Depremde organ yaralanmaları en başta gelen ölüm nedeni. Ezilme sendromu ise ikinci sırada. Bu hastalıkta böbrekler idrar yapamaz olur. Diğer organlar da etkilenebilir. Akciğerlerden kana oksijen geçişi zorlaşır, kana karışan mikropların hastalık yapma şansı artar, kalp yetersizliği ve atım düzensizliği gelişir
Depremi öngöremediğimize ve önleyemediğimize göre, hazırlıklı olmaktan başka çaremiz yok. Acil sağlık sorunlarıyla baş edebilmemiz için planlarımızı önceden yapmalıyız. Ayrıntılı bir planlama için harcayacağımız zaman, enerji, para ve emek, günü gelince bize kat kat fazlasıyla geri dönecektir
Japonya’daki deprem ve arkasından gelen tsunaminin ortaya çıkardığı insanlık trajedisini görünce 1999 depremini ve benzer felaketleri hatırlamamak mümkün değil. Doğal afetin yarattığı sağlık sorunları, sadece yıkıntı altında kalanlarda değil, o korkutucu dakikaları yaşayan insanlarda da ortaya çıkıyor. Depremin etkilemediği organımız yok. Kimisi yediği darbeyle yaralanıyor, kimisinin düzeni yaralanan organın etkisiyle bozuluyor. Bazı organlar da var ki, enkaz altında kalınmasa da sağlığı bozulabiliyor.
Deprem ani ölümün tetiğini çekiyorDepremin yol açtığı sağlık
Hava kirliliği ve trafik sıkışıklığı kalp krizinin tetiğini çekiyor. Her gün milyonlarca insan egzoz dumanındaki zararlı maddeleri soluyor, trafikte çaresizlik içinde bunalıyor. Böylece, iki tetikçi silahlarını sadece bir iki kişiye değil tüm topluma çevirmiş oluyor...
Sağlıkla ilgili konuşma ve tartışmalarımızın odağında çoğu kez kişisel sağlığımız vardır. Yaşam tarzımızın, alışkanlıklarımızın, kalıtımdan genel özelliklerimizin geleceğimizi nasıl etkileyeceğini merak ederiz. Çoğumuz için toplum sağlığı her zaman ön planda olan bir konu değildir. Birkaç hafta önce, İstanbul’da içinden çıkılmaz trafiğin ortasında kaplumbağa hızıyla ilerleyen bir otomobilin içinde otururken bunları düşündüm. Taksim ile Maslak arasında 2.5 saat süren yolculukta, pencereyi açtığım zaman, genzimi yakan egzoz dumanını hissedip hemen kapatıyordum. Mutlaka katılmam gereken toplantıya epeyce geç kalacağımdan endişeleniyor, daha hızlı gitmek için elimden bir şey gelmediği için de sinirleniyordum. Bir yandan da, bıktırıcı trafik tıkanıklığı, egzoz dumanı ve hava kirliliği acaba sağlığımı etkiliyor mu diye düşünüyordum. Sadece ben değil, çevremdeki arabalarda bulunan ve yollarda yürüyen binlerce kişi nasıl
Deniz seviyesinden yukarılara çıktıkça havanın sıcaklığının ve neminin değişmesinin yanı sıra soluduğumuz havadaki oksijen miktarında da önemli değişiklikler olur. Deniz seviyesinde havanın içindeki gazların aşağı yukarı beşte biri oksijendir. 5 bin metre yükseklikte de olsa oksijen oranında önemli bir değişiklik olmaz. Lakin yüksek irtifada da oksijen oranının yüzde 20 olması, akciğerlerimize her solukta giren havada aynı miktarda oksijen olduğu anlamına gelmez. Yükseklere çıktıkça atmosferin basıncı azalır, içindeki oksijen molekülleri seyrekleşir. Aynı miktarda oksijen için çok daha sık ve daha derin solumamız gerekir.
Deniz seviyesindeki atmosfer basıncı yaylalara ve giderek dağlara çıktıkça azalır. Aynı hacim havadaki oksijen miktarı azalır. Bir solukta aldığımız oksijen, deniz seviyesine göre Kavrun Yaylası’nda daha düşüktür. Bu miktar Erciyes’te daha az, Ağrı’da çok daha azdır.
