G-20 zirvesi Türkiye için olumlu geçti. Trump herkesin anlayabileceği bir dilde S-400’ler konusunda Türkiye’nin haklı olduğunu bütün dünya kamuoyuna açıkladı, hatta olası yaptırımlar konusunda oldukça yumuşak mesajlar verdi ama bu ABD’nin kafasındaki kirli tezgâhların da askıya alındığı anlamına gelmiyor. Özellikle de Suriye, Kuzey Irak’taki terör örgütlerini kullanan CIA ve onun kan kardeşi MOSSAD’ın manipülasyonları açısından. Yani Trump her ne kadar aylardır süren hasmane yaklaşımdan farklı bir tavır alsa bile, onun da garantisi yok. S-400’lerin Türkiye’ye gelmesiyle birlikte yine çark etmiş bir Trump görebiliriz. Dolayısıyla da doğrudan gerilimin tırmandırılmasından yana bir görüntüdeki Trump’ın altındaki kadroların ise hiç garantisi yok. Her an zaten var olan “derin” oyunların yenileri vizyona girebilir. Bu bağlamda da en kritik hedefler arasında İdlib var. Çünkü daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi bölgedeki radikal terör örgütlerini kullanan, tetikleyen CIA ve MOSSAD, Rusya’yı operasyona zorlamak adına manipülasyonlarına ivme kazandırabilir... Trump’ın bilgisi dahilinde ya da dışında... Örneğin, dün konuştuğum üst düzey bir istihbarat yetkilisi S-400’ler
Türkiye S-400’ler konusunda Trump’tan beklediği desteği aldı. Hatta Trump yıllardır her platformda ısrarla dile getirdiğimiz birçok konuyu anlattı bizim yerimize ve ne kadar haklı olduğumuzu da teyit etti... Dahası yaptırımlar konusunda da bugüne kadarki keskin bıçak üslup yerine yumuşak bir dil kullanarak sadece karmaşık bir durum diye geçiştirdi. Tabii bunların hiçbiri her şey bitti artık ABD’yle ilişkiler normale döndü anlamına gelmiyor. Hele de Trump’ın özellikle Menbiç’te verdiği sözler ve terör örgütü PYD/PKK’ya desteği dikkate alındığında… Dolayısıyla da ihtiyatlı olmakta yarar var. Nitekim Türkiye’de öyle yapıyor. Çünkü S-400’lerin teslimatı yaklaştıkça gerilimin yeniden ivme kazanacağını savunanlar da var. Ama şu an için konuştuklarımız, tartışmalar daha çok S-400’lerin nereye konuşlandırılacağı ve olası tepkiler üzerine. Evet, geçenlerde Savunma Bakanı Ankara, İstanbul ya da Ege ve Güney sınırları olabilir diye dört olasılıktan söz etti ancak henüz kesinleşmiş bir şey yok. Üstelik bu olasılıklara dönük yeni kriz beklentileri de söz konusu. Nasılını Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin, anlatıyor:
“S-400’ler geldiği zaman
ABD aylardır üç koldan, yani yönetim, Kongre ve medya vasıtasıyla Rusya’dan S-400’lerin alınmasının Türkiye için ağır ekonomik- askeri sonuçlar doğuracağına dönük küstahça mesajlar verdi, veriyor. Öncelikle de Türkiye’nin proje ortağı olduğu F-35 savaş uçaklarını teslim etmeme ve ekonomik yaptırım noktasında. Yani ABD ısrarla müttefiklik ve diplomatik teamüllere uygun olmayan, tehditkâr, baskıcı bir üslup kullandı, kullanıyor. Aslında buna hasmane tavır demek daha doğru. Çünkü Türkiye tehditlere açık olmasına rağmen NATO’dan destek görmediğini, dolayısıyla da tetiği kendi elinde olacak bir hava savunma sistemi istediğini defalarca yineledi. Dahası, bağımsız ve ciddi bir devlet olarak S-400 alımı konusunda aldığı karar ve verdiği sözden asla dönmeyeceğini çok net ifade etti. Hem de en yüksek yerden... Dolayısıyla da gözler bugün gerçekleşecek Erdoğan-Trump görüşmesinde... Beklenti de Trump’ın ağırlığını koyarak, inisiyatif kullanıp, aylardır süren bu hasmane yaklaşımdan farklı bir tavır alması ve bir orta yol bulunması yönünde. Ancak bu noktada Trump’ın kafasını karıştıran ya da gerilimi tırmandırmak isteyen bazı güçler olduğu da bir gerçek... Nasılını MİT eski Müsteşar Yardımcısı
