Bora Bey uzun zamandır birikimlerinin bir kısmını İstanbul Borsası’nda değerlendiriyor. Bunu da borsada işlem gören hisse senetleri satın alarak yapıyor. Diğer sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmıyor. Kendi tercihi!
Ama Bora Bey, tedbirli, birikimlerinin tamamını da borsada değerlendirmiyor, çeşitli yatırım araçlarından bir sepet yapmış. “Risk sevmiyorum” diyor. “Sepet yaparak, sepettekilerden bazısı düşebilirken bazı artabiliyor, böylece riski azaltıyorum” diyor.
Bora Bey haklı, bana sorsa, ben de aynı yöntemi önerirdim.
Ama Bora Bey ısrarla bir hususu da öğrenmek istiyor ve diyor ki, “Yıllardır borsada hisse senedi alır satarım, ama şimdiye kadar hiç temettü almadım. Borsa şirketleri ne zaman temettü dağıtırlar?”
Memnuniyetle yardımcı olayım Bora Bey!
Temettü aslında kâr demektir. Fakat daha teknik anlamda temettü, dağıtılabilir kâr anlamına gelir. Bir şirketin kâr dağıtabilmesi için, öncelikle net bir kârının olması gerekir. Şirketin net kârı hesaplandıktan sonra, kanunen veya esas sözleşmeyle ayrılması zorunlu yedek akçeler varsa, onlar da ayrılır. İşte şirketin net kârından zorunlu yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan tutar, şirketin ortaklarına dağıtmaya elverişli kârıdır. Şirketin net kârının nasıl değerlendirileceğine karar verme yetkisi ve görevi ise, her bir hissedarın en az bir oy hakkına sahip olduğu şirketin genel kuruluna aittir. Genel kurulun şirketin net kârından ortaklara dağıtılmasına karar verdiği kısmına da temettü denmektedir. Başka bir anlatımla genel kurul şirketin net kârını hissedarlara dağıtmama, olağanüstü yedek akçelere ayırma kararı alırsa, şirket net kârı olağanüstü yedek akçe olarak şirket bünyesinde kalır, dağıtma kararı alırsa hissedarlara dağıtılacak temettü adına alır.
Bora Bey, gelelim şimdi asıl sizin sorunuza... Evet gerçekten de net kârı bulunan şirketlerin kâr payı dağıtması zorunludur. Çünkü, her ne kadar böyle bir kuruluş amacı ana sözleşmeye yazılmasa da öncelikle ticaret şirketleri, en sonunda kâr elde etmek ve ortaklarına dağıtmak için kurulurlar. Dernek veya vakıflar gibi değillerdir. Dernek ve vakıflarda üyelik bulunur ama, şirketlerde ortaklık, hissedarlık olur. Ortaklar da şirkete sermaye koyarak ortak olurlar ve koydukları sermayenin karşılığı olarak, şirketin kâr elde etmesini ve dağıtmasını arzularlar.
Tabii ki uygulamada şirketin çoğunluk hissesine ve oy hakkına sahip ortaklar şirketin yönetimine de hakim olduklarından, genellikle şirketin kârını dağıtmayıp, şirkette tutmayı yeğlerler.
Gördünüz mü Bora Bey, burada çoğunluğa sahip ortaklarla azınlık ortaklar arasında bir çıkar çatışması doğuyor; çoğunluk ve yönetici olan kârın dağıtılmamasından yana, azınlık olan ise dağıtılmasından yana.
Şirketin son ve esas amacı kâr elde edip ortaklara dağıtma olmakla birlikte sevgili Bora Bey, ana sözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenlerle bu ilkenin istisnaları öngörülmüş olabilir.
Aslında Türk Ticaret Kanunu md 452. hissedarların kâr payı hakkını, müktesep haklardan saymaktadır.
Kârın dağıtılmaması da kâr payı hakkının istisnası olarak TTK md 523/2 fıkrasında düzenlenmiştir; genel kurul, aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, yıllık net kârın dağıtılmayıp, kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir.
Burada hissedarların kâr payı hakları ile genel kurulun kârı dağıtmama yetkisini kullanmasında hassas bir denge vardır. Bu denge, haklı ve kabul edilebilir bir gerekçesi olmadıkça yine de kâr dağıtmama kararı alınmasıyla, hissedarlar aleyhine bozulmuş olur.
Bora Bey, bugün genel olarak anonim şirketlerin kâr payı dağıtmalarını yazdım. Borsa şirketleri özelinde ise cumartesi günü yazacağım. Bekleyebilir misiniz, lütfen!