Güvenli bölge konusunda Türkiye ile mutabakata varan ya da müttefik gibi davranan ABD’nin Suriye’deki varlık gerekçesi neydi? DAEŞ’i yok etmek. Ama ABD ne yaptı? Teröristlerle mücadele adı altında bir başka terör örgütü YPG/PKK’yı silahlandırıp eğitti, dahası onlara alan açtı. Bir başka deyişle ABD Fırat’ın doğusuna dönük kurguladığı kirli tezgâhını uygulamak için DAEŞ’i bahane etti, kullandı hâlâ da aynı kafada. Çünkü bir süre önce DAEŞ’in tamamen yenilgiye uğratıldığını açıklayan Trump, daha geçen ayki bir kabine toplantısında “Halifeliğe karşı harika bir iş çıkardık. Halifeliğin topraklarının yüzde 100’ünü geri aldık ve hızla Suriye’den çıkıyoruz” demişti. Bu konudaki son gelişme ise Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı)’dan geldi ve o da Trump’ın tam aksine terör örgütü DAEŞ’in Suriye’de “yeniden canlandığı” ve eylem düzenleme kapasitesini artırdığına dikkat çekti. Yani Trump’ın
Türkiye ile ABD arasında Fırat’ın doğusuna dönük görüşmelerde kritik eşik neydi? Türkiye, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG’nin kontrolünde bulunan alanda “güvenli bölge” hattının sınır boyunca 30-40 kilometre derinlikte olmasında ısrar ediyor, ABD ise 10-15 kilometre derinlik öneriyordu. Yani Türkiye’nin kararlılığını anlayan ABD hiç değilse harekâtı sınırlandırayım çabasındaydı. Dahası masadaki pazarlığı etkilemeye dönük olarak en yetkili ağızlarından “Türkiye’nin operasyon düzenlemesi kabul edilemez” şeklindeki bildik oyalama çıkışları da oldu. Hatta böyle bir durumu engellemek gibisinden kendilerinin de inanmakta zorlanacağı taktiksel sözler sarfetti. Tabii bu arada bir yandan da Avrupa’yı Fırat’ın doğusuna asker göndermeye ikna etmeye çalıştı.. Açıkçası ABD, yerel ortağım dediği terör örgütü PYD/YPG/PKK’nın güvenliğini sağlamak adına elinden geleni yaptı. Tüm bunlara karşı Türkiye’nin ABD&
Türkiye Fırat’ın doğusunda güvenli bölge konusunda kararlı. Dahası terör örgütü YPG/PKK’ya verilen silahların geri alınmasında ısrarlı. Bunu geçenlerde Savunma Bakanı Akar, dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha çok net dillendirdi. Tabii aynı kararlılığın Irak’ın kuzeyi özellikle de Kandil için geçerli olduğunu da. Yani Türkiye, PKK ve Suriye’deki türevleri PYD/YPG konusunda asla taviz vermeyeceğini söylüyor ve kartlarını açık oynuyor. Bu bağlamda da ABD’yle süren diplomatik görüşmelerin ve pazarlıkların tansiyonunu kestirmek hiç de zor değil. Çünkü ABD de hem tavır hem de söylemleriyle PYD/YPG’nin hamiliğinden vazgeçmeyeceğini defalarca ortaya koydu, koyuyor. Bunun son örneğini de daha bir kaç gün önce “Türkiye NATO’daki dostumuz PYD/YPG yerel dostumuz” gibisinden abuk sabuk sözlerle bir kez daha fütursuzca gösterdi. Dolayısıyla bu noktada kafa karıştıran soru da şu:
Fırat’ın doğusuna müdahaleye karşı çıkan,
CHP’deki kronikleşmiş genel başkan tartışmaları, o gitsin ben geleyim hesapları, çekişmeleri 31 Mart, özellikle de 23 Haziran seçimlerinden sonra askıya alındı. Partinin genel havası oldukça sessiz ve dingin. Evet şimdilerde CHP’li bazı belediye başkanlarının eş, kardeş, akraba kayırmaları ile Muharrem İnce’ye dönük “ince” hesaplardan kaynaklanan sıkıntılar var ama onlar da daha çok parti dışından gelen tepkiler şeklinde. Yani parti içinde her iki konuda da kızgın, kırgın ve eleştirel üsluplardan ziyade daha çok olmasa iyi olurdu gibisinden bazı cılız çıkışlar söz konusu. Dolayısıyla da bu ne kadar sürer bilmem ama CHP’de uzunca bir zamandır pek fazla tanık olmadığımız kadar Kılıçdaroğlu’na destek ve tek ses görüntüsü hâkim. O nedenle de parti programını değiştirmeye dönük adımlar ivme kazanmış durumda. Ancak bu noktada halka sorulması düşünülen program değişikliği kadar CHP’nin yeniden yapılanma konusuna öncelik vermesi gerektiğini savunanlar da var. Örneğin eski genel başkanlardan(SHP) Mu