Doğu Akdeniz’de askeri hareketlilik, karşılıklı tehditler ve birtakım manipülasyonlarla sular her geçen gün daha da ısınıyor. Aslında buna Doğu Akdeniz’i bir ABD gölüne dönüştürmeyi hedefleyen Trump’ın gerilimi tırmandırma taktiği demek daha doğru. Çünkü S-400 alımından vazgeçmesi için Türkiye’ye F-35’leri vermeme, projeden dışlama ya da ekonomik yaptırım gibi baskı, tehdit ve şantaj yapan ABD, aynısını Doğu Akdeniz’de de uygulama peşinde. Bu bağlamda da Türkiye’yi zora sokmak adına Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni kilit stratejik ortak, İsrail’i esas stratejik ortak ve Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’in istikrarı için kilit ülke olarak gördüğünü söylüyor. Dahası, ABD’nin kurguladığı ve desteklediği bu cepheye Fransa ve Mısır da dahil olmuş durumda. Yani ABD, Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’yi dışlamak, yalnızlaştırmak ve yasal haklarını gasp etmek istiyor... Dolayısıyla da Doğu Akdeniz artık Türkiye açısından birinci ve öncelikli tehdit durumuna geliyor, geldi. O nedenle de Akdeniz’de misilleme sondaj çalışmalarının yanı sıra acilen daha başka adımlar da atılması gerekiyor. Özellikle de ABD’nin Türkiye’ye karşı oluşturduğu bu cepheyle gerginliği daha da artırıcı hamleler yapacağı dikkate
Her iki ittifak adayının da seçim stratejileri öncelikle kendi tabanını konsolide etmek, kırgın-küskünleri sandığa taşımaktı. O nedenle de daha çok hemşehri odaklı bire bir markaj taktiğine kurgulu bir kampanya yürüttüler. Bu bağlamda da son dönemde İstanbul’un cadde ve sokaklarında yoğun bir siyasetçi trafiği yaşandı. Ekranlarda ise daha çok önceki seçimin sonuçlarına odaklı, karşılıklı iddialar içeren tartışmalar vardı. Dolayısıyla da yerelden ziyade genel seçim havasında oldukça hararetli farklı bir kampanya sürecinin ardından 23 Haziran’ı geride bıraktık. Hem de tam anlamıyla bir demokrasi dersiyle. Çünkü aylardır tatilden dönerler mi dönecekler mi diye tartışma malzemesi yapılan ve buna dönük olarak da farklı öngörülerle gündeme gelen vatandaşlar dün sabahtan itibaren sandık başlarına koştu ve noktayı koydu. Yani insanlar işini gücünü, tatillerini bırakıp ama organizasyonlu ama organizasyonsuz kendi imkânlarıyla oyunu verebilmek adına İstanbul’a döndü ve demokrasiye olan inancını, bağlılığını gösterdi. Bu hem geçmişte, son olarak da 15 Temmuz’daki darbeler ve girişimleri gibi antidemokratik davranışları ortadan kaldırma anlamında hem de zaman zaman Türkiye’ye demokrasi ahkâmı
Gelecekten daha çok geride kalan seçime odaklı şaibe, çalıntı oy tartışmalarıyla kafa karışıklığı yaratan ve kutuplaşmayı körükleyen bir kampanya süreci yaşadık. Kampanyanın son günlerinde gerçekleşen siyaset derbisiyle umutlanır gibi olduk ama o da tarafsızlık konusundaki karşılıklı iddialarla boş çıktı. Ve sadece uzun zamandan sonra ilk olması açısından kayda geçti. Yani yine bildik iki kutuplu, gergin ve projelerin değil, siyasetin ön planda olduğu bir havada sandığa gidiyoruz. Dolayısıyla da sandığın İstanbul’da olduğu ama rüzgarın Anadolu’dan estiği bu kritik seçimin dinamiklerini anımsamakta, anımsatmakta yarar var. Özellikle de sandığın sesinden sonra ne söylesen boş olduğunu... Evet bir 31 Mart seçimi örneğini yaşadık ama o şaibe iddiaları ve itirazlarıyla oldukça sıra dışı bir vakaydı. Bu bağlamda da böyle bir olasılık oldukça zayıf. Çünkü yaşanan bu kötü örnekten ders çıkaran her iki taraf da bu gibi olasılıklara karşı tam anlamıyla teyakkuza geçmiş durumda... Hem de iktidar ve muhalefet açısından çok ciddi bir hukukçu yığınağıyla. Yani sandıklar tam anlamıyla gözaltında...
