Fırsatlar ülkesi Amerika’da Türk girişimcileri göz dolduran işler yapıyor. Amerika’da hem Türk markalarının yıldızı parlıyor hem de Türk işadamları bu ülkede aldıkları şirketler sayesinde her geçen gün pazarda söz sahibi oluyorlar
Geçen hafta Manhattan’daydım. Hava sıcak ama ortam şahaneydi. New York'a her gidişimde yeni yerler keşfediyorum. Bu yılki keşfim Williamsburg bölgesi oldu. Ama beni bu kez ABD’de marka haline gelmiş Türklerin başarısı çok etkiledi. Manhattan'a iner inmez daha dakika bir gol bir msnbc kanalında Amerika’da gıda işinde marka olmayı başarmış Chobani yoğurtlarının sahibi Hamdi Ulukaya’nın söyleşisine denk geldim. Yüzde 20 pazar payıyla ABD'nin en büyük yoğurt üreticisi haline gelmiş. Upper East Side bölgesinde konumlanan The Marmara grubu, lüks otel kategorisinde almış başını gidiyor.
The Marmara Manhattan Oteli’ne girdiğinizde acaba boş suit var mı diye düşünmenize gerek yok. Çünkü zaten bütün odalar birer suit. Manhattan adasında dünya çapındaki bütün lüks otellerin birer halkası var ama The Marmara’da Türk misafirperverliği çalışanların yüzlerinde içten birer gülümseme olarak hissediliyor.
Ünlü 5. Cadde ve Central Park'a yürüme mesafesindeki otel, New York'un en çok tercih edilen mekanları arasında. Otel sürekli full kapasite çalışıyor. Amerika gibi bir ülkede otelinin başarısı Kağan Gürsel'i cesaretlendirmiş. Yeni otel projesi başlatılmış bile.
Türkiye’den 8 bin kilometre uzakta yabancı lüks otel zincirleriyle yarışan bir Türk markası görmek insanı gururlandırıyor.
59. Cadde'de yer alan Godiva’yı da görünce NY’de ilk günlerde mutlaka hissedilen yabancılık duygum tamamen gitti. Chelsea'de ise Emre Kurttepeli’nin C24’ü karşıladı beni. Galeri şimdiden ABD sanat piyasasında kendine yer edinmiş durumda.
"İşte bu" dedim kendi kendime bu. Yurtdışında marka olmayı başarmak... Bu arada ABD ekonomisi kendini hâlâ toparlayabilmiş değil. Yüzde 8’lerde dolaşan işsizlik rakamları Obama’yı zorluyor. Mitt Romney, Obama karşısında yürüttüğü kampanyada bir türlü canlandıramadığı ekonomiyi dayanak noktası yapıyor. ABD’de icradan hâlâ uygun fırsatlı markalar, şirketler almak mümkün.
Manhattan’ı bırak Williamsburg’a bak
Bu kadar ekonomi yeter... NY’ye üç yıl önce gittiğimde bir zamanlar kesimhane olarak kullanılan Meatpacking bölgesinin nasıl geliştiğine şahitlik etmiştim. Bu seferki keşfim Williamsburg bölgesi oldu. Sanat burada üretiliyor artık. Sanatçıların stüdyoları burada. Manhattan'dan L treniyle sadece 1 durakla Brooklyn'e bağlandığınız nokta. Bedford Avenue. Kafelerinde yer bulunamıyor. Çok genç, dinamik ve neşeli bir ortam karşılıyor sizi. Son üç yılda müthiş parlamış. Gençler akşamları Lower East Side, Greenwich veya Soho kadar artık buraya da akıyor. Nefis yemekler yiyip, vintage elbiseler alıp, sanatçılarla tanışıp beraber kahve içebileceğiniz mekânlarla dolu.
Barbie tahtını ipad’e kaptırdı
Teknoloji merakım olmasa da 59. Cadde üzerinde yer alan Apple Store’a da uğradım yine. 10 dakika sıra bekledim mağazaya girmek için. İçeride 70, 80 yaşındaki babaanneler iPad öğrenmeye çalışıyordu. Yanlarında torunlarıyla. iPad 2 kucağında oyuncağı. Yeni Barbie: iPad... Apple Store gezisinden sonra kendimi galeriler bölgesi Chelsea’e attım. Bildiğim kadarıyla Amerikalı bir galeri tarafından solo sergi açmak için davet edilmiş tek Türk sanatçı olan Ardan Özmenoğlu’nu ziyarete. Söz sanata gelmişken ‘Ghosts in the Machine’ sergisi için gittiğim New Museum'da Leyla Alaton'un adını hemen girişte yer alan panoda leadership'ler arasında gördüm. Moma’da da Burhan Doğançay’ın kitabı satılıyordu. Her yıl 4.5 milyon kişinin ziyaret ettiği Metropolitan Müzesi’nde Koç Ailesi’nin adını taşıyan galerideki eşsiz islami eserler ise görülmeye değerdi.