Kalp hastası ne yapmalı?- Kalp hastası olan kişilerin, sağlıklı ve genç insanları bile zora sokabilecek yüksekliklere çıkmadan önce mutlaka doktorlarını görüp kontrolden geçmeleri gerekir.
- Kalp krizi veya ona yakın bir durumda olanlar, kalp yetersizliği çekenler, kalp ritminde ciddi bozukluk
Kalp damar sağlığını korumak için illa koşmak veya spor salonunda “aerobik jimnastik” yapmak ya da tenis oynamak gerekmez. Pahalı spor kıyafetlerine de gerek yok. Yürümek hepsinin yerini tutar, yeter ki günde 30 dakika hızlı olarak yürüyün...
İki hafta önce orta yaştan sonra da ağır spor yapılabileceğini belirttiğim yazıdan sonra okurlarımdan aldığım elektronik postalarda ortak bir tema vardı: “Koşmak şart mı?”
Cevap: Kesinlikle hayır. Kalp damar sağlığını korumak için illa koşmak veya spor salonunda “aerobik jimnastik” yapmak ya de tenis oynamak gerekmez. Pahalı spor kıyafetlerine de gerek yok. Yürümek hepsinin yerini tutar, yeter ki günde 30 dakika hızlı olarak yürüyün.
Düzenli spor yapanlarda kalp krizi riski hareketsiz bir hayat sürenlere göre neredeyse yarı yarıya daha az. Bu gerçeği kanıtlayan birçok araştırma var. Harvard Üniversitesi’nden mezun olan 17 bin kişinin uzun yıllar izlendiği bir araştırmada hareketsiz bir yaşam sürenlere göre düzenli spor yapanlarda kalp krizlerinin yüzde 35 oranında azaldığı, kalp krizi geçirdiklerinde iyileşmelerinin daha kolay olduğu ve ömürlerinin neredeyse 3 yıl daha uzun olduğu saptandı. 70 binden fazla kadının incelendiği Hemşire
Check-up’ın tam olarak ne olduğu ve hangi aralıklarla yapılması gerektiği hakkında uzmanlar arasında bir uzlaşma yok. Doktorun hastasını dinleyip muayene etmesi ve basit bazı testler yapması çoğu kişi için yeterlidir. Pahalı ve yüksek teknoloji gerektiren incelemeler ancak gerekli olduğunda kullanılmalıdır. Bunun tersi gereksiz risk altına girmek olur...
Geçen haftaki yazımdan sonra okurlardan günlük egzersiz ve “check-up”la ilgili olarak birçok soru geldi. Bugün ve gelecek hafta bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
İngilizce “check-up” denetimden geçme anlamına geliyor. Dilimize iyiden iyiye yerleşen bu kavramın en sık kullanıldığı alanlardan biri sağlık hizmetleri. Coşkuyla benimsenmesine rağmen tam anlamıyla ne olduğu ve hangi aralıklarla yapılması gerektiği hakkında uzmanlar arasında bir uzlaşma yok. Halbuki “check-up”tan ne anladığımız hepimizi ilgilendiren bir konu.
Ülkemizde yaygınlaşmakta olan aile hekimliği icraatının önde gelen iddialarından biri, düzenli muayeneler yoluyla koruyucu hekimliği daha etkin duruma getirmek. Zaten kısıtlı olan sağlık bütçemizden “check-up” için daha fazla pay ayıracaksak neyi, ne için yapacağımızı anlamamız gerekmez mi? Öte yandan doğrudan
Geçen hafta ünlü spor adamı, eski milli futbolcu Rıdvan Dilmen halı sahada futbol oynarken kalp krizi geçirdi. 40’lı yaşlarda sağlıklı ve sportmen görünümlü birinin spor yaparken geçirdiği, hayatına mal olabilecek ani kriz, birçok kişiye ‘ağır spor yapmıyor olsaydı belki başına bunlar gelmezdi’ diye düşündürttü. Acaba 40 yaşının üstünde bir insanın ağır spor yapması gerçekten riskli mi? Örneğin 50 yaşında birinin futbol oynaması, 65 yaşındakinin her gün 10 kilometre koşması tehlikeli mi? Bu sorulara, bir vaka münasebetiyle cevap vermek yerine, kanıtlara dayanarak yanıt aramalıyız.
