Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda günlerdir onda bunda şundadır arayışıyla İlhan Kesici’den Abdüllatif Şener’e kadar birçok isim arasında gidip gelen Kılıçdaroğlu sonunda mavi boncuğun Muharrem İnce’de olduğuna karar verdi ve “Gönlüm sende” dedi. Yani aday tercihini, sık sık dillendirdiği, “CHP’nin suyundan, şerbetinden içmiş olmalı ama merkez sağa da milliyetçilere de hitap edebilmeli. Ve de ekonomiyi bilmeli” tarifine göre değil, doğrudan partisinin örgütlerini ve seçmenini ateşleyecek orijinal CHP’li bir isimden yana kullandı. En ilginci de sır gibi gizemli bir havaya sokulan ismin Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından çok önce sızması oldu. Ve iki kişinin bildiği bir durumun sır olmadığı, olamayacağı bir kez daha kanıtlandı. Hele de siyasette. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda muhalif bloktaki her partinin kendi adayına odaklanacağı kesinleştikten sonra zaten herkes diyordu ki:
“Kılıçdaroğlu’nun bu aday tarifi daha çok ikinci tura odaklı. Kesici ya da Şener aday gösterilirse tabandaki tepkiden dolayı Meral Akşener ve Selahattin Demirtaş’a kayma olur ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP adayı ilk ikiye giremeyebilir.”
Peki, Kılıçdaroğlu’nun bunları kestirememesi mümkün müydü?
Her seçim öncesinde olduğu gibi sandık güvenliği tartışmaları yine gündemde. Nasıl olmasın ki? Bıçak sırtı dengeler nedeniyle tek bir oy bile çok kıymetli ve ufacık bir hata ya da olası manipülasyonda farklı tablolar oraya çıkabilir. Hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de yeni parlamentonun oluşumunda. O nedenle de seçmen iradesinin sandığa girdiği gibi yansıması, yani oyların sayımı ve sandık sonuç tutanaklarına hile hurda karışmaması çok önemli. Çünkü seçimde en hassas halka burası ve oylar sayılırken sandık başında olunmadığında tutanakların istendiği gibi tanzim edilebilmesi olası. Bunu önlemenin tek yolu da sandığa, oylara sahip çıkmak ve gerekli itirazları zamanında yapmak. Yoksa iş işten geçtikten sonra şöyleydi, böyleydi demenin hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla da öncelikle tutanağın doğruluğundan emin olmak şart. Bundan sonrası ise seçimlere katılan ittifak ya da partiler adına dikkat ve sabır işi. Şöyle ki;
İlçe seçim kurullarına teslim edilen sandık seçim tutanakları SEÇSİS’e (Seçim Bilişim Sistemi) girildiği anda sisteme internet üzerinden senkronize biçimde bağlı olan partiler o verileri görüyor. Ayrıca tutanağın ve çetele denilen oy sayım cetvelinin fotoğrafları da
Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve ittifak arayışlarında son düzlüğe girdik. Dolayısıyla da heyecan dorukta. Ancak bu erken seçim havasının bir boyutu,bunun bir de milletvekilliği adaylığı tarafı var. Ve orada da Türkiye’nin çeşitli kentlerinden Ankara’ya akan, binlerce “milletvekili aday adayı” arasında kıyasıya bir “adaylık” yarışı söz konusu. Çünkü yeni oluşacak parlamentodaki 600 vekilin arasına girebilmenin tek yolu öncelikle aday olabilmek ve bu da liderlerin iki dudağının arasından geçiyor. Daha önce de öyleydi ama bazı partiler için en azından ön seçim ya da temayül yoklaması gibi farklı yöntemler de vardı. Bu kez zaman darlığı nedeniyle bunlar da yok. O nedenle de aday adayları açısından hangi partiden olursan ol aday olabilmek ve de listelerde seçilebilecek yerlere konulmak için daha bir özel çaba ve efor sarfetmek gerekiyor. Tabi bunlar liderlerin yakın çevresindekiler ve vitrin adayları için herzamanki gibi asla geçerli değil..
