Cemiyet hayatının önde gelen isimleriyle halay çektik. Mardin’in ‘havası’, türkülerin tınısı bizi ‘unutturulmaya çalışılan’ cennete geri götürdü
Geçen hafta Mardin’deydim. Medeniyetler şehri. Fransa’nın ünlü fotoğraf sanatçılarından Thierry Bouet’le sokakları gezdik bir ara. “Hayatımda böyle bir şehir görmedim” diyordu. Ama asıl sürprizi daha görmemiştik o saatlerde. Mardinli sivil toplum kuruluşçulardan Aysel Tumba, bize çok doğal bir gezi rotası hazırlamıştı. Biz dediğim Ayşegül Dinçkök’ün sergi açılışı için Mardin’e giden Yonca Ebuzziya, Sevinç Atay, Betül Tahincioğlu, Işık Sadık Ahmet, Monik İpekel, Neval Güler, Sıla Öztürk Oran, Emine Erdem, Suna Özkanca ve bir grup kadın.
Ebru Baybara Demir adında Mardinli bir kadın girişimci, Ermeni Mimar Lole tarafından yapılan Cercis Murat Konağı’nı restoran olarak yeniden kazandırmış kentin sosyal hayatına. Yöresel akşam yemeğini burada yedik. O saate kadar ne dersek diyelim ben dahil Mardin’e gelmiş kadınlar biraz Angelina Jolie havasındaydık. “O da güzel, bu da güzel, bu çok otantik.” Çocukların başını okşadık, halı dokuyan kadınlarla sohbet ettik.
Halkanın cenneti
Cercis’deki sıra gecesiyse sosyal statümüz, ekonomik imkanlarımız, eğitim durumumuz ne olursa olsun köklerimizin aynı topraktan beslendiğini anlamamızı sağladı. İstanbul’dan uçağa binerken biri gelip, “Sizin grubunuz bu akşam sıra gecesinde halay çekecek, türkülere eşlik edecek” dese asla inanmazdım. Mahalli sanatçılardan oluşan Semir Ortaç grubunun yaptığı ‘büyü’, içimizdeki kolektif bilinci harekete geçirdi. Hiç, kara üzüm habbesi eşliğinde halay çekerken zihninizde Milan Kundera’nın satırlarının yankılandığını hissetiniz mi? “Bir halka olup dans etmek sihirlidir: Çember bize hafızanın derinliklerinden, çok uzaklardan, belki de çocukluğumuzdan bir şeyler getirir. Çember gördüğünüz güzel düşse, cennetse, çemberden atılmak cehennemdir, düşüştür. Bir gezegenden kopmuş meteor parçası gibi ilelebet düşer, sonsuz boşlukta savrulur durursunuz.”
Hepimiz bu kadar ‘bir’ken, halkanın cennetinde olmak varken ayrılık söyleminin bizi cehenneme nasıl sürüklediğini görmemek mümkün mü? TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in, İspanya’daki ‘Sessiz Yürüyüş’ün benzeriyle teröre karşı durmamız gerektiğini önerdikten hemen sonra “Ama biz sessiz olabilir miyiz?” çekincesini dile getirmesi geliyor aklıma. Sessiz yürümeyelim o zaman! Yürümeyelim! Halay çekelim hep birlikte. Milyonların katıldığı bir halayla dur diyelim teröre, ayrılığa.
Rahmi Koç farkını gösterdi
Eminim ki o gün Mardin’e gelen Rahmi Koç, Hüsamettin Kavi ve Ömer Dinçkök gibi işadamları geceye katılsa onları da halayda görecektik. Bu arada Rahmi Koç’la ilgili bir detayı yazmadan geçemeyeceğim. Altın sarısı renginin hakim olduğu Mardin adeta bir müze kent. Biz kadın davetliler eserlerden bazılarını iki günde zorlanarak gezebildik. Rahmi Koç’sa Mardin turunu resmi temaslarının ardından bir anda başlatıverdi. Azize Taylan’ın da olduğu grupla esnaf ziyaretleri yaptı. Deyrulzafaran Manastırı’nı gezdikten sonra, Kasımiye Medresesi’ne gitti. Sabancı Müzesi’ne dahi vakit ayırdı. Sergi açılışına kadar bir dakikalık zamanı bile boşa harcamayan Rahmi Bey, Mardin’i çok gelişmiş bulduğunu söyledi.
Suadiye’ye ‘kına trendİnİ’ taşıdım
Cercis Konağı’daki sıra gecesini temsili kına gecesi eğlencesi izledi. Ve biz geceyi ellerimize yakılan kınalarla tamamladık. Hafta içinde Haremlique’in Suadiye mağazasının açılışında başta Banu Yentür, Selma Ergeç ve Serra Tokar olmak üzere iki avucumda kına gören herkes, “Yeni trend bu mu?” diye sordu. Çaktırmadım. Bakalım trend yayılacak mı! Haremlique’in yeni mağazasında geleneksel motiflerin çağdaş çizgileriyle hazırlanmış kaftanlarına hayranlıkla bakan karizmatik bir adam dikkatimi çekti. Başrolünü Sharon Stone’un oynadığı ‘Temel İçgüdü’ filminin yapımcısı Mario Kassar. Dünya mı küçüldü, İstanbul mu büyüdü, karar vermek zor.