Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Savaş çığırtkanlığı ve tahrikleriyle Ege’de gerilimi tırmandıran taraf olmasına rağmen mağdur palavrasıyla Türkiye’yi suçlayan Yunanistan aynı pervasızlığı, zırvalıkları göçmen konusunda da yapıyor. Hem de yine hiçbir uluslararası hukuk, kural takmadan. Dahası, vicdan, acıma falan da asla söz konusu olmuyor. Kaçak göçmenler kara sularına girdikleri anda Yunan Sahil Güvenlik unsurları tarafından Türk kara sularına doğru geri itiliyor, motorları bozularak-alınarak ya da botları patlatılarak denizin ortasında çaresiz durumda bırakılıyor. Yani karadan kapısına dayanan göçmenleri insan haklarını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak döven, soyan, öldüren Yunanistan, denizde de bebekleri, kadınları acımasızca ölüme terk ediyor. Yıllardır süregelen bu insanlık dışı uygulamalara da sürekli yenileri ekleniyor. Sadece son iki yılda (2020-2021) şiddet kullanılarak denizden ve karadan geri itilenlerin sayısı 35 bin civarında. Ama Yunanistan’ın tavrına, havasına bakıldığında ise hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor, hatta hiç utanmadan, sıkılmadan “Gelenleri engellemediler” diye bugün dünyada göç yükünü en fazla üstlenen Türkiye’yi suçlama küstahlığında dahi bulunuyor. Tabii tarih boyunca olduğu gibi arkasına sığındığı Avrupa ülkelerinin gazıyla, desteğiyle. Dolayısıyla, yaşananlar AB’nin ikiyüzlülüğünü ve bencilliğini de çok net ortaya koyan bir durum aslında. Çünkü söze geldi mi insan hakları savunuculuğu rolünü üstlenen ve herkese ayar vermeye kalkan AB ülkeleri duruma müdahale etmek, çözüm üretmek yerine, yeter ki benim rahatım huzurum bozulmasın havasında. Buna dönük olarak da birçok AB ülkesinde göçmenleri durdurmak için sınırlara duvar ve tel örgüler inşa edilmiş durumda. Kapıya dayananları engellemek için ise milyonlarca euro ve yüksek teknoloji kullanılarak “Frontex” adıyla, Avrupa Sınır Koruma Polisi kuruldu. Yani Yunanistan gibi İtalya, Hırvatistan, Romanya, Polonya ve AB üyesi daha başka ülkeler de aynı kafada. AB’nin Doğu Avrupa hududundaki Polonya’nın kapısına dayananlara yaptıkları da bunun kanıtı. Dahası, temel değerlere saygı ve ihlale dikkat gibi uyarılar yapan AB’nin sınır koruma örgütü Frontex’in de söz konusu hukuk ihlallerinde payının bulunduğuna yönelik çok sayıda bilgi, belge de bulunuyor. Mesela, Ege Denizi’ndeki geri itmelerde Yunanistan’a göz yumduğu, hatta yardımcı olduğu iddiasıyla Frontex’in İtalyan Başkanı hakkında açılan soruşturma bile var. Ancak sonuç falan hikâye. Dolayısıyla, Akdeniz’in, Ege’nin derinliklerinde boğulan ve kimlikleri dahi bilinmeyen, hatta cesetleri dahi bulunamayan binlerce insanın ölümlerinden Yunanistan başta olmak üzere göçmenleri geri iten ülkeler kadar, buna müdahale etmeyip, seyreden AB’nin rolü, payının olduğu da açık ve net. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da önceki gün Finlandiya Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede bu konuya dikkat çekti ve ne vicdana ne ahlaka sığmayan şiddete, ölümlere sessiz kalan AB’yi, insan hakları savunucularını eleştirerek çok net bir dille bu zulmü durdurun çağrısı yaptı. Daha önce Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da mülteci konusunun sadece Türkiye’nin değil AB başta olmak üzere tüm ülkelerin ortak sorunu olduğunu belirterek, “Yunanistan’ın mülteci konusunda takındığı insanlık dışı tavır NATO’nun da işini zorlaştırmaktadır” demişti.

Haberin Devamı

Yani Türkiye yaptıklarıyla sadece insanlık dersi vermekle kalmıyor, her platformda, fırsatta ısrarla uyarıyor ama Yunanistan hukuk, kural tanımaz tavrından vazgeçmiyor. AB ise işine geldiği için seyretmekle yetiniyor. Ama ne zamanki İdlib ya da Afganistan kaynaklı Türkiye üzerinden kendisine yönelik olası bir göç tehdidi algılanırsa anında olacakları hatırlıyor ve daha bir çözüm odaklı söylemler, görüşmeler yapıyor, hatta kesenin ağzını açmaya dönük mesajlar veriyor. Dolayısıyla, göçü engellemek yerine göçmeni durdurmaya odaklanan ancak Doğu Avrupa sınırındaki Polonya’nın kapısına Belarus’tan sadece 20 bin kişinin dayanmasıyla panikleyen AB’nin artık Türkiye’nin sığınmacılar ve göç konusundaki fedakârlıklarını, önemini kavrayarak yük paylaşımı konusunda elini taşın altına koyması gerekiyor. Kısacası, Türkiye’nin mültecilerin barınacağı bir tampon bölge değil Avrupa’nın güney sınırı olduğunu anlaması şart. Yoksa duvar dikme, sınıra asker-polis yığma falan hikâye. Hele de sınırlarına binler değil milyonlarca insan yığıldığında. Onun için de AB’nin seyirci değil çözüm odaklı davranmasında yarar var. Tabii kendilerini gerçekten güvende hissetmek istiyorlarsa.