Bir grup asistan doktor, tıp öğrencisi, uzman doktor ve kıdemli meslektaşımla, daha sonra bazı hastaların da katıldığı “İyi doktor kimdir?” diye özetlenebilecek bir tartışma yaptık...
Bir çoğumuzun hemfikir olduğu ortak özelliklerin yanı sıra, iyi doktor olmanın önündeki engelleri de konuştuk. Bu hafta tartışmadan bazı satır başlarını aktaracağım...
2012’nin son günlerinde bir grup asistan doktor, tıp öğrencisi, uzman doktor ve kıdemli meslektaşımla yeni yılda eğitim programlarımızda ne gibi iyileştirmeler yapmamız gerekir konusunda bir toplantı yaptık.
Konu bir süre sonra iyi hekim nasıl olunur tartışmasına döndü. Daha sonra aynı soruyu hastalara da sorduk. Bu kendiliğinden gelişen tartışmada “iyi doktor” tanımının hiç de kolay olmadığı ortaya çıktı. Açığa çıkan bir diğer nokta da idealist bir “iyi doktor” tanımlamasıyla gerçek hayatta olup bitenlerin çok farklı olabildiğiydi.
Bu gerçek, özellikle genç hekimlerce sık sık dile getirildi. Var olan çalışma koşullarında, toplumun onlardan beklediği gibi “iyi hekim” olmanın zorluğunu anlattılar.
Her şeyi bilmek...
Bir yerimiz kesildiğinde her an hazır bekleyen birçok hücre ve proteinden oluşan pıhtılaşma sistemimiz, damardaki yırtığı tıkayıp kan kaybını durdurmak için hızla harekete geçer.
Hayat kurtarıcı olan pıhtı oluşumu yanlış yerde yanlış zamanda ortaya çıkarsa ciddi hastalıklara neden olur. Clinton’u hastanelik eden de işte böyle kötü bir pıhtıyla tıkanan bir toplardamardır
Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanı Hillary Clinton’un başındaki bir toplardamarda oluşan bir pıhtı nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavi edildi. Yapılan açıklamada bakanın üç hafta önce düşüp başını çarpmasınının pıhtıya yol açtığını belirtiliyor. Düşmesi de bulantı ve kusmayla seyreden bir virüs enfeksiyonunun yol açtığı aşırı su kaybıyla açıklanıyor. Bazı uzmanlar kafatası kırığı olmadan darbeye bağlı pıhtı oluşmasının çok ender görüldüğünü söyleyip, belki de önce pıhtı oluşup bulantı, kusma ve baygınlığa yol açmış olabilir diyorlar. Pıhtının altında kolay görünmeyen bir hastalık olmasın diye soruyorlar.
Pıhtı hayat kurtarır
Damarın yaralandığı yerden çıkan sinyaller pıhtılaşma sistemini harekete geçirir. Duvardaki hücreler pıhtı için hazırlık yaparlar.
Birleşmiş Milletler
Eylülde yapılan Birleşmiş Milletler üst düzey sağlık toplantısında kalp damar hastalıkları, diyabet, kanser ve kronik akciğer hastalıkla-rının tüm dünyanın ama en çok alt ve orta gelirli ülkelerin ekonomilerini tehdit ettiği belirtildi. Altta yatan nedenin globalleşen sağlıksız yaşam tarzı olduğunun altı çizildi.
Global sorun
Bu hafta yayınlanan 187 ülkenin verileriyle yapılan bir seri araştırma küresel sağlığın fotoğrafını veriyor. Kalp damar hastalıkla-rının dünyada başta gelen ölümün nedeni olduğunu, her dört kişiden birinin hayatını bu nedenle kaybettiğini, en çok hastalık ve maluliyete yol açan iki etkenin yüksek tansiyon ve sigara olduğunu öğreniyoruz.