Yani dememiz o ki; milletvekili olabilmek için yasalarda öngörülen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,18 yaşını doldurmak, en az ilkokul mezunu olmak, kısıtlı-kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak, askerliğini yapmak gibi şartlara haiz olmak ve her
Her seçim öncesinde olduğu gibi katılım oranının sonuca etkisine dönük bildik tartışma yine gündemde:
Seçmen yüksek oranda sandığa giderse iktidarın aleyhine bir sonuç çıkar ya da düşük katılım iktidara yarar...
Bu tezi savunanlara göre, sandığa gitmemek nasıl olsa bir şey değişmeyecek bağlamında umutsuzluk anlamına gelir, katılımın yüksekliği ise değişim göstergesidir. Tabii bunun tam tersi de olası. Kesinlikle kazanırız veya kazandık rehavetiyle sandığa gitmemek gibi. Dolayısıyla da bugüne kadar gerçekleşen her seçim sonrasında iktidar da muhalefet de sandık küskünlerini kendi hanesine yazdı. O nedenle de küskünlerin rengi açısından bir fluluk ya da kafa karışıklığı söz konusu. Özellikle de 16 Nisan 2017’deki referandum sonucu ve sandığa gelmeyen yüzde 15’lik oran dikkate alındığında. Çünkü aradaki fark 2.5-3 puan (51.5-48.5) gibi görünüyor ama 1.5 puan yer değiştirse sonuç hepten tersine dönüyor. Yani tam anlamıyla bıçak sırtı bir durum var ve bu kez seçime katılımın yüksekliği herkes için hayati değerde. Nitekim her iki taraftan gelen çağrılar da bu yönde. Niyesini kamuoyu araştırmacısı Adil Gür anlatıyor:
“Kim daha fazla seçmenini motive eder, sandığa götürürse, onun lehine
Ankara’da ittifak mesaisi baş döndürücü hızla devam ediyor. Hem de seçime katılma hakkına sahip olan bütün partilerin ilk defa her birinin son seçimde aldığı oylar ve oranlarına bakılmaksızın. Hatta buna seçime katılma hakkı olmayan diğer partileri de eklemek mümkün. Zira onların da doğrudan olmasa da listelerden aday gösterilme gibi dolaylı yollarla ittifaklara katılabilmeleri söz konusu. Tabii oy potansiyelleriyle orantılı olarak. Yani her partinin oyuna dahil olduğu, olabileceği bir seçim atmosferindeyiz... Dolayısıyla da sadece Cumhurbaşkanlığı seçimini etkileme hesapları değil, partiler ve milletvekilleri açısından daha geniş bir yelpazenin Meclis’e taşınabileceğine dönük arayışları da içeren bir süreçten geçiyoruz. Bunun sonucunda da parlamentoda daha renkli bir görüntü olacağı açık. Peki, bu yeni sistemden mi, yoksa gelişmelerden mi kaynaklanan bir durum? Yanıt, her ikisi de.. Çünkü son yapılan düzenlemeyle Cumhurbaşkanı’nın yüzde 50 artı 1’le seçilmesinin bu durumu ortaya çıkaracağı zaten belliydi. Ancak, mevcut şartlar içerisinde yapılan bütün anketler de bir oyun bile çok kıymetli hale geldiğini gösterince bu hepten tetiklendi. O nedenle de sonucu garantiye almak için
