Bora Bey uzun zamandır birikimlerinin bir kısmını İstanbul Borsası’nda değerlendiriyor. Bunu da borsada işlem gören hisse senetleri satın alarak yapıyor. Diğer sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmıyor. Kendi tercihi!
Ama Bora Bey, tedbirli, birikimlerinin tamamını da borsada değerlendirmiyor, çeşitli yatırım araçlarından bir sepet yapmış. “Risk sevmiyorum” diyor. “Sepet yaparak, sepettekilerden bazısı düşebilirken bazı artabiliyor, böylece riski azaltıyorum” diyor.
Bora Bey haklı, bana sorsa, ben de aynı yöntemi önerirdim.
Ama Bora Bey ısrarla bir hususu da öğrenmek istiyor ve diyor ki, “Yıllardır borsada hisse senedi alır satarım, ama şimdiye kadar hiç temettü almadım. Borsa şirketleri ne zaman temettü dağıtırlar?”
Memnuniyetle yardımcı olayım Bora Bey!
Temettü aslında kâr demektir. Fakat daha teknik anlamda temettü, dağıtılabilir kâr anlamına gelir. Bir şirketin kâr dağıtabilmesi için, öncelikle net bir kârının olması gerekir. Şirketin net kârı hesaplandıktan sonra, kanunen veya esas sözleşmeyle
Alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu azaltma suçu kasten işlenen bir suçtur. Alacaklıyı zarara uğratmak kastıyla mal kaçırma suçunun cezası da hafif değildir...
Sık sık duyduğum ve bana yöneltilen bir sorudur... Bu soruyu Gülperi Hanım da hukuken canı yanmış bir şekilde sordu: Birisinden 900 bin TL alacağım vardı. Bana borcunu ödememek için bütün mallarını kaçırmış, ama yine bir eli yağda, bir eli balda yaşıyor. Ortada bir suç yok mu?”
Var Gülperi Hanım, ortada, unsurları varsa muhtemelen İcra ve İflas Kanunu md 331 ile düzenlenmiş bir suç var. O suçun adı da, ‘alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksiltme suçu’dur. Bu suçu işleyen borçlu, kasten alacaklısı alacağını tam veya hiç alamasın diye mevcut malvarlığını azaltır. Böylece borcunu ödemeyerek alacaklısını zarara uğratır.
Sizin borçlu hangi amaç ve sebeple mallarını elden çıkarmış bilmiyorum ama mevcudunu azaltan, mallarını satan her borçlu bu suçu işlemiş olmaz Gülperi Hanım.
Alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu
“Zarar görenin hukuka aykırı işlemin yapılmasına rızası varsa, hukuka aykırılık da ortadan kalkmış olur. Bankalar da sözleşmelere matbu ve standart bir şekilde hesaba bloke izninin verildiğini yazarlar...”
Az rastlanan bir durum değildir... Bankadaki hesabınızda para olduğunu bilirsiniz. Ödemeniz vardır. Tam işlem yapacakken sizi kötü bir sürpriz karşılar: Banka hesabınızdaki parayı bloke etmiştir! Başına bu olay gelen Peker Bey, “Peki bankalar diledikleri gibi banka hesaplarındaki parayı bloke edebilirler mi?” diye sorunca, siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.
Aslında bir bankanın hesaptaki parayı bloke etmesi hukuka aykırıdır. Çünkü Bankacılık Kanunu’na göre vadesiz mevduat istendiği zaman, vadeli mevduat ise belirli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen paradır. Mevduattaki para niteliği gereği, bankanın mülkiyetindeymiş gibi sayılır.
Bir an için bu durum size şaşırtıcı gelebilir; madem ki mevduattaki paramızın mülkiyeti geçici olarak bankaya geçiyor, o zaman nasıl oluyor da, mevduat sahibinin borcu için bankanın mülkiyetindeki
Bir tarafta Apollon Tapınağı, sütunlu yol, antik tiyatro, diğer tarafta güzelim Osmanlı mimarisi ile taş evler... Parke taşları üzerinde yürürken birden ayaklarınızın altında Antik Side’nin kalıntıları. İşte karşınızda Side...
Daha önceden 17 Eylül 2022 tarihli köşe yazımda, Bodrum’daki otel işletmeciliğini esas alarak, turizmin insani boyutunu yazmıştım. Çünkü Bodrum’da gelir getiren turizm sezonu sadece 3 aydı ve sezon sonu otellerin çoğu kapanmakta ve personelini işten çıkarmaktaydı. Bu da turizm personelinin, geçimini sağlamakla yükümlü olduğu ailesi ile birlikte mağduriyetine, her sezon yeni bir işveren aramasına neden olmaktaydı.
İlk açılan ve en son kapanan oteller turizm sezonunun en uzun olduğu yer olan Side Bölgesi’nde bulunduğundan, buradaki izlenimlerimi, Side Kenti’ndeki muazzam ve hayranlık veren değişimi paylaşmak istedim.
Side ve Manavgat Bölgesi’nde turizm sezonu daha uzun olduğundan, otellerin çoğu kapanmıyor. Hatta denize kıyısı olmayan oteller bile açık. Elbette tam kapasite değil, tüm odaları dolu
Muayenehaneler, ilgili yasal düzenlemelere uygun olarak çıkarılmış olan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ile Hasta Hakları Yönetmeliği çerçevesinde faaliyet göstermekteydi. Bu düzenlemeler kapsamında muayenehanesi olan hekimler, sınırlamaya tabi olmaksızın diledikleri özel hastanelerin ameliyathanelerini kullanmakta ve cerrahi operasyonlar yapmaktaydı. Hasta memnundu, hem hekimini, hem de ameliyat olacağı özel hastaneyi seçebiliyordu.
