevlerini layıkıyla yerine getirmişler miydi?
Bunu sadece NTV Spor çalışanlarına soramayız. Hatta belki “önce iyiler gidermiş” sözündeki anlamın tam karşılığı NTV Spor da olabilir, haksızlık etmeyelim.
Ancak yüzleşilmesi gereken bir durum var; “spor medyası küçülüyor.”
Çalışma alanları daralıyor.
İster istemez bu durum çalışanlara yansıyacak; belki bugüne kadar yaptıklarından, alışkanlıklarından veya profesyonelliklerinden başka işlere yönelecekler.
Yıllardır medya ile ilgili eleştirilerimizi, yorumlarımızı yazıyoruz, söylüyoruz. Özellikle spordaki kirlenmişlik, kalitesiz niteliksizleşme çok net olarak belirginleşmiş durumda.
Sıradan kişiler spor olaylarını takip etmiyor. Popüler sporcular dışındaki karşılaşmalara gitmiyor, stadyumlar, salonlar boş kalıyor.
Türkiye’de olimpiyat düzenlenmesi artık fiziki imkan sorunundan çıkmış vaziyette; olimpiyat oyunlarını kaç kişi takip edecek belirsizliğinde düğümlenip kalıyor.
Yapıcı olmak yerine yıkmayı, araştırma yerine ikili ilişkilerin getirdiği menfaatine uygun olanı ön plana alan spor medyasının her şeyi eleştirirken ucu kendine dokunana karşı topyekun, zaman zaman küstahlaşarak saldırı şeklinde savunma pozisyonu alması giderek profesyonelliğin doğal bir sonucuymuş gibi gösterilir oldu.
Son yıllarda ülke gündeminde hemen her kurumu kontrol altına almış FETÖ yapılanmasının medyayı boş bırakması elbette düşünülemezdi, bırakmadılar da.
3 Temmuz spor medyasının milatlarından biridir.
Bu süreçte gazeteci, yorumcu, haberci, radyocu, televizyoncu olarak görev yapanlar çok önemli mesleki sınavdan geçtiler.
Gazetecilik yapmak için bulunmaz bir fırsattı.
Ancak yapmadılar/yapamadılar.
Cesaret etmediler/edemediler.
Hatta 3 Temmuz Darbecileriyle kol kola girmekten, birlikte hareket etmekten geri durmadılar.
Mesleklerine kelimenin tam anlamıyla “ihanet” ettiler.
Burada dahi bir özeleştiri, günah çıkarma gerekiyordu.
O gün gazeteciliklerini unutan, başka ilişkiler içinde bulunan bir çok spor medyası mensubunun sonra hiçbir şey yokmuş gibi yollarına devam etmeleri ülkemize ait açıklanmaya muhtaç tuhaflıklarından biridir.
Savundukları, şiddetle iddia edip, suçladıkları, verdikleri her türlü bilgi, belge, yorum ya çöp oldu ya da yalan dolan manipülatif, komplo ürünü çıktı.
Mütevazi olmayacağım 3 Temmuz döneminde gazeteci, haberci olmamamıza rağmen spor medyasının bir köşesinden tutunarak yap(a)mayanlara işlerini gösterircesine yazılar yazdık. İnsanlar süreci bizim yazdıklarımızdan takip eder oldu. Bunlar birikti, kitap haline geldi. Ancak kitaplarımız kitapevlerine ya giremedi ya da satılmak dahi istenmedi.
Soru soran, şüphe duyan bilimsel aklımızı bir köşeye bırakmadığımız için o yıllarda eğilip, bükülmeden, dolandırmadan yaşananları net olarak gösterdik.
Çok şükür ve ne mutlu ki bir gün olsun “yanılmışım, kandırılmışım” şeklinde bir cümle yazmak durumunda kalmadım.
Çünkü sadece yüreğinin sesiyle değil neredeyse hiçbir haber kaynağı olmamasına karşın aklın sordurduğu sorulardan yararlanarak, sebep sonuç ilişkisiyle yazılarımızı yazdık.
Koca medyada kaç kişiydik?
Bakmayın bugün hemen herkesin 3 Temmuz’da bir şeyler yaptığını söylemelerine; bir çoğu kokmaz bulaşamaz tarzında durmayı kendisine yakıştırdı.
3 Temmuz öncesinde yazdıklarım Milliyet.com.tr arşivlerinde durduğu için gönül rahatlığıyla ifade ediyorum tüm bunları.
2009-2010 sezonunda merkez medyada Bursaspor’u, 2010-11 sezonunda Trabzonspor’u benim kadar takip edip, maçlarını yorumlamış kaç kişi vardı, Bursa’nın ve Trabzon’un yerel gazete ve televizyonlarında çalışanları dışında tutarak, merak ediyorum.
Defalarca kere söylediğimi bir kere daha burada yineleyeceğim; spor medyası bu süreçlerin doğal parçasıysa; ki öyle, spor olaylarındaki her türlü başarı-başarsızlıkta sorumluluk sahibidir.
Meseleyi sadece sporun takip edilip, bunun kamuya aktarılması olarak gören haberci yaklaşımıyla değerlendirmek istiyorsanız o zaman gazete, radyo ve televizyonlarınızı yoruma kapatmalısınız. Bu bir tercihtir.
Eleştirmeye başladığınız andan itibaren ne olması gerektiğini de söylemekle yükümlüsünüz.
Hele medya içinde bir takım köşe başlarını tutup, buralardan çok büyük paralar kazandıktan sonra “bu benim işim değil” derseniz kendinizi ve kamuoyunu işte buraya kadar kandırabilir, oyalayabilirsiniz.
Evet, deniz bitti!
Oturup kulüplerin ne büyük borç içinde olduğunu, buradan kurtuluş için “sahiplik müessesesinin” hayata geçirilmesi gerektiğinin borazancılığını yapıp, diğer tarafta da çok daha büyük kaoslara neden olacak “kulüpler yasasını”Meclis’ten çıkması için kamuoyu hazırlama işgüzarlığı yapacağınıza asli görevlerinizi hatırlayınız.
Türkiye’de her ne oluyorsa bir şekilde hemen herkesin bir sorumluluğu vardır; olmalıdır.
NTV Spor gerçeğinde bunu görebilmek, değerlendirebilmek, anlayabilmek gerekiyor.
Daha fazla düşünüp, nerelerde yanlış olduğunun gerçek bir özeleştirisini yapabilmek.
Çünkü ortada spor medyasına dair yeniden yapılanma gerektiren fiili bir durum oluşmuş durumda.
Bu fiili durumu şimdi burada daha açık ifade edemeyeceğimiz türde gizli kapaklı ilişkilerle işin içinden daha çıkılmaz bir hale getirmemek gerekiyor.
NTV Spor alabilen için çok önemli bir derstir.