Fırat’ın doğusuna operasyon beklentisi, İdlib’de yükselen tansiyon ve yeni göç dalgası olasılığı arasında sayıları 4 milyonu (kayıtlı, kayıtsız) bulan Suriyeli sığınmacılar konusu da hararetlendi. Özellikle de İstanbul’a gelip “kaçak” olarak yerleşen Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere gönderilmeleri kararına gösterdikleri tepki nedeniyle… Çünkü gitmek istemiyorlar ve direnç söz konusu, dahası başka kentlerde de sığınmacılarla yerel halk arasında sürtüşme sinyalleri geliyor. Dolayısıyla da ülkenin huzuru ve güvenliği açısından son derece tehlikeli bir tırmanış söz konusu. Hele de yapılan son araştırmalarda halkın nerdeyse yarısının sığınmacıların varlığından memnun olmadığı dikkate alındığında… Yani Türkiye’yi zor duruma sokmak adına kirli hesaplar peşinde olan CIA ve MOSSAD başta olmak üzere gizli servislerin olası manipülasyonları için ortam son derece müsait. Ya da böyle bir ortamın doğrudan onlar tarafından oluşturulduğunu söylemek de olası... Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski
ABD’nin güvenli bölge konusunda Menbiç’de olduğu gibi Türkiye’yi oyaladığı çok açık. Terör örgütü YPG/PKK’dan vazgeçmeyeceği de... Dahası bu konuda diplomatik girişimlerin sonuç vermediği de ortada. Ki Türkiye’de bu anlamda net tavrını koydu ve ABD’ye “bıçak kemiğe dayandı artık kararını ver” dedi. Dolayısıyla da bu hafta ABD’den gelecek yanıtla bağlantılı olarak son seçeneğe doğru geliniyor. Yani Fırat’ın doğusunda daha önce batısında olduğu gibi bir temizlik harekâtının eli kulağında. Çünkü ABD’nin tavrı ve terör örgütüne aleni desteği nedeniyle YPG/PKK her gün daha çok güçleniyor. Bu arada Fransa ve İngiltere’de buradaki askeri varlığını artırma çabasında. Hele hele ABD’nin kafasındaki güvenli bölge formülü Türkiye’nin ulusal güvenliğine, ulusal çıkarlarına tamamıyla aykırı. O nedenle de müdahale kaçınılmaz. Hatta bu konuda geç kalındığını savunanlar da var. Örneğin İstan
Terörle, teröristle mücadele başarı güvenlik güçlerinin donanımı ve kullanılan teknoloji kadar istihbaratın etkinliğiyle de bağlantılı bir durum. Yani caydırıcılık açısından var olan vurucu güçle birlikte güvenilir, net bilgi elde etmek ve doğru ya da nokta hedeflere yönlendirmek de gerekiyor. Tıpkı PKK’nın en tepe isimlerinden sözde başkanlık ve yürütme konseyi üyesi Diyar Garip Muhammed, “Mam Zeki Şengali” kod adlı KCK yürütme konseyi üyesi İsmail Özden ve Cemil Bayık’ın en yakın adamlarından Rıza Altun ve son olarak Erbil’deki suikastı planlayanlar ile Kandil’deki azmettiricisi PKK’lı Erdoğan Ünal’ın etkisiz hale getirilmeleri örneklerinde olduğu gibi. Çünkü hepsinde de MİT, erişilemez denilen teröristlerin yerini, hareket planlarını öğrendi, sonrasında İHA ve SİHA’larla teknik takipleri yapıldı ve TSK’nın nokta atışıyla da işleri bitirildi. Dahası, operasyonun hedefteki etkisi de hem havadan fotoğraflandı hem de MİT’in sahadaki adamlarınca teyit edildi. Dolayısıyla da
Fetullahçı Terör Örgütü’nün ABD ve AB ülkeleri istihbarat servislerinin kontrolünde gelişip büyütülen bir yapı olduğu belgeleriyle malum. FETÖ’cüler dünyanın her yerinden topladığı bilgileri CIA, MOSSAD ile Alman ve İngiliz istihbaratına aktarıyorlardı. Özellikle de Türkiye üzerine olan kritik gelişmeleri ve bilgileri. Dahası, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak yönlendirmeler de söz konusuydu. Yani MİT başta olmak üzere ülke güvenliğiyle ilgili en hassas noktalardaki CIA’nın koca kulakları full time faaliyetteydi. Şimdilerde ise FETÖ temizliğiyle beraber devlete sızan çok sayıda köstebek deşifre edildi, ayıklandı. Dolayısıyla da CIA’nın koca kulakları tıkandı ancak bu tamamen sağır oldu anlamına gelmiyor. Çünkü hainlik üzerine yeni devşirme durumları var. Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski başkanı, Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“Geçenlerde ABD belgelerinden okudum. CIA’nın istihbarat aldığı gazeteciler var, başka mesleklerden adamlar var, üniversitelerde