İstanbul Moda Haftası her yıl kendini aşıyor. Modacılarımızın yeni koleksiyonlarını görme imkanı bulduğumuz hafta, aynı zamanda cemiyet hayatının önde gelen isimlerini de buluşturdu
Nişantaşı-Etiler eşrafı son üç gündür Karaköy Antrepo 3’te boy gösteriyor. İstanbul Moda Haftası’nın çekim alanına girdiler zira. Bugün ve bu akşam gerçekleştirilecek etkinlikler ve defilelerle sona erecek moda haftası, bu yıl çok görkemli geçti. Ben de hafta kapsamında çarşamba akşamı düzenlenen Dilek Hanif’in 2013 ilkbahar/yaz hazır giyim defilesini izledim. İş, cemiyet ve sanat dünyasının buluştuğu defile, tek kelimeyle yıkılıyordu!
Podyumda danteller ve şifonlar içindeki mankenler, adeta aşkın yürüyen haliydi. Öğrendim ki Dilek Hanif, bu kadınsı çizgileri yaratırken 1800’lü yıllarda yaşayan ve resimlerinde kadınları betimleyen ressam Mary Cassat’tan ilham almış. Somon, vanilya, su yeşili, beyaz ve uçuk pembe renkleri kullanan Dilek Hanif, koleksiyonunu, “Romantizmin en güçlü izlerini taşıyor” diye tanımlıyor.
Dilek Hanif defilesine giderken kullandığım Levent-Karaköy güzergahında trafik çığırından çıkmıştı.
Alex damga vurdu
Anadolu’nun gizli cennetlerini keşfetmek artık çok kolay. Türkiye’yi karış karış gezen bir ekip www.Turkiyekoyleri.com sitesini hazırladı. Köylerin tarihi ve doğal güzelliklerinden beşeri ve ekonomik durumuna kadar her türlü bilgiyi veren site tam bir rehber
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in hafta içinde açıklanan ‘Türkiye Değerler Atlası 2012’ çalışmasında Türk toplumunun dünyanın en dindar toplumları arasında yer aldığı ortaya çıktı. Buna göre toplumun yüzde 85’i kendisini dindar olarak tanımlıyor. 64 kente dağılmış 2 bin 205 denekle görüşülerek gerçekleştirilen araştırmaya göre, Türkiye, insanların birbirine en az güvenebildikleri ülkelerden biri çıktı. ”Genel olarak insanlara güvenilebilir’’ diyenlerin oranı Türkiye genelinde yüzde 12 seviyesinde.
Araştırmaya göre, “Evlilik modası geçmiş bir kurumdur’’ görüşüne katılanların oranıysa sadece yüzde 6. Oranın Fransa’da yüzde 35 olduğunu hatırlatayım.
Kendimizi tanımaya dönük çabalar, çalışmalar önemli. Son dönemde akademik çalışmaların yanı sıra bunu kendine iş edinen insanları da görmeye başladık. İki genç kafadarın kurduğu www.Turkiyekoyleri.com bunlardan biri. Site adına çalışan Berrin
Cemiyet hayatının önde gelen isimleriyle halay çektik. Mardin’in ‘havası’, türkülerin tınısı bizi ‘unutturulmaya çalışılan’ cennete geri götürdü
Geçen hafta Mardin’deydim. Medeniyetler şehri. Fransa’nın ünlü fotoğraf sanatçılarından Thierry Bouet’le sokakları gezdik bir ara. “Hayatımda böyle bir şehir görmedim” diyordu. Ama asıl sürprizi daha görmemiştik o saatlerde. Mardinli sivil toplum kuruluşçulardan Aysel Tumba, bize çok doğal bir gezi rotası hazırlamıştı. Biz dediğim Ayşegül Dinçkök’ün sergi açılışı için Mardin’e giden Yonca Ebuzziya, Sevinç Atay, Betül Tahincioğlu, Işık Sadık Ahmet, Monik İpekel, Neval Güler, Sıla Öztürk Oran, Emine Erdem, Suna Özkanca ve bir grup kadın.
