Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Check-up’ın tam olarak ne olduğu ve hangi aralıklarla yapılması gerektiği hakkında uzmanlar arasında bir uzlaşma yok. Doktorun hastasını dinleyip muayene etmesi ve basit bazı testler yapması çoğu kişi için yeterlidir. Pahalı ve yüksek teknoloji gerektiren incelemeler ancak gerekli olduğunda kullanılmalıdır. Bunun tersi gereksiz risk altına girmek olur...

Geçen haftaki yazımdan sonra okurlardan günlük egzersiz ve “check-up”la ilgili olarak birçok soru geldi. Bugün ve gelecek hafta bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
İngilizce “check-up” denetimden geçme anlamına geliyor. Dilimize iyiden iyiye yerleşen bu kavramın en sık kullanıldığı alanlardan biri sağlık hizmetleri. Coşkuyla benimsenmesine rağmen tam anlamıyla ne olduğu ve hangi aralıklarla yapılması gerektiği hakkında uzmanlar arasında bir uzlaşma yok. Halbuki “check-up”tan ne anladığımız hepimizi ilgilendiren bir konu.
Ülkemizde yaygınlaşmakta olan aile hekimliği icraatının önde gelen iddialarından biri, düzenli muayeneler yoluyla koruyucu hekimliği daha etkin duruma getirmek. Zaten kısıtlı olan sağlık bütçemizden “check-up” için daha fazla pay ayıracaksak neyi, ne için yapacağımızı anlamamız gerekmez mi? Öte yandan doğrudan tüketicilere pazarlanan, yüksek teknoloji kullanan, birçoğumuzun büyük masraflar yaparak girdiği “check-up” programlarının hayatımızı kurtardığının veya hayat kalitemizi artırdığının kanıtlarını bilmemiz gerekmez mi?

Haberin Devamı

Check-up’ın azı yarar, çoğu zarar

150 YILLIK TARİHİ VAR
Bilinen bir hastalığı olmayan insanlarda yıllık sağlık kontrollerinin sadakatle uygulandığı ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri geliyor. Bu uygulamanın en hararetle tartışıldığı yer de ABD. Orta sınıf bir Amerikalı için vazgeçilmez bir görev olan yıllık “check-up” 1860’larda İngiltere’de ortaya çıktı. Yıllık muayene fikrine ilk ilgi gösterenler sigorta şirketleri oldu. Ayrıntılı bir sorgulamanın ve tepeden tırnağa muayenenin esas olduğu bu yıllık muayenelerdeki asıl amaç, ileride problem yaratıp sigorta şirketlerinin para ödemesine yol açabilecek sorunların ortaya çıkarılmasıydı.
1920’de ABD’deki sigorta şirketlerinin yayımladığı bir araştırmada, her yıl doktorunu görüp “check-up”tan geçen hastaların geçmeyenlere göre daha uzun yaşadığı görüldü. Ömrü uzatan faktörün yıllık muayeneler olduğu ileri sürüldü, “Hayır öyle değil, check up için gelenler zaten kendilerine daha iyi bakan, sağlıklarına düşkün insanlar, onun için daha uzun yaşıyorlar” diyenlere kulak asan olmadı. Bir süre sonra büyük şirketler üst düzey yöneticilerini her yıl “check-up” için doktora yollamaya başladı. Burada da altta yatan ana neden, verimliliğin düşmesini önlemek için zamanında önlem alma isteğiydi. Bu amaçla birçok hastanede 2-3 gün süren, birçok testin yapıldığı ayrıntılı “check-up” programları geliştirildi. Türkçeye “yönetici muayenesi” diye çevrilebilecek, bir ölçüde de olsa halen devam etmekte olan, bu tip yıllık muayeneler, hastaneler ve doktorlar için riski düşük ve oldukça kazançlı işlemlerdi.

Kanıt var mı?
20. yüzyılın sonuna doğru tıbbi uygulamaların kanıta dayanması gerektiği fikri güç kazandı ve ayrıntılı muayenelerin işe yarayıp yaramadığı sorgulanmaya başlandı. Biri ABD’de, biri İngiltere’de yapılan iki karşılaştırmalı araştırma, yıllık muayenelerin ciddi hastalıkları önlemede ve ömrü uzatmada etkili olmadığını gösterdi. Bu ve benzeri araştırmalara rağmen “check-up” endüstrisi büyümeye devam etti. Üstelik, yeni ve pahalı teknolojilerin kullanıldığı inceleme yöntemleri yaygınlaştı.
21. yüzyılda kanıta dayalı tıbbın uygulanmasında ısrarcı olan hekimler ve kontrolsüz biçimde artan sağlık harcamalarından endişe duyan yetkililer, yapılacak “check-up”ların işe yaradığının kanıtlanmış olmasını talep etmeye başladılar. Artık bir testin yararlı olarak kabul edilebilmesi için bir hastalığı veya riski göstermesi yeterli değildi. Elde olan daha ucuz ve daha basit testlere ek olarak yeni bilgi sağladığı gösterilmeliydi, yan etkileri az olmalı veya hiç olmamalıydı

Haberin Devamı

Check-up’ın azı yarar, çoğu zarar
Daha ileri inceleme zarar verebilir
Temel incelemenin sağladığı verilerle yetinmeyip daha ileri inceleme yapılması çoğu zaman yarardan çok zarar verebilir. Örneğin yanda anlattığım hastaya, belki kalbini besleyen damarlarda darlık vardır diye bilgisayarlı tomografiyle anjiyo yapılmasının, tedavi planına bir etkisi olmayacaktır. Çünkü, darlık bulunsa da böyle bir hastaya stent takmanın veya baypas ameliyatı yapmanın yukarıda değindiğim koruyucu tedavinin ötesinde yarar sağladığını gösteren bir araştırma yoktur. Bu işlemler tehlikeyi azaltmayacaktır. Oysa, hasta sigarayı bırakır, zayıflar, sağlıklı beslenmeye ve düzenli egzersize başlarsa, tansiyonu ve kolesterolü kontrol altına alınırsa, ölüm ve kalp krizi riski yüzde 80 oranında azalır.
Bu bilimsel gerçeklere rağmen anjiyografi yapılacak olursa, radyasyon ve görüntüleme için damardan verilen madde nedeniyle gereksiz riskler alınmış olur. Daha büyük tehlike, hiçbir şikâyeti olmayan birine sadece anjiyo resimlerinde darlık görüldü diye stent takılması veya baypas ameliyatı yapılmasıdır. Hiç de az olmayan bu ihtimal gerçek olursa, hastanın kalp krizi ve ölüm riskinde azalma olmayacağı gibi, işlem sırasında ve sonrasında birçok gereksiz ve ciddi riske maruz kalmış olur.

Haberin Devamı

Uygulamanın esası doktorla görüşmek
Kalp damar hastalıkları “check-up”ının en önemli öğesi, kişinin doktoruyla geçireceği zamandır. Bu sürede doktor hastanın şikâyeti olup olmadığını, beslenmesini, hayat tarzını, alışkanlıklarını, işini, hareketlilik düzeyini öğrenir. Boy, kilo, bel çevresi, tansiyon, açlık kan şekeri ve kan yağlarını ölçtükten sonra karşısındakinin kalp damar sağlığı hakkında iyi düzeyde fikir sahibi olur. Artık çoğu kişi için gerekli tavsiyeleri yapabilecek verilere sahiptir. Daha ayrıntılı ve yüksek teknoloji gerektiren testlere ancak bu temel ve ucuz incelemeler yeterli değilse başvurmalıdır.
Bir örnek vermek için, “check-up” yaptırmak isteyen orta yaşlı, bilinen hastalığı ve şikâyeti olmayan bir erkeği alalım. Oldukça hareketsiz bir hayatı var, yıllar içinde kilo almış, göbekli, sigara içiyor, tansiyonu 145/90 milimetre cıva. Başka hiçbir test yapmadan bu kişinin kalp krizi riskinin oldukça yüksek olduğunu görmek ve tedbir almak gerektiği açık. Yapılacak basit kan tahlilleri, uygulanacak tedaviyi belirlemekte yardımcı olacak. Bu hastanın mutlaka sigarayı bırakması, az tuzlu beslenmesi, aldığı kalorileri azaltıp tükettiği kalorileri artırması gerekir ki zayıflayıp ideal kilosuna inebilsin. Tansiyonu düşmezse ilaca başlamak gerekir. Kan yağları anormalse, ki bu olasılık yüksek, benzer bir yaklaşım benimsenir. Hasta, yürümenin dışında bir spor yapacaksa, bir efor testinden sonra egzersize başlamalıdır.