Atamayana attılar...

23 Kasım 2019

Milli maçlarda “savaştan çıkmış” gibi yıpranan, yorulan, hırpalanan oyuncular... Dönüş yolunda uçakta geçen binlerce kilometre ve çok uzun saatler... Bir haftalık “milli arada” sakatlar ordusuna dönen bir takım... Bazıları tek antrenmanla, bazıları doktordan, bir bölümü adeta havalimanından gelip “ayağının tozu” ile sahaya çıkan oyuncular... Yakın geçmişte çok rastlanmış, çok yaşanmış bir durum değil bu...
Galatasaray buna rağmen, Başakşehir önünde belki de bu sezonun en iyi görüntüsünü vererek oyuna başladı... Öyle ki, rakip ceza alanı üstünde bile baskı yaptı... Başakşehir o kadar tecrübesine rağmen, çıkmakta ve oyun kurmakta zorlandı... Donk‘un takıma girişi, Ahmet Çalık‘ın güven tazeleyişi, Marcao’nun kendine gelişi, orta alanda Lemina ve Ömer Bayram‘ın sert markajı, Başakşehir‘in hücum yollarını adeta sıfırladı... Genç kaleci Okan, Crivelli‘nin üstüne gelen bir şutu dışında yere bile yatmadı...
Kaleci Okan‘ın

Yazının Devamı

Bir hocadan daha fazlası

16 Kasım 2019

Bazı değerler ve önemler var; kabul etmekte, hakkını teslim etmekte, o değeri bilip öğrenmekte nazlanırız. Belki zaman yitirirler, değerlerinin ve önemlerinin anlaşılması için... Ama o “yitirilen” zamanın bedelini sadece kendileri değil, toplumsal olarak biz de öderiz.
Toplumun “zor” kabullendiği, hakkını çok geç teslim ettiği isimlerden biri hiç kuşkunuz olmasın, bugün “baştacı” ettiğimiz, yere - göğe sığdıramadığımız Şenol Güneş’tir.
Bunu anlamak için çok çok gerilere gitmeye gerek yok. 2000’li yıllardan başlamak bile yeter. Şenol Hoca’nın değerini ve önemini anlasak, 2002’de Dünya üçüncüsü yaptığı milli takımdan gönderir miydik? Alacağı ve hak ettiği parasına göz diker miydik?
Koca dünya üçüncülüğünü, “Doğru dürüst rakiple bile oynamadı” diye küçümser miydik? Giydiği elbiseyi, taktığı kravatı bile eleştirir miydik? Bunları yaptık biz... Yaşı tutmayanlar girip arşivlere baksınlar, bunları yaptık biz...
Açık

Yazının Devamı

Yeni nesil Milli Takım

15 Kasım 2019

Şenol Hoca ne kadar “İzlanda‘yı yenmek için oynayacağız“ derse desin, futbolcular “şeytan“ gibi … Bir beraberliğin Türkiye’yi finallere götüreceğini biliyorlar… O zaman Şenol Hoca’nın telkinleri değil, futbolcuların refleksleri ister istemez sahada egemen oluyor…
Nitekim, özellikle başlangıçtan ilk yarı sonuna kadar savunma oyuncularımızın öne çıktıkları, başrolü kaptıkları bir oyun izledik… Baskı yemedik, pozisyon vermedik, özellikle taçlardan gelen yüksek topları iyi karşıladık… Oysa biz yıllarca uluslararası maçlarda taçlardan yediğimiz gollerden dert yanan bir milletiz…
Bu defa geri dörtlümüzde Türkiye çıkışlı dört futbolcu oynadı… Sağbek Zeki İstanbulpor’dan, Umut Meraş Bursa’dan yola çıktı… Merih Demiral, Alanya‘dan, Çağlar Altınordu’dan Avrupa’ya açıldı…
Gördük ki, Türkiye çıkışlı dört oyuncu, kısa sürede futbollarına çok şey katmışlar… Kişisel gelişimlerini

Yazının Devamı

Bu nasıl futbol böyle?

9 Kasım 2019

Fenerbahçe, maç 11’e 11 devam ederken, bu sezonun en keyifsiz, en zevksiz, en etkisiz görüntüsünü verdi... Kasımpaşa bir eksik kalınca, sandık ki Fenerbahçe rahatlar, oyunun kontrolünü alır... Ne gezer, ikinci yarıya bir fazla başlamasına rağmen Fenerbahçe’nin futbolu ve mücadelesi daha da çekilmez duruma geldi... Hayret, geçen hafta daha sert oynayan bir rakip önünde, üstelik deplasmanda oynarken, çok net tam 10 gol pozisyonuna giren Fenerbahçe, Kasımpaşa önünde ne oyunu kontrol edebildi, ne de istediği pozisyonlara girebildi...
Hani ne yapacağı belli olmayanlar için “sağı - solu belli olmaz“ deriz ya, Fenerbahçe‘nin “sağ- sol“ kenar adamları da öyle... Her maç ne çıkarsa bahtına... Moses hiç oynamadı, bireysel oyun hevesiyle çok top kaybetti. Solda Rodrigues bir maç fırtına gibi esiyor, üç maç yan gelip yatıyor... Eee, sağın yok, solun yok, Vedat‘ı besleyecek tek ortan yok... Bu durumda Vedat ne yapsın; kanatsız kuşlar gibi tüm iyi

