Bazı değerler ve önemler var; kabul etmekte, hakkını teslim etmekte, o değeri bilip öğrenmekte nazlanırız. Belki zaman yitirirler, değerlerinin ve önemlerinin anlaşılması için... Ama o “yitirilen” zamanın bedelini sadece kendileri değil, toplumsal olarak biz de öderiz.
Toplumun “zor” kabullendiği, hakkını çok geç teslim ettiği isimlerden biri hiç kuşkunuz olmasın, bugün “baştacı” ettiğimiz, yere - göğe sığdıramadığımız Şenol Güneş’tir.
Bunu anlamak için çok çok gerilere gitmeye gerek yok. 2000’li yıllardan başlamak bile yeter. Şenol Hoca’nın değerini ve önemini anlasak, 2002’de Dünya üçüncüsü yaptığı milli takımdan gönderir miydik? Alacağı ve hak ettiği parasına göz diker miydik?
Koca dünya üçüncülüğünü, “Doğru dürüst rakiple bile oynamadı” diye küçümser miydik? Giydiği elbiseyi, taktığı kravatı bile eleştirir miydik? Bunları yaptık biz... Yaşı tutmayanlar girip arşivlere baksınlar, bunları yaptık biz...
Açık konuşalım, ait olduğu topraklarda bile değeri ve önemi son yıllara kadar anlaşılamadı Şenol Güneş’in... Trabzonspor’dan bile ayrılmak zorunda bırakılmadı mı?
Bu kadar ihmale ve haksızlığa uğramasa, ailesinden, kızlarından, çevresinden kopup Kore seferine çıkar mıydı? Çok uzun geçen yılları Türk futbolunun dışında arar mıydı, harcar mıydı?
Kabul edelim ki, Türkiye’de futbolcu ve takım geliştirme konusunda bizim yerli hocaların ciddi bir sıkıntısı var. Belki de kulüp kovalamaktan, takım kovalamaktan, boş kalmaktan korkmaktan futbolun bu yanını hiç düşünmüyorlar. Hocalıklarını, işlerinin devamlılıklarını sadece transfer dönemlerinde hazıra konarak, her transfer döneminde birilerini gönderip, birilerini alarak sürdürmeye çalışıyorlar.
Şenol Hoca’ya bakıyorum; her gittiği yere bir değer katıyor. Elinde gerileyen değil, gelişen futbolcular görüyorsunuz. Yönetiminde ilerleyen takımlara tanıklık ediyorsunuz.
Şenol Güneşli son Trabzonspor sezonunu hatırlayın. Egemenlerin, Selçukların, Burakların zirve yaptığı yılları... Bursa’da bir sezonda neler yaptığı ortada... O Bursa, sadece bir sezonda Şenol Güneş’in geliştirdiği beş futbolcusunu satıp 20 milyon euronun üstünde parayı kasasına koymadı mı?
Beşiktaş, tarihinin belki de en parlak sezonlarını Şenol Güneş’le geçirdi. Şampiyonlar Ligi’nde grupta yenilgi almadan finallere çıkan takımı yarattı. Beşiktaş’la futbolun keyfini bu ülkeye yaşattı. Beşiktaşlıya “mutluluğu tarif et” derseniz, sanırım bir “Metin-Ali-Feyyaz” yıllarını söyler, bir de “Şenol Güneşli” sezonları...
Elbette hayal kırıklıkları, acıları, üzüntüleri, hatta başarısızlıkları oldu Şenol Hoca’nın... Kimin olmuyor ki... İnişler- çıkışlar, sevinçler-üzüntüler, hangi hocanın meslek hayatında yok ki...
Huyumuzdur, illa bir kusur bulacağız ya; huysuz, geçimsiz derler Şenol Hoca’ya... Öyleyse de bırakalım, hocanın da bu kadar kusuru olsun. Aslında bilgeliğiyle, felsefesiyle, bir hocadan çok daha fazlasını taşıyor Şenol Güneş... Sadece görmek, anlamak lazım, hepsi o...
İzlanda maçından sonra yaptığı basın açıklamasında bile zafer sarhoşluğuna kapılmadan, bu büyük mutluluğa rağmen gerçeklerden kopmadan Türk futbolunun temelden değişmesi gerektiğini, yeni bir futbol kültürüne ihtiyacımız olduğunu vurgulaması tam da Şenol Güneş’in tarifiydi. Aslında yıllardır bunları anlatmaya çalışıyor Şenol Güneş... Ama karşısında yarışmaktan ve kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen, “Kazanalım da nasıl kazanırsak kazanalım” anlayışından asla vazgeçmeyen bir futbol toplumu var.
Yanılmıyorsam, Şenol Hoca 2022’nin kendisi için, mesleği için final yılı olduğunu söyledi. Böyle bir karar belki de Şenol Hoca’yı son derece rahatlatır ama Türk futbolu için “ihanet” olur. Benim de hayalimde, Türk futbolunu temelden düzenleyecek bir futbol adamı, bir TFF Başkanı var; tıpkı Şenol Güneş’i anlatan bir futbol adamı...