Bugün ne yazılabilir ki! Zulmün ve cehaletin karşısında, aklı, barışı ve cesareti temsil eden çağdaş bir önderi, Türkan Saylan’ı kaybettik.
ÇYDD ile düzenlediğimiz “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasında birlikte yol aldığımız Saylan’ın bize bıraktığı anılar geçiyor gözümün önünden.
Anadolu’nun birçok yerinde açılan kız yurtları için düzenlenen törenlerde, öğrencilere hiç de alışık olmadıkları mesajları veriyordu:
“Sizi zorla evlendirmelerine izin vermeyin!”
“Kendi kararlarınızı kendiniz verin.”
“Merak edin, soru sorun, araştırın.”
“Çok çalışın, eğitiminizi tamamlayın.”
Bakü
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Bakü’ye ayağını bastığı saatlerde, Türk kamuoyunun son günlerde Aliyev ailesinden sonra belki de en çok tanıdığı Azerbaycanlı olan milletvekili Ganire Paşeyeva yanımıza geliyor.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’la aynı uçaktan inen gazetecilerin yazdığı, Ermenistan sınır kapısının açılmasına ilişkin belirlendiği iddia edilen “yol haritası” haberlerine tepki gösteriyor.
Bir ay sonra mektup
Paşeyeva, geçtiğimiz hafta Türkiye’de olduğu süre içinde çıktığı birden fazla TV kanalında yaptığı açıklamaları hedef alan Erdoğan’ın, “Fitne-fesat sokuyorlar” sözlerine çok alınmış. Paşeyeva’nın noktasız, virgülsüz sürdürdüğü konuşmasında öfke dozu yükseliyor:
“Azerbaycan’da fitne-fesat çok kötü bir kelimedir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Brüksel’de söylediklerine yanıt verilseydi. Aliyev ‘Sadece cevap istiyoruz: Karabağ yol haritasında yer alıyor mu?’ diye sordu. Biz bu
Bakü
Azeri İttifak Grubu Başkanı Doç. Dr. Tenzile Rüstemhanlı, 26 yıldır ülkenin Ekonomi Bakan Yardımcısı. Sovyetler Birliği döneminden bugüne kadar siyaset kariyerini sürdüren Rüstemhanlı’yı “Türkiye sevdalısı” olarak betimlemek yeterli.
Rüstemhanlı, Azerbaycan’ın Türkiye’ye dönük yaşamasının açıklanabilir bir tarihi süreci olduğunu söylüyor:
“Azerbaycan’a 1918 yılında Osmanlı Kafkas Ordusu girmeseydi böyle bir ülkeden bugün söz edebilir miydik?
Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’e kızlarının altınlarını gönderen bir Azerbaycan’ın, Çanakkale’de yatan şehitleri de aynı “sevdanın” peşinden gitmemiş miydi?”
Ne var ki biz bugün insan hakları ve demokrasi ekseninde buluşacak bir söylemin peşine düşüyoruz.
Oysa Azerbaycan’ın, Ermenistan işgali altındaki “Dağlık Karabağ” yarası kanamaya devam ediyor. Çok taze. Henüz Ermenistan’ın 40 bin ölü, 1 milyon göçmene neden olan Dağlık Karabağ
Bakü
Başbakan Tayyip Erdoğan’dan iki gün önce davranıp Bakü’ye vardığımızda, Türkiye’nin Ermenistan sınır kapısının açılmasına yönelik, kamuoyuna yansıyan “yol haritasının” üzerinden geçelim istedik.
Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri, sıkı bir testten geçiyor. Ağustos ayından beri tırmanan kritik süreçte, tırnağını Bakü’ye geçirmiş Rusya ve İran’ın beklentilerinin aksine Ankara-Bakü hattında küskünlük görünmüyor. Ancak 2003’den beri yaşanan endişeler kırgınlığa yol açmış. Erdoğan’ı umutla bekleyen Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de “Yukarı Karabağ” yol haritası da belirmeye başlanmış.
Bakü’nün yol haritası
Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı STK’lardan sorumlu Devlet Desteği Konseyi Başkanı ve milletvekili Azay Guliyev’e “Yukarı Karabağ sorununun çözümüne ne kadar yakınsınız, bir yol haritanız var mı?” diye soruyorum.
Aldığımız yanıt belirgin çizgilerle şöyle:
Ermenistan, Birleşmiş Milletler’in
Tam 6 yıldır mahallenin orta yerinde bir tünel inşaatı enkazı dururken, yanı başında Üsküdar Belediyesi’nin büyük bir gayretkeşlikle sokak taşları döşemesini, bir yazı dizisine konu olacak kadar “vahim ” bulmayabilirdim.
