Ukrayna krizinde Biden ve Putin görüşmesi diplomasi umudu denilirken, sahadaki gelişmelerle hava bir anda sertleşti. Putin Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı bölgeler Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanıyarak sahada yarattığı fiili duruma siyasi gerekçe üretti. Ardından da “Barış Gücü” adı altında Rus askerleri bağımsız, egemen devlet Ukrayna topraklarına girdi. Yani daha birkaç gün öncesinde ABD’nin ısrarlı “Rusya bir şekilde Ukrayna’ya” saldıracak iddialarını kesin bir dille yalanlayan Putin, adı saldırı olmayan, kendi yazdığı bir senaryoyu oynayarak de facto bir durum yarattı. Dahası, bununla da yetinmedi ve “Rus askerinin daha da ileri gitmesi sahadaki gelişmelere bağlı” diyerek kendisine tepki veren dünyaya da meydan okudu. Dolayısıyla, topyekûn savaş riski de pik yapmış durumda. ABD ve NATO’da bunu dillendiriyorlar zaten. Açıkçası, Putin Ukrayna krizinde diplomasi ile savaş arasında at başı giden bilek güreşini yekten Rus Ruleti’ne çevirdi ve gözü kara bir şekilde silahı ortaya koydu. Buna
Omicron varyantı kaynaklı vaka ve ölüm sayıları oldukça yüksek seviyelerde devam ediyor ama bir yandan da salgının bitme olasılığını sıklıkla konuşmaya başladık. Hatta aşılama oranı yüksek bazı ülkeler maskeleri atıp tamamen normale dönüş anlamında kararlar alıyor. Ülkemizde de buna dönük sinyaller var. Gelişmelere Dünya Sağlık Örgütü’nün yaklaşımı ise “Salgın bitmedi. Biz bitirmeye karar verdiğimiz zaman biter. Sonuç olarak bu bir ihtimal değil, tercih meselesidir” şeklinde. Yani çözüm küresel aşı eşitsizliğini gidermek ve dünyada yaşayanların büyük çoğunluğunu aşılamak...Afrika kıtasında nüfusun sadece yüzde 8’inin aşılandığına bakıldığında da bu anlamda durumun hiç iyimser olmadığı ortada. Yine bu arada tartışılan bir başka nokta da virüsün kökeni konusunda salgının başladığı andan itibaren internette ve sosyal medyada süregelen komplo teorilerini tetikleyen gelişmeler...Mesela daha geçen hafta İngiliz Daily Mail Gazetesi “Macaristan’da bilim insanlarının,
Yunanistan'ın Ege Adalarını silahlandırması ve buralarda tahkimat yapması 1914 Londra (Büyükelçiler) Konferansı, 1923 Lozan Barış Antlaşması ve 1947 Paris barış antlaşmalarına aykırı. O adalar silahsızlandırılma koşuluyla Yunanistan’a bırakıldı, sadece güvenlik amacıyla polis ve jandarma bulundurma hakkı verildi ama adalarda bugün Yunan ordusunun tümen ve tugayları konuşlu, savaş uçakları için havaalanları bile var. Silahların namluları da NATO üyesi Türkiye’ye çevrilmiş durumda. Ve Yunanistan hiç utanmadan, sıkılmadan bir de bu adalara kıta sahanlığı, kara suyu çiziyor, oralarda askeri tatbikatlar da yapıyor. Hatta Yunanistan'ın Cumhurbaşkanı, Bakanları uluslararası anlaşmalar gereği silahsızlandırılması gereken bir yerde Yunan askerleri arasında objektiflere poz bile verdiler, veriyorlar.