Erken seçim öncesi Ankara’da dar alanda ve zamanda kısa paslaşmalar devam ediyor. Herkes İYİ Parti’nin seçimlere katılıp katılamayacağına odaklanmışken Kılıçdar-oğlu’ndan sürpriz bir hamle geldi ve CHP’li 15 milletvekili İYİ Parti’ye katıldı. Bir başka deyişle İYİ Parti’nin C planı devreye girdi ve Meclis’te grup kurarak seçimlere girmesinin önü açıldı. Ya da Meral Akşener’in 100 bin imzayla Cumhurbaşkanı adayı olmasında, YSK’nın “engel çıkaracağı” iddiasının önü kesildi. Nitekim hemen ardından da YSK’dan “İYİ parti seçimlere girebilir” açıklaması geldi. Siyasi arenada ilk kez karşılaştığımız iki parti arasındaki bu görüntü bazılarınca gizli ittifak ya da hülle gibi yorumlansa da aslında buna “süt kardeşliği” demek daha doğru. Tabi şimdilik kaydıyla. Çünkü her iki parti de şu anki duruma göre, yani yine bir değişiklik söz konusu olmazsa ayrı ayrı aday göstererek Cumhur-başkanlığı seçimine katılacaklar. Yani birliktelik söz konusu değil. Ancak bu birbirlerini koruyup kollamaya-cakları anlamına gelmiyor. Seçimlerin ikinci tura kalma durumu söz konusu olursa da konunun “süt arkadaşlığına” dönüşeceği ise zaten malum... İşte bu noktada da 17. dönem İstanbul Milletvekili Yılmaz
TSK’daki kripto FETÖ’cü-lerin oluşturduğu tehdit OHAL’in son uzatılma gerekçesinde de çok net vurgulandı. Hemen arkasından da bakan Canikli’den deşifre edilen 3 bin kişilik yeni bir yapının ordudan ihraç kararı geldi. Tabii şimdilik vurgulamasıyla... Yani bazılarının dediğinin aksine, yeni ihraç edileceklerle birlikte ordudan atılan asker sayısı 15 bine yaklaşıyor ama temizlik bitmiş değil. Dolayısıyla da daha binlerce FETÖ’cünün varlığı ve mücadelenin uzun süreceği açık. Özellikle de kripto FETÖ’cüler nedeniyle. Çünkü bakanın da vurguladığı gibi bunları ortaya çıkarmak tam anlamıyla iğneyle kuyu kazmaya benziyor. Örneğin, TSK içinde yuvalanmış FETÖ’nün kripto mensuplarının son dönemde “ankesörlü telefon” üzerinden yaptıkları milyonlarca görüşmenin izini sürmenin yanı sıra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda oluşturulan merkez tarafından geliştirilen bilgisayar programıyla da uyuyan/kripto FETÖ/PYD üyesinin ya da iltisaklı personelin tespiti için son derece titiz bir çalışma yürütülüyor. Şöyle ki; 17 bakanlık ve 25 kurumla iş birliği yapılarak komutanlık bünyesindeki rütbeli her asker hakkında öncelikle üç kuşak geriye dönük olarak mesleki hayatı boyunca eğitim durumu, sicili, girmiş
Siyasette en zor şey, seçim söz konusu olduğunda ben yokum ya da şimdi olmaz sonra demek. Zira hiçbir siyasetçi halkın iradesinden kaçıyor görüntüsü vermek istemez. O nedenle de istese de istemese de varım der. Nitekim bu gerçek son Bahçeli klasiğiyle bir kez daha yinelendi. Hazır olsun olmasın, tüm muhalefet partileri anında hodri meydan dedi. Noktayı da dün Cumhurbaşkanı Erdoğan koydu ve Bahçeli’nin teklifindeki tarihi daha da öne çekerek sandığı gösterdi. Hem de daha önce defalarca seçimlerin zamanında yapılacağını açıklamasına rağmen. Tabii Suriye ve Irak merkezli yaşanan tarihi önemdeki hadiseler ve Türkiye’nin belirsizlikleri bir an önce aşması gibi gerekçelerle. Yani artık resmen seçime gidiyoruz. Dolayısıyla da böyle bir karar neden, nasıl alındı, yani Bahçeli’nin grup toplantısındaki çıkışı sürpriz mi yoksa Cumhur İttifakı kapsamında planlı bir hareket miydi noktasından çok, bundan sonraki gelişmelere odaklanmak daha doğru. Çünkü sandığa giden yolda fazlasıyla tartışılacak konu başlığı var. Örneğin;
İYİ Parti seçime girecek mi, girmeyecek mi? Giremeyecekse, çözüm SP listesinden girmek mi olacak yoksa DP genel kurulda adını İYİ Parti olarak mı değiştirecek?
CHP’nin Cumhurbaşk