Ancak ortadaki çelişki, vatandaş ile AKP’nin has evlatları arasındaki kalın çizgiyi işaret ediyor.
Dünkü yazımda “Beylerbeyi-Küçüksu Atık Su Tünel İnşaatı”nın mahalleyi ne hale getirdiğini yazmıştım, kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum.
İhale süreci nasıl işledi?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizayon İdaresi) tarafından 01.10.2002’de, kapalı zarf usulü, Beylerbeyi-Küçüksu atık su tünel inşaatı ihalesi yapıldı.
İhaleyi 10 milyon 999 bin TL bedelle Atılım İnşaat ve Ata Yapı konsorsiyumu aldı.
Bundan yaklaşık 6 yıl önce Boğaziçi’nin yüzünü Rumelihisarı’na verdiği sırtlarında güzel mi güzel minik bir çocuk parkı vardı.
İçinde ağaçlar yeşerirdi.
Mahallenin tek ortak yeşil alanıydı; kadınlar günlük sohbetlerini burada yapar, çocuklar ise neşeli çığlıklar atarak salıncaklarda sallanırlardı.
Bir gün, mahallenin çocuk parkına resmi kılıklı adamlar geldiler. Ağızları iyi laf yapıyordu.
Etraflarına toplanan üç beş meraklı semt sakinine, “Küçüksu ön arıtma tesisine ulaşacak. Denize arıtılmış su verilecek. Küçüksu Kasrı’nın yanında bir plajınız olacak, 30 ay kadar sabredin. Şimdi ağaçlarınızı keseceğiz ama inşaat bitince çukurun üzerini kapatıp, yeşillendireceğiz” deyip gittiler.
Mahalleli, semtin zenginlerini ikna edemedikleri için bir başka noktada açılamayan tünel inşaatını sessizce kabullendiler.
Küçüksu Plajı hasta etti
Birçok açıdan ilginç bir gündü. Türkiye’nin hem eğitim hem de gelir düzeyi en yüksek ailelerinden Bezmenler, Feriye Lokantası’ndaki “doğum gününde”, 19. yy son çeyreğinde Selanik’te başlayıp Manchester’a uzanan bir tarihi anıyorlardı.
Geniş aile, Mensucat Santral’ın ikinci kuşak sahibi Fuat Bezmen’in 100’üncü yaş gününü kutluyordu.
Aklımızda son yıllar kalmış. Fuat Bezmen’in bu doğum gününde bile affetmediği oğlu Halil Bezmen’in “klor yolsuzluğu” ile anar olduk aileyi. Halil Bezmen kendini, kamuoyu vicdanında “haksız servet” edinen zengin bir züppe olarak resmediyor, adeta ailenin asırlık tarihinin üzerine çizik atıyordu.
Feriye’de bellekler tazelendi. Fuat Bezmen’in yaklaşık 10 yıl sekreterliğini yapan Emel Say ile izledim olan biteni.
Geçtiğimiz günlerde Cemal Reşit Rey’de “Fazıl Say ve Arkadaşları” konserinde söylediği Fransızca ve İngilizce şarkıyla sanatseverlere yeniden yüzünü gösteren, Fazıl
En başta şunu belirtmeliyim ki; ekonomik krizin bir sonucu olarak artan kamu yatırımları gereksinimini hükümetin gözüne sokmaya çalışan Türkiye Müteahhitler Birliği’nin (TMB), ekonomi yönetiminin eline verdiği liste azalmıyor, artıyor!
Pazartesi akşamı Ankara’da yapılan “Gündem 2009“ konulu akşam yemeğinde ayrıntıları dinledik.
TMB konuk konuşmacı olarak, eli kulağında olan “kabine revizyonunu“ beklemeden, Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Nazım Ekren’i davet etmişti.
TMB Başkanı Erdal Eren, Ekren’e, ilgili bakanlar ve bürokratlarla yaptıkları 2008 mesaisinin ve içeriğinin bir dökümünü veriyordu.
Bir tür “ne istedik“, “ne aldık“ toplantısı...
Ekren’in verdiği rakamlar arasında şu karşılaştırmayı yapmak istiyorum:
Hükümet 2009 yılı için, “sosyal koruma yardımları“ başlığı altında 82 milyar TL, ekonomik krizle daha da önemli hale gelen GAP, KOP ve DAP gibi bölgesel yatırım projelerine ise 2013 yılına kadar 12-13 milyar TL kaynak ayırıyor.