Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinin en belirgin özelliği gerilim seviyesinin üst seviyelerde olmasıdır. Uzun yıllardır heyecan hiç bu kadar düşük düzeye inmemişti.
İki takımdan birinin lig yarışının uzağında olduğuna sıklıkla rastlamıştık; ancak yakın dönemde ikisinin birden şampiyonluk mücadelesinde olmadığı sezon hiç yaşanmamıştı.
Gerçi Fenerbahçe tribünleri de son yıllardaki en kalabalık seviyelerdeydi; üst üste alınan seri galibiyetler camiaya yeni bir hava getirmiş, taraftarı da Kadıköy’e çekmişti.
Heyecanı ne kadar düşük olsa da sonuçta mesele bir Galatasaray derbisiydi.
Birkaç saat önce kadınlar Euroleague finalinin kaybedilmesi basketbol sever taraftarın moral seviyesini yerle bir etse de geç saatte başlayan karşılaşma bunun da etkisini bir nebze olsun gidermiş görünüyordu.
Derbinin havası, takımların sezon ortalamasına uygun şekilde oynandı diye bir özet yapabiliriz.
İlk yarı Fenerbahçe çok iyi top çevirdi. Özellikle Osayi’nin oynadığı kanat tarafından atak organizasyonları denedi.
İlk iki pozisyonu Osayi doğru kullanamasa da üçüncüsünde boş durumdaki Zajc’a topu çıkararak Fenerbahçe’yi rahatlatan golün de asistini vermiş oldu.
Fenerbahçe, yine büyük demokrasi şölenine dönüşen bir yarışı tamamlamak üzere hafta sonu yapılacak Yüksek Divan Kurulu Başkanlığı seçimine hazırlanıyor.
Şu gerçeğin altını bir kere daha kalın ve fosforlu çizgilerle çizelim; Türkiye’de genel ve yerel seçimler dışında yapılan ve en geniş kapsamlı katılımın sağlandığı seçimleri Fenerbahçe Spor Kulübü gerçekleştiriyor; oy kullanan seçmen sayısına ne bir siyasi parti ne de başka bir spor kulübü yaklaşabiliyor.
Fenerbahçe’yi diğer tüm sivil toplum örgütlerinden ayıran temel fark burada ortaya çıkıyor.
Böylesi ayrıcalıklı durumun kuşkusuz camia tarafından ödenen bir de bedeli var; detaylarını Yönetilemeyen Büyüklük Fenerbahçe isimli eserimde geniş bir şekilde anlattım.
Büyüme olgusu yönetme sorunlarını da beraberinde getiriyor.
“Fenerbahçe neden bu kadar büyüdü” sorusunun cevabını, aralarında bugünkü yönetimin de bulunduğu, geçmiş dönemlerde yapılan kongrelere katılan üyeler gayet iyi şekilde biliyor; çünkü yapılan yatırımlara dair alınan her kararın arkasında bir çoğunluk ve fikir birliği bulunuyor.
Büyümek beraberinde bir dizi nedenselliklerin oluşmasına “fırsat” veriyor; farklı fikirler, yönetim anlayışları ve kuşkusuz
Sezonun tamamlanmasına 7 hafta kala Fenerbahçe oyununun üzerine koyarak bildiği ve inandığı yolda ilerlemeye devam ediyor.
Fenerbahçe’nin son üç maçta rakip kaleye gönderdiği isabetli şut sayılarına bakalım;
9/17 Kayserispor (4-0)
11/26 Konyaspor (2-1)
9/18 Alanyaspor (5-2)
Kaleye bu kadar çok şut çekme opsiyonu sağlarsanız hiç kuşkusuz bol gollü skorları da elde edersiniz.
Bu sayfalarda hiçbir Fenerbahçe’nin “kadro kalitesinin” sorgulandığını okumadınız; ancak “takım olgusu” üzerine yapılan yorumları hatta bunu bozan yıldız seviyesindeki futbolcuların takımdan gönderilmesi gerektiğine varan cümleleri gördünüz, belki katılmadınız, “bu kadarı da fazla” dediniz.
Meselenin özünü anlamak için tecrübeyle zaman kaybetme bizim gibi günübirlik yaşayan toplumların makus kaderi oluyor.
Uzun zaman sonra bir lig karşılaşmasında tribünleri dolduran 40 bin kişiye yakın Fenerbahçe taraftarının yarattığı atmosfer kaybetmeyi düşünmeyen takımın sonuna kadar itici ve motive eden gücü oldu.
Sezonun en iyi topu denilemese de futbolcuların sahada neyi arzuladıklarını göstermeleri bakımından sonuna kadar mücadelenin en üst seviyede olduğu bir karşılaşma izledik.
Topun oyunda kalma süresi 59.37 olarak kayıtlara geçti ki maçın çok durduğu, takımların sürekli boşluklara sığınma telaşında olduğu Süper Lig ortalamalarının çok üzerinde bir zamana karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
Bu veri diğer takımlarla kıyaslanmadan çok anlamlı gelmeyecektir ancak lig ortalamasının 50 dakikalar mertebelerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Son beş yıldan bu yana topun oyunda kalma süresinin istatistiğinin oyunun en önemli verilerinden biri olduğunu sürekli dile getiriyorum. Bu veriye ulaşmak gerçekten altına kadar değerli bizim için.