Egzersiz ömrü uzatıyor
‘Ağır spor, kalp krizi ve ani ölüm riskini artırır mı?’ sorusunun cevabı ilk bakışta ‘evet’ gibi görünse de gerçek daha karmaşık. İnsanların, özellikle kalp hastalığı veya hasta olma riski yüksek olanların, kalp krizi ve ani ölüm riski koşarken artıyor, koltukta otururken daha az... Ama aynı insanlar, gerekli tedbirler alındıktan sonra ağır spor yapmaya, örneğin koşmaya devam ederlerse, uzun dönemde sağ kalma ve kalp krizinden korunma şansları, spor yapmayanlara göre çok daha fazla.
30 yıl önce ABD’nin Rhode Island eyaletinde yaklaşık 8 bin orta yaşlı koşucuyu kapsayan, 1
Yüksek tansiyon denilince akla kolumuza takılan aletle ölçülen atardamar basıncındaki yükselme gelir. Halbuki bir de akciğerlere kan götüren damarlardaki yüksek tansiyon vardır. Birçok hastalıkta sonucu ortaya çıkan akciğer yüksek tansiyonu en az birincisi kadar ciddi ve tehlikelidir...
Tansiyon dediğimiz zaman akla gelen atardamarlardaki kan basıncıdır. Sol karıncığın aorta attığı kanın yarattığı bu basınç yükseldiğinde yüksek tansiyon, tıbbi adıyla hipertansiyondan söz ederiz. Oysa, bir başka yüksek tansiyon daha vardır. Vücuttan geri dönen oksijenden fakir kanı akciğerlere götüren damarlardaki kan basıncı yükselirse buna akciğer yüksek tansiyonu, tıbbi adıyla pulmoner hipertansiyon denir.
Akciğere giden damarlardaki basınç atardamarlardakinin ancak dörtte bir kadardır. Ölçülmesi kolay değildir. Akciğere giden damarlar veya dallarının hiçbiri deriye yakın olmadığı için basınçları dışarıdan ölçülemez. Kesin ölçüm yapmak için ya kasıktaki ya da boyundaki bir toplardamara sokulan ince bir boru (katater) kalbin sağ odalarından geçirilip akciğerlere kadar ilerletilir.
Bu yöntem ancak çok gerekli olduğunda kullanılır. Onun yerine, çok hassas olmasa da kalbin ultrasonla muayenesi
İnsanoğlu haraketsiz bir yaşam için yaratılmamış. Bu gerçeğin destekleyen bir çok bilimsel kanıt var. Az haraketli bir yaşam, şişmanlık , şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp krizi gibi modern çağın en önemli sağlık sorunlarının başta gelen nedenlerinden biri. Boş zamanlarını oturarak geçirenlerle sportmen insanların karşılaştırıldığı araştırmalar hayat tarzımızın sağlığımız için belirleyici olduğunu teyid ediyor. Sporun sağlığı koruduğu gerçeğini sağır sultan bile duydu. Hem de bin kere. Buna rağmen toplumumuzda düzenli spor, örneğin her gün yürüyüş yapan insan sayısı devede kulak denecek kadar az. Buna karşılık, ülkemizde ortalama TV seyretme süresi günde 4 saatin üstünde. Bir çok ülkede durum Türkiye’den farksız. Modern yaşam insanı giderek daha çok oturan biri haline getirdi.
Ekran önünde oturmanın bedeli
Düzenli spor yapmıyoruz. Hiç olmazsa biraz daha az oturamaz mıyız? Böylece haraketsizliğin sağlığımıza verdiği zararı azaltamaz mıyız? Bizi koltuklarımıza bağlayan televizyon ve bilgisayarların önünde geçirdiğimiz zamanı biraz olsun azaltsak yararı olur mu? Bu soruların cevabını arayan bir bilimsel çalışma geçen hafta Amerika Kardiyoloji Derneği’nin bilimsel dergisinde