TÜSİAD’ın önceki gün yapılan YİK toplantısının basına kapalı bölümünde eleştiri konusu olan ‘etkinlik’ ve ‘tavır alamama’ meseleleri, Başkanlar Konseyi’nin gündemine geliyor
TÜSİAD üyelerinin sorgulayan ve talep eden sesi, derneğin Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısının yapıldığı Sabancı Center’ın dört duvarının arasında kalmadı; “TÜSİAD’da atışma” başlığımızla kamuoyuna ulaştı.
TÜSİAD üyeleri, YİK toplantısının yapıldığı 1 Ekim gününe kadar, Doğan Grubu’na kesilen 3.7 milyar TL’lik vergi cezası ile 4.8 milyar TL’lik teminat talebi konusunda durumdan vazife çıkarmak ile çıkarmamak arasında uzunca bir süre gidip gelmişti.
Çok sayıda katılımın olduğu YİK toplantısında 30 kadar üye söz aldı. Bugüne kadar yapılan YİK toplantıları arasında bu sayı rekor da sayılabilirdi.
Dün basına kapalı toplantıda geçen diyalogların bu sütunlara yansıması, “TÜSİAD Başkanlar Konseyi”nden kimi üyeler arasında yoğun bir telefon trafiği yaşanmasına yol açtı.
Sonunda “Başkanlar Konseyi” üyelerinin önümüzdeki günlerde bir araya gelmesi söz konusu oldu.
Kasım ayında yapılması planlanan “TÜSİAD Başkanlar Konseyi” toplantısı TÜSİAD kurucu başkanlarından Feyyaz Berker’in ABD seyahati göz önüne
Yüksek İstişare Konseyi’nin toplantısı, oldukça sert tartışmalara sahne oldu. İşte, Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın sitemiyle başlayıp ona destek veren Ali Koç’la tansiyonu yükselen tartışmadan çarpıcı ayrıntılar...
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısının basına açık bölümünün sonlarına yaklaşılırken, derneğin ağır topları arasında biraz sonra geçilecek kapalı oturumla ilgili espriler çoktan başlamıştı.
İşadamları birbirlerine, “Bu ortamda kimse çıkıp konuşmaz, herkes basına yansır, başımıza bir iş gelir diye korkuyor” yorumları yapıyordu.
“Hep beraber susuyoruz!”
Derneğin eski üyelerinden biri ise daha önceki yıllarda yapılan TÜSİAD toplantılarındaki çıkışlarıyla bilinen, “Yıldırım Aktürk faktörünü” hatırlatarak, “Merak etmeyin, Yıldırım yine birilerine çatar, sonra da devletteki deneyimlerini anlatır. Kapalı oturum da böylece geçer” yorumunu yaptı.
O anda hiçbir üye birkaç dakika sonra son yılların en gergin kapalı oturumunun yapılacağını tahmin etmiyordu.
Özellikle altyapı ve enerji alanındaki yatırımlarda, kamu ve özel sektör işbirliğini bundan böyle daha sık duyacağız.
Yatırımcı olarak öne çıkan Ulaştırma ve Enerji bakanlıkları, küresel ekonomik krizin de etkisiyle daralan finans piyasalarına alternatif modeller geliştiriyorlar.
BOTAŞ’ın attığı adımlara dikkatinizi çekmek isterim. BOTAŞ, özelleştirme programını askıya alıp, büyüme odaklı yatırım öncelikleri belirliyor.
Özel sektöre destek
Kamunun özel sektörü desteklediği modele bir örnek vermek isterim.
BOTAŞ’ın, Gazprom’un izinden gittiğini yazmıştım. Gözden kaçıranlar için yinelemekte yarar görüyorum.
Gazprom, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin döneminde, yani son 10 yılda yalnızca enerji alanında büyümedi.
Ağrı
Uzun bir süre, sosyolog Prof. Şerif Mardin’in ortaya koyduğu “mahalle baskısı” kavramı üzerinden dile getirdiği, “Öğretmenler imamlara yenildi” tezini tartıştık.
Mardin’in görüşlerinden kısa bir hatırlatma yapacağım:
“Bir topluluk meydana gelirken özel bir değer gerekiyor. Bu da ’İyi, doğru ve güzel olan’ dediğimiz değerlerdir. Bu değerler olmazsa kolektif bir toplum oluşamaz. İşte cumhuriyet inşa edilirken bu özel değerlere ilişkin derin bir tanım ortaya koyamadık. Osmanlı’da mahalleler belliydi. Cami, imam, Kuran, tekke, külliye ve esnaf gibi birçok birim bir aradaydı. Bu klasik mahallenin yerine cumhuriyet modern belediyeleri koyarak rakip oldu. Bu rakip içerisinde öğretmen, okul, ders kitapları ve öğrenci gibi unsurlar barındırıyordu.”
İmam-öğretmen açılımı
Hafta sonu, gazetemizin 5 yıldır sürdürdüğü “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasından sorumlu Doğan Yayıncılık İcra Kurulu üyesi Tijen Mergen ve Boğaziçi Üniversitesi mezunlarından oluşan bir grup eğitim gönüllüsüyle, Van ve Ağrı illerinin köylerine gittik.
İlk ve ortaöğretimdeki fiziki eksiklikleri yerinde saptamak üzere yaptığımız bu köy ziyaretlerinde, “imam-öğretmen” dayanışmasını gördük.
