Bir pazar sabahı için Ceylan Oteli’nin salonu oldukça kalabalıktı. Kurulduğu 1988 yılından beri 6 binin üzerinde etkinlik düzenleyen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), bunların yalnızca yüzde 10’unu geçtiğimiz yıl gerçekleştirmişti.
Yılın en önemli toplantısı da kuşkusuz önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuk konuşmacı olarak katıldığı genel kuruldu.
Toplantı TV’lerden naklen yayınlanacağı için olsa gerek gazeteci profili çok yüksek olmayan genel kurula işadamlarının büyük bir çoğunlukla katılması gözden kaçmıyordu.
Başbakan Erdoğan saat 10.00’da yapılacağı açıklanan toplantıya bir saatlik gecikmeyle gelirken, iş adamlarının kendi aralarında bol bol sohbet imkânı doğmuştu.
Kime rastlasam, merakını gizlemiyordu. Ankara’da sıcak saatler yaşanıyor, Emniyet güçleri tarafından TSK’da bugüne kadar benzeri görülmemiş bir operasyon sürüyordu.
Ortak ruh hali “kaygıydı” ve Ankara’da yaşanan olağandışı hareketliliğin topluma yaydığı sisi ortadan kaldırma gücüne sahip en yetkili makam olan Başbakanlık, gündemini DEİK’e ayırmıştı.
İkili anlaşmalar umut veriyor
İş dünyasının son operasyonlara dönük refleksleri, DEİK İcra Kurulu Başkanı Rona Yırcalı ve Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun açılış konuşmalarına yansımıyordu.
Gerek Yırcalı, gerek de Hisarcıklıoğlu’nun altını çizdiği cümle “Birlikten güç doğar” önermesi taşıyordu.
TOBB, ASKON,TÜRSAB, YASED, MÜSİAD ve TİM gibi iş dünyasının 23 mesleki örgütünün kurucu kuruluşlar olarak içinde yer aldığı DEİK’in neredeyse 700 üyesinin tamamına yakınının izleyici sandalyelerinde oturduğu salona küresel bakış açısı hâkim oluyordu.
Hükümetin ABD, Irak, Suriye ve İran başta olmak üzere imzaladığı ikili anlaşmalara ve vizelerin kalkması yönündeki adımlarına dikkat çekiliyor ve bu diplomatik atakların ekonomiye olumlu yansıyacağı konusunda beklentilerin altı çiziliyordu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 400 milyar dolarlık yatırım portföyü bulunan Kuveyt’e yaptığı gezi ve Erdoğan’ın Amerika’daki temaslarında beliren “model ortaklık” adımları, yeni iş projelerine umut veriyordu.
Açılıma destek nasıl olur?
Yırcalı ve Hisarcıklıoğlu’nun konuşmaları ekonomiye odaklanıyor; hükümetin ifadesiyle “demokratik açılım süreci” ve “milli birlik ve kardeşlik projesi” metinlerine girmiyordu.
Erdoğan, çok kapsamlı bir sunum yaptı, küresel ekonomik krize ilişkin muhalefet tarafından yapılan yorumları eleştirdi,
Erdoğan; istihdam, ihracat ve büyüme oranlarında etkisini gösteren ekonomik krizin milli politikalarla aşıldığının altını çizerken, işadamlarına asıl vermek istediği mesaj “Açılıma destek verin” oluyordu. Erdoğan’ın konuşmasında iki kez üzerine basa basa yinelediği destek talebinin yanıtını almak için yemeğe geçmeyi bekledik.
Aynı masayı paylaştığım Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar’a “İş dünyası açılıma nasıl destek verebilir?” diye sordum.
Aldığım yanıt, üzerinde çalışılmış bir yaklaşımı ortaya çıkarıyordu:
Kibar işadamlarının şirket ağına dikkat çekiyordu: bayiler, müşteriler, tedarikçiler...
Kibar toplumsal bir refleks gerektiğinde (!) kullanabilecekleri araçlara vurgu yapıyordu.
Aklıma şu soru da takılmadı değil:
Acaba bu görüş Kibar’ın yalnızca toplantıda aklına gelen bir “destek” modeli miydi? Yoksa belirli çevrelerde şekillenmiş bir yöntemin mi habercisiydi?