Ebru Baybara Demir adında Mardinli bir kadın girişimci, Ermeni Mimar Lole tarafından yapılan Cercis Murat Konağı’nı restoran olarak yeniden kazandırmış kentin sosyal hayatına. Yöresel akşam yemeğini burada yedik. O saate kadar ne dersek diyelim ben dahil Mardin’e gelmiş kadınlar biraz Angelina Jolie havasındaydık. “O da güzel, bu da güzel, bu çok otantik.” Çocukların başını okşadık, halı dokuyan kadınlarla sohbet ettik.
Halkanın cenneti
Cercis’deki sıra gecesiyse sosyal statümüz, ekonomik
İş dünyasında son trend Gökçeada... Yapılaşma izni olmayan adada arazi alanlara Ahu Aysal ve Ali Ağaoğlu’ndan sonra Mustafa Erdoğan da eklendi
Girişimci olmak başka bir şey... Girişimcilerin diğer insanlardan daha farklı bir düşünce sistemi var. Hepimizin yaptığı sıradan şeyleri yaparken, bir yeri gezerken, bir yemeğin tadına bakarken, bir çiçeği koklarken bile akıllarının bir yerinde hep girişim fikri oluyor. Lüks turizmin patroniçesi Ahu Aysal, Gökçeada’ya uçak olduğunu duyunca, “Gideyim orayı da gezeyim bu yaz” demiş. Malum Papua Yeni Gine, Alaska, Sibirya Ekspresi, Kenya, gezer kendisi sürekli... Yakında da uzayı görecek. Aysal, “Bayıldım adaya. Hemen müdürleri çağırdım. ‘Atlayın gelin’ dedim. Beğendiğim adanın güneyindeki koyda da satılık arazi çıkmasın mı, hemen aldım” diyor. Ahu Aysal’la Milliyet için yaptığım röportajda neler öğrenmedim ki... Meğer Ali Ağaoğlu da adadan 500 dönüm yer almış. Ali Bey, biz sizi Diyarbakır’da sanıyorduk!
Mustafa Erdoğan turizme giriyor
Bildiğiniz gibi Gökçeada askeri bölge sayıldığından yapılaşma izni yok. Ancak zamanın gerçekleri içinde imar izni bir gün çıkacaktır. Zaten Ahu Aysal da, “Çok sevdim aldım. Ben yapamazsam
Bu başlığın altında bir mecaz aramayın. Bildiğiniz bomba! Meğer Hande Ataizi’nin düğününde bomba ihbarı yapılmış ve de güvenlik güçleri sivil kıyafetle her yeri aramış
Hande Ataizi’yle, Amerikalı finansçı sevgilisi Benjamin Harvey muradına erdi. Sabahlara kadar dans eden Ataizi, o gece kelimenin tam anlamıyla ‘Uyuyan Güzel’di. Hani biri son anda Benjamin’i ayartıp kaçırsa haberi olmayacaktı. Düğününde etrafta gezen jandarmadan olmadığı gibi...
Öğrendim ki, tam da Hande’nin nikahı kıyılırken Şile’deki Lavanda Otel’e bomba ihbarı yapılmış: “Otelinizde, iki siyah poşet içinde bomba var.”
Artık kim yaptıysa. Hande’nin Benjamin’le evlenmesini istemeyen gizli bir hayranı, fanları, ona sinir olan bir tanıdığı. Kim bilir artık. Sonuçta jandarma kapıya dayanmış: “Bomba ihbarı var, arama yapacağız.” Otelin sahibi ve muhteşem düğünü organize eden Aslı Kuseyrioğlu bir paniğe yol açmamak, durumu Hande’ye ve konuklara yansıtmamak için seferber olmuş.
Jandarma, “Bomba ihbarı var, geri çekilin” diye otele girse içeride yaşanacak panik tek başına bomba etkisi yaratabilirdi. Jandarma ve polis de durumun farkında. Bu nedenle jandarma dışarıyı ararken, otelde sivil polisler kimsenin ruhu
Kimin ne kadar ‘VIP’ olduğunu belirleyen kriterlere bir yenisi daha eklendi: Tarkan ya da Sezen konserinde oturduğu sıra! Cemiyet hayatından simalar, sanatçıların saf tuttuğu ön sıralarda ‘yer kapma’ yarışında
İstanbul konserlerinde yeni bir protokol oluşuyor. Tarkan konserinde önde oturmak... Tabii Sezen Aksu’da da... Tarkan ve Sezen, cemiyet ve dizi dünyasını adeta Harbiye’ye topluyor. Hafta içinde Kıvanç Tatlıtuğ’un Harbiye Açıkhava’yı inlettiği konserde (üstte) topluca bir İstanbul dizisi izlemiş gibi olduk. Belçim-Yılmaz Erdoğan çifti de hemen yanlarında oturunca...