Nuh Çimento ve Nuh’un Ankara Makarnası sanayi işletmelerinin kurucu ortağı ve 22. dönem milletvekili Muharrem Eskiyapan’ın son yolculuğuna çıktığı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camisi’nin avlusu, Anadolu mozaiğinin tüm renklerini yansıtan bir tablo gibiydi.
Siyaset ve iş dünyası
Eskiyapan ismi, Anadolu’nun dört bir yanında sanayinin temellerin atan işadamları ile Meclis sıralarındaki siyasi partilerin temsilcilerini aynı gökkubbe altında toplamıştı.
Eskiyapan “Kayseriliydi!”
Neredeyse tam kadro olarak cenaze törenine katılan, Kayseri’den Tuncay Özilhan, Necati Kurmel, Ayhan Yavrucu, Seyit Eresin, Hüseyin Bayraktar, Candan Karlıtekin; Malatya’dan Hikmet Tanrıverdi, Gaziantep’ten Abdülkadir Konukoğlu, Nejat Koçer, Bekir Okan; Karadeniz bölgesinden Halim Mete, Mehmet Cengiz, Metin ve Şadan Kalkavan Türkiye’nin sanayi haritasını da yansıtıyorlardı.
Siyasiler tarafında da benzer bir mozaik göze çarptı. TBMM Başkanvekili ve MHP milletvekili Meral Akşener, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, CHP’li eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, CHP Malatya Milletvekili Mevlut Aslanoğlu, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile
Bayram öncesiydi, Star gazetesi ve Kanal 24’ün yüzde 50 hissesini satın alarak medya sektörüne giren Sembol İnşaat’ın patronu Fettah Tamince ile Antalya uçağında karşılaştım.
Rixos otelleriyle ünlenen Tamince ile ilk kez kapsamlı bir sohbet imkânı doğmuştu.
Şu sözlerini kayda geçirmek gerektiğini düşünüyorum:Torunlarımıza bırakacağımız en önemli mirasımız demokratik bir Türkiye olacaktır. Hepimiz bunun için çalışmalıyız.
Dubai’de, Moskova’da, Astana’da, Dubrovnik’te yatırımları olan işadamının uluslararası deneyimlerini dikkate aldığımda, bu sözlerin anlamı daha da güçleniyor. Aynı günlerde, elimin altında Rus yazar Boris Kagarlitski’nin “Bugünkü Rusya: Neoliberalizm, Otokrasi ve Restorasyon” başlıklı kitabı duruyordu.
Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in, özelleştirme yoluyla servet edinen “oligarklar”a karşı açtığı savaşı vurgulayan kitap, hem kapitalist hem de bürokratik olan “Asyatik” otoriterliğin hüküm sürdüğü bir ülkeyi anlatıyor.
Türkiye’nin demokrasi geleneği ile Rusya’nın içinden geçtiği süreç arasında bir paralellik kurmak istemem, ancak şunu da belirtmek gerekebilir: Ankara, AB’ye üyelik sürecindeki Türkiye’nin Rusya üzerinden eleştirilmesinin yol
Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşanan olayların birbiriyle etkileşim alanlarını birlikte okumazsak, sürecin sonunda elimizde koca bir sıfır kalabilir.
Beni bu cümleyi kurmaya iten nedenlerin başında şunlar geliyor:
Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu ve ekibiyle gittiğimiz Diyarbakır’daki “Kürtçe mevlitli” iftar yemeği gezisi sırasında edindiğim izlenimler.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, İstanbul’daki iftar yemeğinde, farklı konuları öne çıkarsalar da “İslamiyet” kavşağında buluşmaları.
Suriye’nin temkinli desteği
Ve Irak Bölge Yönetimi Başbakan Başdanışmanı Dr. Halid Salih’in yaptığımız görüşmede “ekonomik işbirliğinin” altını çizerken, “Kürt açılımını” AB müzakere sürecinin doğal bir parçası olarak görmesi.
Geride bıraktığımız haftanın elbette ki en önemli konusu, bir süredir gündemin ilk sırasına oturan “Kürt açılımı” tartışmalarıydı.
Türkiye’nin gündemine tepeden iniş yapan “Kürt açılımı”, iktidar partisinin teşkilatlarında nasıl yorumlanıyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak için, Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun daveti üzerine, Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt ve il teşkilatı yöneticileriyle birlikte 30 kişilik bir heyetle “Diyarbakır”a gittik.
Belki de gezinin detay kalabilecek bir unsuruna vurgu yaparak konuya girmek istiyorum. Ak Parti İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Erkan Kandemir, “Partinin vicdanı olduğumuzu düşünüyoruz. Biz daha radikal bir gezi yapacağız. Emniyet güçlerine taş attıkları için terörle mücadele yasası kapsamında mahkûmiyet alan 400 çocuğu, Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaret edeceğiz” diyor.
İl Başkanlığı’nın Diyarbakır’daki eylemi ise, Sur Düğün Salonu’nda verilen iftar yemeğinde Kürtçe mevlit okutmaktan ibaretti.
Daha önceleri yalnızca cemaat evleri veya evlerde verilen iftarlarda okunan Kürtçe-Zazaca mevlidin, iktidar partisinin eliyle “resmi mekânlara” taşınması, “Kürt açılımının” bölge halkına ilk yansımasıydı.
TRT 6 da canlı olarak Diyarbakır Ulu Cami’nde okunan Kürtçe-Zazaca-Türkçe mevlidi canlı olarak yayınladı. Kanal 6, Beraat Kandili’nde de aynı camiden