Türkiye’nin gündemine tepeden iniş yapan “Kürt açılımı”, iktidar partisinin teşkilatlarında nasıl yorumlanıyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak için, Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun daveti üzerine, Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt ve il teşkilatı yöneticileriyle birlikte 30 kişilik bir heyetle “Diyarbakır”a gittik.
Belki de gezinin detay kalabilecek bir unsuruna vurgu yaparak konuya girmek istiyorum. Ak Parti İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Erkan Kandemir, “Partinin vicdanı olduğumuzu düşünüyoruz. Biz daha radikal bir gezi yapacağız. Emniyet güçlerine taş attıkları için terörle mücadele yasası kapsamında mahkûmiyet alan 400 çocuğu, Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaret edeceğiz” diyor.
İl Başkanlığı’nın Diyarbakır’daki eylemi ise, Sur Düğün Salonu’nda verilen iftar yemeğinde Kürtçe mevlit okutmaktan ibaretti.
Daha önceleri yalnızca cemaat evleri veya evlerde verilen iftarlarda okunan Kürtçe-Zazaca mevlidin, iktidar partisinin eliyle “resmi mekânlara” taşınması, “Kürt açılımının” bölge halkına ilk yansımasıydı.
TRT 6 da canlı olarak Diyarbakır Ulu Cami’nde okunan Kürtçe-Zazaca-Türkçe mevlidi canlı olarak yayınladı. Kanal 6, Beraat Kandili’nde de aynı camiden canlı olarak Kürtçe mevlit yayını yapmıştı.
Teşkilat açılımı tartışıyor
Diyarbakır’daki gezi sırasında Ak Parti teşkilatının, “Kürt açılımı” veya “demokratik açılım” kavramlarını tartıştığını da gözlemledik.
Kürt sorunu ve bölgesel çözüm talepleri üzerinden yola çıkarsak, iktidarı “Kürt açılımı” kavramından pek de rahatsız olmadığı bir alanda buluyoruz. Partililer, “acil” koduyla başta türban olmak üzere, genişletilmiş demokratik hak ve özgürlükler sorunlarına el attıklarında ise, açılımın adı “demokrasi” oluyor.
Ankara’da ve Diyarbakır’da öne çıkan öncelikli demokratik talepleri bir arada çözebilmek için ise, bölgede “Kürt-İslam” reel politiği devreye giriyor.
Yalnızca üzerinden bir kuşak geçmiş olan “Molla ve Kürt“ bileşkesi, ulusal siyasetin tek argümanı haline geliyor. Nedeni açık: 1970’lerde CHP’nini kalesi olan Diyarbakır’da ulusal siyaset aktörü olarak yalnızca Ak Parti kalmış.
Hem Diyarbakır Cezaevi direnişine katılıp, hem de Kuran-ı Kerim’i rehber edinenler aynı cemaat!
Şunu da kaydetmekte yarar görüyorum: Başbakan Erdoğan’ın “Kürt sorunu” demesi ya da “demokratik açılım“ için öne düşmesi, siyasete taşıdığı “İslami” öğeler nedeniyle etnik vurguyu bertaraf ediyor görünüyorsa da “CHP’siz çözüm olmaz“ diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Türkiye’nin seçimi
Diyarbakır’a ilk kez gelen Babuşçu ile iftardan sonra gittiğimiz Atatürk Evi’nde, bir yandan acı yüklü öyküler dinledik, bir yandan da Kürtçe ve Türkçe türküler eşliğinde çekilen halayları izledik.
Partinin Diyarbakır Kadın Kolları Başkanı eczacı Serpil Bakır, bir ev ziyaretinden geliyordu.
Bakır, gözyaşları içinde bir annenin dağdaki oğluna duyduğu özlemi anlattı.
Babuşçu’nun da acısı tazeydi. En yakın arkadaşı ve eski ortağı Hüsnü Birinci’yi Halkalı’daki sel aldı. Babuşçu ile CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in ekranda başlattıkları “dere güreşi”, tam da bu atmosferde yaşandı.
Sel felaketinin nedeni alarak gördüğü “derelerin ıslahı” konusunda kararlı olduklarını söyleyen Babuşçu, “Plan tadilatı ve emsal artışı gibi imar değişikliklerine izin vermiyoruz” diyor.
Babuşçu, yeni akaryakıt istasyonu arazisi için imar izni vermeyeceklerini, gerekli olduğu durumlarda belediye tarafından bu amaçla imarlı arazi üretileceğini vurguluyor.
Diyarbakır’dan gelirken Türkiye’nin önümüzdeki seçimlere hazırlandığı ortamı düşünüyorum: Çok sıkı!