Yazının Devamı

Günahkârlar ordusu

7 Kasım 2019

Salı akşamından beri karşımda iki televizyon Şampiyonlar Ligi maçlarını izliyorum. Özellikle Borussia Dortmund-Inter, Chelsea-Ajax maçlarında gözlerim “faltaşı” gibi açıldı, adeta ekrana yapıştım. Şunu kabul edelim; bu takımların oynadığı “futbol”sa, bizim takımlar başka bir şey oynuyorlar. Yok bizim oynadığımız “futbol”sa, demek ki, Avrupa takımları “Uzay Çağı”na geçmişler.
Diyeceksiniz ki “Bizim takımların tamamı da yabancı oyunculardan kurulu... Avrupalısı, Asyalısı, Afrikalısı... Ne ararsanız var.” Bu doğru... O zaman biz yabancıların ya “posa”sını alıyoruz ya da çok kısa sürede adamları kendimize benzetiyoruz.
Bir ihtimal daha var; hocalarımız günümüzün gelişen, değişen antrenman yöntemlerinin, bilimsel gerçeklerinin gerisinde kalıyorlar. Maalesef Türk futbolunda böyle bir gerçek var.
Öyle ya, adamlar bizden daha hızlı, bizden daha çabuk, bizden daha disiplinli... Hadi, kalite daha fazla parayla ilgili... Ama çabuk olmanın, hızlı olmanın, takım disiplinine uymanın parayla ne ilgisi

Yazının Devamı

Enseyi karartmayın

2 Kasım 2019

Galatasaraylı “enseyi karartmasın”... Galatasaray‘da bütün durgunluğuna rağmen Süper Lig‘i rahat götürecek derinlikte ve genişlikte bir kadro var... Üstelik zirve için bir maçlık, bir galibiyetlik fark ha var, ha yok... Galatasaray için böyle bir fark ligde bugüne kadar sorun olmadı, bu sezon ve bu kadro için de olmaz...
Ama iyi maçlara, iyi sonuçlara, hatta destansı galibiyetlere alışan Galatasaray seyircisini elbette bu futbol, bu mücadele haklı olarak kesmiyor... Seyirci daha hırslı, daha hızlı, daha fazla heyecanlandıran, daha fazla üreten bir Galatasaray istiyor... Son Beşiktaş maçında tek korner bile atamadan doksan dakikayı bitiren Galatasaray‘a haklı olarak tepki koyuyor...
Galatasaray‘ın değişik kadrosu Rize maçına eski oyunlarına oranla biraz daha hırslı, biraz da hızlı, biraz daha organize başladı... Ancak iki dakika içinde gelen iki golde Galatasaray‘ın “marifeti” değil, Rizespor‘un “rezaleti” öne çıktı... İlk golde Moroziuk, son derece rahat uzaklaştıracağı topun taça

Yazının Devamı

Hoş geldin Beşiktaş

28 Ekim 2019

Beşiktaş’a “Hoş geldin” diyorum. Beşiktaş gibi oynamayı, Şenol Güneş’li yıllar gibi parlamayı, “Kolu kanadı kırık olsa bile Kartallar gibi yüksek uçmayı” hatırladığı ve hatırlattığı için... Beşiktaş özellikle ikinci yarıdaki “insanüstü” mücadelesi ile bu maçı kazanmasa “futbolun adaleti” bile isyan ederdi. Beşiktaş, çok zor şartlarına, yedeğin yedeği oyuncularıyla başlamasına rağmen, ilk yarının son yarım saati dışındaki oyunu, mücadelesi, hırsı ve isteği ile “Anasının ak sütü” gibi bu galibiyeti hak etti.
Galatasaray ilk on beş dakikada yatağını yorganını yadırgayan, huzursuz ve tedirgin olan “otel müşterisi” gibiydi. Ama bu kısa sürdü. İlk yarının sonuna kadar geçen yarım saatte oyun, atak, organizasyon ve istatistikler, her şey Galatasaray’dan yanaydı. Galatasaray baskılı görünmesine rağmen bu yarım saatlik bölümde “yalancı bahar” gibi kandırmaktan öteye geçemedi. Tamam, baskılı oynadı ama tehlike yaratamadı, pozisyon bulamadı. Son iki maçın

Yazının Devamı

Çöl rüzgarı Rodrigues

27 Ekim 2019

Fenerbahçe’yi geride kalan maçlarından farklı kılan tek şey; Rodrigues’in Arabistan çöllerindeki toz toprağı üstünden atıp, gerçek kimliğine bürünmesiydi… Fenerbahçe’nin her golü, her asisti soldan Rodrigues fırtınasının sonucu oldu...
Hep söylüyoruz, hızlı hücum yoksa ne yapsanız nafile... Yan pasla, çok pasla, gereksiz pasla rakip ceza alanına gelmeye çalışınca “doğum sancısı“ gibi sıkıntıya giriyor, ter içinde kalıyorsunuz...
Rodrigues oyuna çok hareketli başladı… Önce çabukluğu ile önünü açıp müthiş bir gol attı… Sonrasında getirdiği her topu rakip savunmanın kalabalığının arasına değil, iki - üç metre geriye, yani rakip savunmanın çaresiz kaldığı yerlere kesti… Nitekim, Zanka golü, Ozan golü böyle geldi…
İddia ediyorum, bizim Süper Lig’de “hızlı hücuma“ hiçbir takımın savunması direnemez… Çünkü bizim lig maalesef “yürüme“ temposu ile oynanıyor… Biraz

Yazının Devamı