Ayrıca Fenerbahçe %91 başarılı isabet sağladığı 585 pas ile ortalamanın oldukça üzerinde kalarak dikkat çekici bir istatistiği de yakalamış oldu.
Maç başına takımların bu sezon ulaşabildikleri ortalama isabetli pas verilerini şöyle
Benim de içinde bulunduğum neredeyse yarım yüzyıla dayanan futbol izleyiciliği ve takipçiliğinde Fenerbahçe adına hep bir “ikonik oyuncu” beklentisi olmuştur.
1980’lerde başlayan gençleşme hareketinin meyvelerini 1990’lı yılların başlarında toplayan Beşiktaş; Metin, Ali, Feyyaz üçlüsüyle ikonik hale gelen ancak içeriğinde Rıza, Ulvi, Kadir gibi oyuncuları da barındıran, sonrasında buna Sergen Yalçın’ın da katılmasıyla bambaşka bir anlama kavuşan süreci Fenerbahçeliler “bir gün bizden de çıkacak mı acaba?” sorgulamasıyla geçirdiler.
Yine 1990’lı yılların başında Fatih Terim’in genç milli takımın başına geçmesiyle hem orada kurduğu kadroyu Galatasaray’a katması, hem de Okan, Emre, Bülent gibi altyapıdan çıkan oyuncuların oluşturduğu farklı bir enerjiyle hem “teknik direktör” hem de futbolcu grubu bakımından Galatasaray ikonik bir boyut kazandı. Bunun ekmeğini neredeyse 30 yıl yedi; futbol iklimimizin belirleyicisi oldu.
Bu süreçte Fenerbahçe de sürekli arayış halindeydi. Hep bir beklenti içindeydi. Ancak hem sabırsızlığı hem camianın sahip olduğu genel karakter hali hep ham meyveyi dalında koparma anlayışıyla her türlü gelişiminin önünde engel oldu.
Geride bıraktığımız
Futbolda oyuncuların ve teknik adamların saha içinde yaptıkları veya gerçekleştiremedikleri oyuna dairdir.
Bir futbolcu topun başına gelir, penaltı vuruşunu kullanır topu dışarı atar, takımı kupayı kaybeder.
Bir teknik direktör bütün sezon boyunca tercih ettiği oyuncu grubundan birini ya da birkaçını değiştirir; kazanır veya kaybeder bu da oyunun içindeki bir tercih olur.
Bütün bunların hepsi futbolun nesnel taraflarıdır.
Subjektif ya da başka tarifle kişiye özel olan hangisidir?
Hakem!
Evet, oyunun kitapta yazılan kuralları vardır ancak bunun karşılaşma içinde tüm yorumu bir kişinin görüşü, görgüsü, bilgisi, yeteneği, zaafı, zafiyeti, iyi veya kötü niyetiyle takdir hakkındadır.
Ve o kişinin verdiği kararlar başından beri o kadar konuşuldu, tartışıldı ve yeri geldi şaibeli bulundu ki devreye son yıllarda VAR denilen teknoloji ile desteklenmiş bir üst gözlem devreye sokuldu.
Yine travmatik geçen sezonlardan birinin sonuna doğru Fenerbahçe kritik bir karşılaşmaya çıkıyor.
Rakip Trabzonspor.
Travma diyoruz ancak bu sadece futbolla da sınırlı kalmıyor. İki gün önce Euroleague platformunda Anadolu Efes’le karşılaşan Fenerbahçe Beko’nun özellikle ilk yarıda sergilediği performans takımlarının önceki sezonlarda yaşadığı başarılara alışmış taraftarı için oldukça üzüntü verici oldu, içini acıttı.
Buralarda yaşananlar öğrenilmiş derslere dönüşüyor mu bilemiyoruz, bugünden kestirmek zor, önümüzdeki süreçte yaşanacak pratiklerle anlamış olacağız ancak Fenerbahçe’nin geride bıraktığımız 4 yılı hiç de kolay geçmedi.
Kulübün tamamının yönetilememesi ayrı bir sorun olmakla birlikte futbol takımı özelinde yaşananlar kuşkusuz sadece talihsizlik, şanssızlık veya bir türlü istenen seviye yakalanamadı ile açıklanamayacak derecede net sorunları içerisinde barındırıyor.
Fenerbahçe hiç bu denli çaresiz kaldığı bir dönemden geçmemişti.
Mevcut yönetimin bugün yapabildiği tek şey “gücü yeten varsa aday olsun” demenin ötesine geçemiyor ve bunun temel nedeni geldiği günden bu zamana sürekli köpürterek ortaya koyduğu mali tablonun sadece bir kişi tarafından
Sezonun ikinci haftasında Fenerbahçe Kadıköy’de zorlu bir Antalyaspor maçı oynuyor.
Henüz transfer tahtası kapanmadığı için daha ortalarda Rossi, Berisha, Meyer, Crespo gibi oyuncular ortalarda yok.
Hatta kadro kurmada zorlandığı için sahaya Muhammed gibi genç oyuncularla çıkıyor Portekizli Hoca.
Bundan sonrasını 23 Ağustos 2021 tarihli “Ağam bizimle eğleniy”(*) isimli maç yazımdan okumaya devam edelim.
***
Dakika 87.
Maç sıkışmış ve neredeyse de 2 puan avuçtan gitmek üzere…