6 Ekim 2022 tarihli Resmi Gazete’de, Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin Ek Madde 5 (ı) bendinde yapılan değişiklikle muayenehanesi olan hekimlerin sadece bir özel hastanede ameliyat yapmasına izin verildi. O da, kadro sayısı ve yıllık sözleşme yapılması şeklinde çeşitli kısıtlamalarla.
Gerçi bu kısıtlamalar 7 Ocak 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle, hazır muayenehanesi olanlar ve 60 yaşın üstünde hekimler yönünden biraz yumuşatıldı, ama temel olarak düzenleme aynı kaldı. Şu anda şöyle bir sağlık mevzuatı ile karşı karşıyayız; muayenehanesi olan hekimlerin kendi hastalarının tedavilerini yapmak üzere
Ayberk Bey bir limited şirketin yüzde 30 ortağıdır. Şirket, Ayberk Bey’e maaş öderken son genel kurulda ortaklara maaş ödenmesi kararı iptal edilir. Ayberk Bey de soluğu mahkemede alır. Peki kazanma şansı var mı? Gelin inceleyelim…
Bu hep sorulmuştur: “Bir şirketin yüzde 40 ortağıyım. Yıllardır şirket hiç kâr payı dağıtmıyor. Ama bunu şimdiye kadar sorun etmedim, çünkü şirket bana aylık maaş öderdi. Şirketin diğer ortağı da şirketin yöneticisi ve temsilcisi olduğundan o zaten şirketten benden 3 kat fazla maaş alıyordu. Ama geçen bir olağanüstü genel kurul toplantısı yaptık. Genel kurulda diğer ortağın oyuyla bana verilen maaşın kesilmesine karar verildi. Bu genel kurul kararının iptalini dava edebilir miyim? Ya da başka hangi hukuki yollara başvurabilirim?”
Aslında burada geçekten çok önemli bir soruna dolaylı olarak temas ediliyor. O da şu: Birçok şirkette, şirkete hakim olan çoğunluğa sahip ortaklar genel kurullarda kendilerini yönetici olarak seçerler, azınlık ortakları yönetim dışı bırakırlar. Azınlık ortakların şirket
Yeni yılda çözüm beklenen en önemli ve sonuçları ile hedefleri arasında en büyük uçurum olan iki sorun, süresiz nafaka ve karşılıksız çek’e hapis cezası... Hazır 7’nci Yargı Paketi Meclis yolundayken, bu iki soruna da kökten çözüm fırsatı bulma olanağı doğdu.
Yoksulluk nafakasında toplumsal barışı tehdit eden ve sosyal sorunlara neden olan en büyük iki husustan birincisi, nafakanın süresiz olması; ikincisi de miktarına hükmedilirken, nafaka alacaklısı eşin özel ailevi ilişkilerinin dikkate alınmaması.
Yoksulluğa düşecek olan ve en fazla eşit kusurlu olan eş isterse, nafaka süresiz olarak bağlanıyor, sona ermesi de kolay olmuyor...
Şiddetli ve husumete varan anlaşmazlıklar, kişisel ve ailevi hasmane tutumlara neden olan boşanmalarda, yoksulluk nafakasının süresiz olmasının hem toplumsal barışı bozucu sonuçları, hem de adalet ve hakkaniyet duygusunu zedelemesi söz konusu oluyor. Süresiz nafaka, geçmişin hoş olmayan anılarını unutturmuyor. Sürekli ödenen nafaka ile eski eşin nasıl bir hayat yaşadığı takip ediliyor, yeni
1 - En az 10 fıkra, şiir ve hikaye ezberlemek:
İçinde ironi de olabilecek, en az 10 adet fıkra ezberleyin. Fıkraların hepsinin konusu aynı, örneğin ‘Temel fıkraları’ olmalı. Fıkra anlatmak ve dinlemek ortamı yumuşatır, kesin sözleri törpüler.
Şiir ise, kendi duygularımızı ifade etmemize aracı olur. Duygularımızı şiirle ifade etmekten çekinmemeliyiz. Şiir okuyan insan duyguya önem verir, karşısındakileri incitmekten çekinir.
Hikâye ise hayatı anlatır. Kimisi bir ders, kimisi ise bilgi iletir. Hikâye anlatmak zihnimizi de diri tutar. Hikâye anlatmasını bilmeyenlerin en büyük sıkıntısı, kendilerini ifade edememeleridir. Olayları kronolojik bir sırada birbirine bağlayarak anlatabilmek için hikâye anlatmayı bilmek gerekir.
2 - Son 3 yıldır hiçbir irtibat kurulmayan bir dostla buluşmak: Herkes bir yaşam kavgası içerisinde. Birçok dostu ihmal ederiz. Oysa ne hoş zamanlar geçirmiş, ne güzel sohbetler etmiştik. Ne oldu da, irtibatımız koptu? “Önce o beni arasın!” mı demeye başladık. Zamanımızın olmadığını mı bahane ediyoruz? Çevremiz