Açıkçası, Yunanistan rasyonel ve uluslararası hukuka uygun olmayan bir durumla yine saçmalıyor; dahası, gerekirse savaş gibisinden tehditlerle bunun dozajını küstahlık boyutuna çıkarmış durumda. Hukuk tanımazlık, ağır tahrik, pervasızlık had safhada yani. Tabii tarih boyunca
Siyasetin sıcak gündeminde özellikle muhalefet partileri hareketli günler yaşıyor. Hem ittifak hesapları ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu hem de hedefledikleri Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş yolunu açacak parlamento aritmetiği anlamında farklı senaryolar söz konusu. Mesela 6’lı fotoğraf veren blokun 28 Şubat’ta açıklayacağı yol haritasının içeriği ya da HDP’nin önderliğindeki 3. ittifak durumu gibi. Çünkü bir yanda “6’lı fotoğrafa HDP de eklenmeli, o olmazsa aritmetik çoğunluk hesapları tutmaz” tartışmaları sürüyor, diğer yanda da “Zaten beraberler 3. ittifak sadece bir taktik” iddiaları var. Yani beraberiz ama ayrıymış gibi duralım hikâyesi. Nitekim CHP lideri Kılıçdaroğlu da 3. ittifakın hem demokrasi hem de Millet İttifakı yararına olacağını söyledi zaten. Yine esas nokta Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Kılıçdaroğlu başta olmak üzere konuşulan isimler, seçenekler ve onlar üzerine süren tartışmalar ise malum. Dolayısıyla, söz konusu her senaryo da kendi
Dünyanın gözü ve aklı Biden-Putin görüşmesindeydi. Onların gözü ve aklı da Ukrayna üzerinden küresel güç dengesi hesaplarında. Yani bir yanda gerçekten sıcak bir savaş çıkar mı, çıkarsa bölgeyi nasıl etkiler, hatta 3. dünya savaşı olası mı endişesi diğer yanda da küresel iki gücün bilek güreşi söz konusuydu. Dolayısıyla iki liderin bir saatlik telefon muhabbetinde “hadi öptüm” deyip kesin barış beklentisi ne kadar iyimserse birbirlerinin suratına telefonu kapatıp “öyleyse savaş” resti de o kadar ütopikti. Çünkü her ikisi açısından da yekten geri ya da ileri adım atma durumu zor ve riskliydi. Nitekim öyle de oldu. Görüşmenin ardından Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada Biden’ın Putin’i olası bir saldırının bedelinin ağır olacağı yönünde uyardığı aktarıldı. Kremlin ise ABD’yi “hezeyanın zirveye ulaşması” nedeniyle eleştirirken liderlerin diyaloğa devam etme konusunda anlaştıklarını bildirdi. Durum görüşme öncesi gibi yani.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Omicron’un (BA.1) alt varyantı BA.2’nin halihazırda dünya çapında baskın olan BA.1’den daha bulaşıcı olduğunu ve muhtemelen daha yaygın hale geleceğini duyurdu. BA.2’nin daha önce BA.1 olan kişileri yeniden enfekte edip edemeyeceği ise belirsiz. Yani Omicron’un önceki varyantlara göre daha bulaşıcı özelliğine rağmen öldürücülüğünün düşük olması nedeniyle “Virüs eski gücünde değil” diye normale dönüş anlamında oldukça iyimser bir hava söz konusu olsa da Kovid son derece sinsi ve belalı virüs. Dolayısıyla, sadece alt varyant BA.2 değil, olası diğer varyantların durumu ve etkisini kestirmek de zor. Hele de virüsün bugüne dek inanılmaz bir hız ve biçimde uğradığı sürekli mutasyon dikkate alındığında. Çünkü bu açıdan bakıldığında da Omicron şimdiye kadar tanımlanan koronavirüs varyantları içerisinde en fazla sayıda mutasyon içeren, yani orijinal haline göre değişime uğrayan soy. Bu da bilim insanlarınca
Savaş çığırtkanlığı ve tahrikleriyle Ege’de gerilimi tırmandıran taraf olmasına rağmen mağdur palavrasıyla Türkiye’yi suçlayan Yunanistan aynı pervasızlığı, zırvalıkları göçmen konusunda da yapıyor. Hem de yine hiçbir uluslararası hukuk, kural takmadan. Dahası, vicdan, acıma falan da asla söz konusu olmuyor. Kaçak göçmenler kara sularına girdikleri anda Yunan Sahil Güvenlik unsurları tarafından Türk kara sularına doğru geri itiliyor, motorları bozularak-alınarak ya da botları patlatılarak denizin ortasında çaresiz durumda bırakılıyor. Yani karadan kapısına dayanan göçmenleri insan haklarını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak döven, soyan, öldüren Yunanistan, denizde de bebekleri, kadınları acımasızca ölüme terk ediyor. Yıllardır süregelen bu insanlık dışı uygulamalara da sürekli yenileri ekleniyor. Sadece son iki yılda (2020-2021) şiddet kullanılarak denizden ve karadan geri itilenlerin sayısı 35 bin civarında. Ama Yunanistan’ın tavrına, havasına bakıldığında ise hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor, hatta hiç
ABD Başkanı Joe Biden, DAEŞ lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi’ye dönük İdlib’deki operasyonun detaylarını Beyaz Saray’dan şu cümlelerle duyurdu:
“Korkakça kendini patlatarak intihar etti. Askerlerimiz teröristleri yakalamak için yaklaşırken, işlediği suçların hesabını vermek yerine, binada bulunan kendi ailesi ve diğer insanların hayatlarını hiçe sayarak intihar yeleğiyle kendini patlatmayı seçti.”
Bir önceki ABD Başkanı Donald Trump da DAEŞ’in yine İdlib’de öldürülen önceki lideri Ebubekir El Bağdadi operasyonuyla ilgili şöyle demişti:
“Kendisini operasyon sırasında intihar yeleğiyle patlatarak öldürdü. Ağlayarak, çığlık atarak, bir korkak gibi öldü, kendisiyle beraber olan üç çocuğunun da ölümüne yol açtı. Bütün dünyanın nasıl öldüğünü bilmesi gerek.”
Yani operasyon noktaları, yöntemi ve sonuçları gibi halef-selef ABD Başkanları’nın Beyaz Saray açıklamaları da neredeyse birebir aynı… Dolayısıyla buna &ld