İnsan bu manzarayla karşılaşınca “Hepimiz kardeşiz” diyor! Hepimiz Tarkan dinler, ritmik parçalarda aynı dansları eder, Sezen Aksu’yla hüzünleniriz...
Sezen oynak istiyor
Ama kazın ayağı öyle değil. Konserlerde yeni bir protokol oluşuyor. Tarkan konserinde protokolün ön sırasında oturmak ‘Very Important Person’ anlamına da geliyor. Hal böyle olunca, İstanbul elitleri, “Tarkan konserine biletin var mı?” diye sormuyor birbirine, “Protokolden yer bulabilir misin bana?” diyor! Sezen Aksu kendisini arayanlara, “Oynayacak mısınız ama!” diye takılıyormuş.
Bilenler bilir. Cemiyet hayatında hayat zordur.
Hemen her konuda olduğu gibi sanat alanında da dünya başkenti New York’ta Ardan Özmenoğlu’nun ilk solo sergisinin hazırlıklarına tanıklık ettim. Heyecan vericiydi!
ABD sanat piyasasının ne kadar güçlü olduğunu sadece New York’ta 600’den fazla galerinin bulunmasından, müzelerindeki dünyaca ünlü koleksiyonlardan, sanatçılardan ve fuarlardan anlıyorsunuz. Eğer sanatçı olarak New York’taysanız, başarılısınız. Çünkü dünya her şeyde olduğu gibi sanatta da New York’u takip ediyor. Bu hafta sessiz sedasız bunu başarmış genç bir Türk sanatçısından bahsedeceğim size... Ardan Özmenoğlu’ndan...
Ardan Özmenoğlu’yla galeriler bölgesi Chelsea’de buluştuk. Yakında açacağı kişisel sergiye hazırlanıyordu. Chelsea bölgesindeki galerilerin çoğu yaz nedeniyle kapalı olmasına karşın açık olanları gezmek iki günümü aldı. Büyük ve ciddi bir rekabet var. New York’ta sergi açabilmek için sanatçı olarak özgün ve orijinal eserler üretmelisiniz. Kimsenin kaşı-gözü hatırına sergi açtırmıyorlar. Chelsea’yi bu kadar detaylı gezmek, Bertrand Delacroix Galeri’de sergi açmaya hazırlanan Ardan Özmenoğlu’nun neyi başardığını anlamama da yardımcı oldu.
Üç yıl izlemiş
Galerinin sahibi Bertrand
Fırsatlar ülkesi Amerika’da Türk girişimcileri göz dolduran işler yapıyor. Amerika’da hem Türk markalarının yıldızı parlıyor hem de Türk işadamları bu ülkede aldıkları şirketler sayesinde her geçen gün pazarda söz sahibi oluyorlar
Geçen hafta Manhattan’daydım. Hava sıcak ama ortam şahaneydi. New York'a her gidişimde yeni yerler keşfediyorum. Bu yılki keşfim Williamsburg bölgesi oldu. Ama beni bu kez ABD’de marka haline gelmiş Türklerin başarısı çok etkiledi. Manhattan'a iner inmez daha dakika bir gol bir msnbc kanalında Amerika’da gıda işinde marka olmayı başarmış Chobani yoğurtlarının sahibi Hamdi Ulukaya’nın söyleşisine denk geldim. Yüzde 20 pazar payıyla ABD'nin en büyük yoğurt üreticisi haline gelmiş. Upper East Side bölgesinde konumlanan The Marmara grubu, lüks otel kategorisinde almış başını gidiyor.
The Marmara Manhattan Oteli’ne girdiğinizde acaba boş suit var mı diye düşünmenize gerek yok. Çünkü zaten bütün odalar birer suit. Manhattan adasında dünya çapındaki bütün lüks otellerin birer halkası var ama The Marmara’da Türk misafirperverliği çalışanların yüzlerinde içten birer gülümseme olarak hissediliyor.
Ünlü 5. Cadde ve Central Park'a yürüme mesafesindeki