O nedenle de, bu seçim döneminde her iki adayın ve parti liderlerinin birleştiği tek ortak nokta
ABD yönetimi, Türkiye’yi Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini almaktan vazgeçirmek için dört bir koldan tehdit ve şantaja devam ediyor. Hem de bunun nafile bir çaba olduğunu bile bile. Çünkü Türkiye bu konudaki kararlılığını en yüksek yerden çok net defalarca ortaya koydu, koyuyor. Tabii ABD’ye tepkisini de... Dolayısıyla, ABD’nin F-35’leri vermem tehdidi ya da ara sıra Türkiye-ABD müttefikliğinin önemine değinen yutturmaca sözleri Nasrettin Hoca’nın ya tutarsa mantığıyla göle maya çalması gibi bir durum. Zira böyle bir karardan vazgeçmek her şeyden önce Türkiye açısından ciddi bir devlet olduğu algısını sıkıntıya sokabilir. Dahası, evet ABD’nin F-35’leri vermem şantajı ve askeri-ekonomik yaptırım tehditleri son derece de önemli ama aynısı Rusya cenahından gelebilecek hamleler için de geçerli. Hatta mevcut konjonktüre göre daha da kritik olumsuzluklar yaratabilir. Nasılını bir önceki yazımızda da ABD boyutu ve Türkiye’nin buna karşı atabileceği adımlar açısından değerlendiren eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin anlatıyor:
“Türkiye S-400’ü almadığı zaman otomatik olarak İdlib’deki bütün dengeler çözülecek. Türkiye İdlib’de bu kadar rahat
Türkiye’yi Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini almaktan vazgeçirmek için baskısını artıran ABD şimdi de Almanya ve Fransa’yı devreye soktu. Onlar da Türkiye’nin kararını NATO’daki konumu çerçevesinde bir kez daha gözden geçirmesine yönelik çıkışlar yaptı, yapıyor. Tabii özellikle de ABD’nin yaptırım tehditlerini anımsatarak ve NATO’nun çıkarları bahanesini kullanarak… Yani doğrudan ABD’nin sesi olarak. Tüm bunlara karşı Türkiye de bağımsız bir ülke olarak verdiği kararın arkasında duracağını her konuda olduğu gibi çok net ortaya koydu, koyuyor. Dahası olası yaptırım tehditlerine karşı sessiz kalmayacağını da duyurdu. Hem de en yüksek perdeden... Ve bunların sadece sözde kalmayacağı vurgusuyla... Dolayısıyla da hem içerde hem de dışa dönük olarak siyasi- diplomatik gelişmeler anlamında oldukça sıcak bir haftaya daha giriyoruz. Bir yanda sandığa dönük son düzlükteki hararetli atmosfer, diğer yanda ABD’nin küstah S-400 mektubuna karşı verilecek yanıt beklentisi... Bu noktada özellikle dışa dönük gelişmeler açısından akla gelen soru da şu:
ABD’nin olası yaptırım uygulamalarına karşı Türkiye’nin hamleleri ya da adımları ne olabilir?
Soruya eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi