Bir kaç ay önce bir uçak seyahatinde tesadüfen tanışıp sohbet ettiğim bir doktor, şişmanlığa bağlı hastalıkların ne kadar arttığını kendi meslek yaşamından örnekler vererek anlatıyordu. Bir ara “İnanmayacaksınız, geçen hafta hepsi şişmanlığa bağlı olan iki tip 2 diyabetli, bir uyku apnesi olan, iki yüksek tansiyonlu bir de kan yağları çok bozuk olan hasta gördüm” deyince şaşırdım. “Ben her gün bundan fazlasını görüyorum, inanılmayacak ne var ki bunda” diye düşündüm. Meslektaşım “bu hastaların hepsi 7-16 yaş arasında çocuklardı” deyince durumun vehametini anladım. Gerçekten son 20 - 30 yılda çok şey değişti. Eskiden tip 2 diyabet denilen ve çoğu zaman fazla kilo ve haraketsizliğe bağlı olan şeker hastalığına “yetişkin diyabeti” denirdi çünkü çocuklarda görülmez diye bilinirdi.
Şişmanlık salgını önceleri sadece gelişmiş ülkelerin problemi gibi görülmüştü. Yıllar geçtikçe bu dev sorunun etkilemediği çok az ülke olduğu anlaşıldı. Bu grafikte görülen A.B.D, doğu ve batı Avrupa ülkelerinin yanı sıra Orta Doğu, Çin ve Rusya gibi ülkelerde de çocuklardaki fazla kiloluluk ve şişmanlık giderek artıyor. Türkiye de bu hayırsız yarışda arda kalmıyor. (Kaynak: Obesity Task Force EU
Orta yaşta koşuya ya da futbol oynamaya başlamadan önce mutlaka doktor kontrolundan geçmek gerekir. Kalp sağlam olsa da forma girmeden ağır spor yapmak tehlikelidir
Ağır spor sırasında kalp krizi ve ölüm riski artar. Ama, gereken önlemleri aldıktan sonra yapılacak spor sırasında yükselen risk, ömür boyu sürecek yararın yanında devede kulak kalır
Şişmanlık kampanyasıyla ilgili yazdığım yazılarla ilgili okuyucularımdan bir çok soru geldi. Bunları dört ana grupta toplayabilirim:
* Sporun zararı yok mu, hele orta yaş ve sonrasında?
* Çocuklardaki şismanlıkla nasıl baş etmeli?
* Kalp sağlığı için destek maddesi ve vitamin almak gerekmez mi?
* Hükümetlerin tuza, şekere yasak koymaları işe yarar mı? Bugün ve önümüzdeki haftalarda bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Sağlık Bakanlığı’nın şişmanlıkla mücadele kampanyası, farkındalığı ve yaşantılarında değişiklik yapma isteğini mutlaka arttıracaktır. Ancak, bunlar kalıcı çözüm için yeterli değilŞişmanlık salgının temelindeki, toplumun hareketliliğini azaltan ve şişmanlatıcı besinleri tercihini kolaylaştıran koşulları değiştirmeden fazla kilolara karşı kalıcı zafer kazanılamaz
Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı şişmanlıkla mücadele kampanyası, insanlarda bu soruna ilgiyi, farkındalığı ve değişiklik yapma isteğini mutlaka artıracaktır. Ancak, kalıcı çözüm için farkındalık ve istek asla yeterli değildir. Son 30 yıldır şişmanlığın sadece kişisel bir sorun olduğunu ve davranış değişiklikleriyle düzeltilebileceğini düşünen Batı toplumlarında şişmanlık azalacağına artmıştır. Aynı yoldan gidersek bizim de benzer sonuçla karşılaşmamız kaçınılmazdır.
Şişmanlık salgının tarihine baktığımızda iki büyük toplumsal değişimin izlerini görürüz. Önce, giderek artan biçimde mekanize olan toplumun haraketliliği azaldı. Daha sonra ucuz ve kolay ulaşılan, şekeri unu çok besinler bollaştı. Bu iki olumsuzlukla yüzleşip çözüm üretmeden, sadece kişisel çabayla fazla kilolarımızdan kurtulacağımızı düşünmek
Şişmalıkla mücadele için Sağlık Bakanlığı’nın ilan ettiği hedefler “haraket etmek” ve “porsiyonları küçültmek...”
Aldığımız enerji, yani yediğimiz besinlerdeki kalori, harcadığımız enerjiye eşit olursa kilomuzne artar ne azalır
Kilo vermek için bu dengeyi bozmak gerekiyor; ya harcadığımızı artıracak, ya yediğimizi azaltacağız. En iyisi ikisini birden yapmak
Sağlık Bakanlığı haziran ayında başlattığı şişmanlıkla mücadele kampanyasını gazetelere verdiği 3 maddelik ilanlarla tanıttı. Birinci maddede “Vücut kitle indeksimizi hesaplayalım” yazıyor. Geçen haftaki yazımda bu ölçümü enine boyuna ele almıştım.
İkinci maddede “Hareket ediyoruz - günde 10 bin adım atıyoruz”, son maddede ise “Porsiyonları küçültüyoruz - sağlıklı yaşıyoruz” deniyor. İkinci ve üçüncü maddeler çok akla yakın. Bir günde aldığımız enerji yani yediğimiz besinlerdeki kalori miktarı harcadığımız enerjiye eşit olursa kilomuz ne artar ne azalır. Kilo vermek için bu dengenin bozulması gerekir; ya harcadığımızı artıracağız, ya yediğimizi azaltacağız ya da ikisini birden yapacağız. Bu mantıkla yaklaşınca sorun basit gibi gözükse de, üstünde düşününce cevap verilmesi gereken bir dizi soru ortaya
Sağlık Bakanlığı, sigaradan sonra şimdi de şişmanlığı hedef aldı. Bu mücadelede kimin şişman, kimin fazla kilolu olduğu beden kitle indeksi ölçülerek belirlenecek
Fazla kiloların yarattığı tehlikeyi öngören bir diğer ölçü de bel çevresi. Hangi ölçüyle olursa olsun hedefe ulaşmak için daha sağlıklı beslenmemiz ve daha çok hareket etmemiz gerekiyor
Sağlık Bakanlığı’nın şişmanlığa karşı başlattığı kampanya, sigarayla savaştan sonra toplum sağlığı için yapılabilecek en önemli mücadele. Dünyada olduğu kadar ülkemizde de giderek yaygınlaşan şişmanlık sorununun çağımızın belli başlı kronik hastalıklarının anası olduğunu bilmeyen yok. Her yıl artan kilolar yüksek tansiyondan şeker hastalığına, kalp krizinden inmeye, eklem hastalıklarından kansere, karaciğer yağlanmasından depresyona kadar birçok sağlık sorununa zemin hazırlıyor. Sağlık Bakanı Akdağ bu girişimi başlatırken kimin şişman, kimin fazla kilolu olduğunu nasıl belirleyeceğimizi anlattı. Beden kitle indeksi denilen kilo boy oranına göre kişinin ağırlığının normal olup olmadığını belirleyen ölçümü tanıttı.
Beden kitle indeksi
Beden kitle indeksi, 19. yüzyılın ortalarında Belçikalı bir matematikçi tarafından
Eskişehir ve çevresindeki okullarda araştırma yapan bilim insanları, 7-18 yaş arasındaki 4 bin çocuğun yarıya yakınında ileride kalp damar hastalığı oluşumunu kolaylaştıracak en az 1 risk faktörü olduğunu saptadı. Her 9 çocuktan birinde 2 risk faktörü bulundu. Anne ve babanın sağlık durumunun küçücük yavrulara yansıdığı ortaya çıktı
İki hafta önce İstanbul’da kalp damar hastalıkları konusunda iki ilginç toplantı yapıldı. Biri daha çok kalp cerrahisine odaklanan, diğeri kalp hastalıklarını balon ve stent gibi yöntemlerle tedavi etme üzerine yoğunlaşan bu toplantılardan ilki Pendik’te, diğeri Yeşilköy’deydi. İstanbul’un iki ucundaki bilimsel paneller, gerek Türkiye’den gerek yurt dışından gelen birçok seçkin araştırmacı uzman doktorun katılımıyla zenginleşti.
Profesör Sir Magdi Yacoub
Türkiye Kalp Hastalıkları ve Kalp-Akciğer Hastalıkları Vakfı’nın düzenlediği cerrahi ağırlıklı toplantının en önemli özelliği Prof. Dr. Magdi Yakup’un onuruna yapılıyor olmasıydı. Türkiye’nin önde gelen bazı cerrahlarının da yanında bulunup feyz aldığı Yakup, tıp çevrelerinde hayranlık ve derin saygıyla anılan bir isim. Kraliçe Elizabeth’in “Sir” unvanı verdiği, Mısır asıllı bu İngiliz
Devlet Denetleme Kurulu’nun kapsamlı araştırmasına rağmen merhum Turgut Özal’ın ölümü üstündeki şüpheler giderilebilmiş değil. Zehirlenme daha çok incelenmesi gereken bir ihtimal olarak duruyor. Ani kalp ölümü olasılığını kurul ‘uzak bir ihtimal’ olarak değerlendirmiş olsa da, yabana atmamak gerekir...
Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) araştırma ve inceleme raporu, 8. Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın vefatıyla ilgili tartışmaları gündemin üst sıralarına taşıdı. Ölüm sebebi üstündeki şüphelerin derinlemesine araştırıldığı bu çalışmada, kurul üyelerinin tüm çabalarına rağmen birçok noktanın aydınlatılamadığı görülüyor. Belirsizliklerin altında yatan ve olayın her aşamasında kendini gösteren sorun, kesin sonuca varmak için gerekli olan kanıtlara ulaşılamaması. Gerek ölüm anı, gerek öncesindeki ve sonrasındaki saatlerde olup bitenlerin ayrıntısı hakkında zamanında yapılmış kayıtların yetersizliğine şaşmamak elde değil. Şok edici ani olaylardan kısa süre sonra bile, tanık olan insanların olayı farklı hatırladıkları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle yaklaşık 20 yıl sonra verilen ifadelerin çelişmesi sürpriz değil.
Devlet Başkanı’nın zehirlenmiş olabileceği şüphesini
Tansiyonumuz her an sıkı bir denetim altındadır. Şah damarlarındaki özel gözlemciler, kan basıncında ne değişiklik olursa hemen beyne bildirirler. Beyin de tansiyon yüksekse “düşürün”, düşükse “yükseltin” diye emir verir. Pil takarak gözlemcileri uyarıp, beyinden “tansiyonu düşürün” emri çıkarılarak ilaçlarla düşürülemeyen tansiyon tedavi ediliyor
Kalbin çalışması ve kan dolaşımı her an sıkı bir denetim altındadır. Gerek kalpte gerekse damarlarda bulunan gözlemciler, saniyenin onda birinden kısa bir zaman diliminde bile, kan basıncındaki değişiklikleri fark edip durumu hemen merkeze yani beyne bildirirler. Merkez de derhal alınacak önlemleri belirleyip özel sinirler yoluyla talimatlarını kalbe ve damarlara ulaştırır.
Bu gözlemcilerin en önemlileri, ana atardamarda ve boynun iki yanında beyne kan götüren şah damarının duvarında yer alır. Kalbin fırlattığı kanın ne kadar hızla ve ne basınçla geldiğini, damar duvarına ne şiddette çarptığını hissetmek için gece gündüz demeden her an tetikte beklerler. Görevleri, damar içi basınçtaki değişikliklerden beyni sürekli haberdar ederek kan basıncının ideal sınırlarda tutulmasını sağlamaktır.
Bir türlü düşmeyen tansiyona çare
Dünya