Şekerli içecekler
Kalp krizi çoğu zaman damar tıkanmasına bağlıdır. Bazen damar açık da olsa kalpkrizi oluşabilir. Acil tedavide amaç krizin altta yatan nedenini düzeltmektir. Sonra krizin tahribatını azaltmak için ilaçlar verilir. Uzun dönemde yeni bir kalp krizini önlemek amaçlanır
Kalp krizindeki tahribatın nedeni, hücrelerin ihtiyacı olan kanla damarda akan kan arasındaki dengenin (arz-talep dengesi) bozulma-sıdır. Sorun büyük çoğunlukla arzın yetersiz olmasına bağlıdır. Ama çok artan talebin karşılanamamasına bağlı enfarktüs olabileceği de unutulmamalıdır.
Tıbbi adı miyokard enfarktüsü olan kalp krizinin en sık rastlanan nedeni koroner arterlerden birinin tıkanmasıdır. Damar sertliği plaklarının üstünde oluşan pıhtının tümüyle tıkadığı veya çok daralttığı damardan akan kan akımı neredeyse sıfıra iner. Arz talebi karşılamaktan o kadar uzaktır ki, hücreler hiçbir şey yapmadan sadece hayatta kalmalarına yetecek kanı bile bulamazlar.
Enfarktüste en iyi tedavi stent
Kalp krizi damarın tam tıkanmasına bağlıysa, tıkanıklığın bir an önce açılıp hücre ölümlerinin durdurulması gerekir. Teşhis koyulur konulmaz zamana karşı bir yarış başlar. Nasıl itfaiye hızla yangın yerine gidip,
Kalp krizi büyük ya da küçük olabilir, bazısı kalbin ön yüzünü, bazısı alt yüzünü tutar, kimi hiçbir sağlık sorunu yokken ortaya çıkar, kimi ameliyat sırasında oluşur.
Hepsinin ortak noktası kalp hücrelerinin kansızlık nedeniyle ölmesidir. En yararlı tedavi için ne çeşit bir kalp krizi olduğunun bilinmesi gerekir
Kalp krizi dediğimiz hastalığın tıp dilindeki ismi miyokard enfarktüsüdür.
Kalp kası demek olan miyokard ile doku ölümü anlamına gelen enfarktüs sözcüklerinden oluşur. Başka organlarımız da kansız kalırsa enfarktüs ortaya çıkar, beyin ya da bağırsak enfarktüsü gibi. Buna rağmen birisi için “enfarktüs geçirmiş” denirse, anlaşılan kalp krizi geçirdiğidir.
Doktorlar kalp krizi geçiren hastalarına en yararlı tedaviyi uygulayabilmek için ne çeşit bir miyokard enfarktüsüyle karşı karşıya olduklarını bilmek isterler.
Bunun için kan tahlilleri yaparak ve en önemlisi EKG’deki değişikliklere bakarak kalp kasının tüm kalınlığının mı yoksa bir kısmının mı ölmekte olduğunu, hasar gören bölgenin ne kadar büyük olduğunu belirlerler. EKG’yi incelerken hangi koroner arterin tıkanıp kalbin hangi yüzünün hasar görmekte olduğunu anlamaya çalışırlar.
Ondan sonra nasıl olup da
Günümüzde birçok iltahabi hastalığın tedavisinde kullanılan kolşisin, binlerce yıldır bilinen bir ilaç. Gut hastalarının dermanı olan kolşisin, son yıllarda kardiyologların gözdesi haline geldi. Kalp zarı iltahabının ve ameliyat sonrası çarpıntılarının çaresi olan bu ilaç, kalp krizi ve inmeyi önlemek için de kullanılacak
Kolşisin, tedavisi zor hastalıklarda kullanılan bir ilaçtır. Karın ağrısı ve ateşle seyreden akdeniz hummasından karaciğer sirozuna, Türk hekimi Hulusi Behçet’in adıyla anılan hastalıktan guta kadar birçok rahatsızlığın tedavisinde bu ilaçtan yararlanılır. Kolşisin eski çağlardan beri bilinen şifalı bir maddedir. Adı 3 bin yıl önceki eski mısır yazıtlarında geçer. Aydın yakınlarındaki Tralles antik kentinde doğmuş olan Bizans’ın ünlü hekimi Trallesli Alexander 12’nci kitabında kolşisinin gut hastalığına iyi geldiğini yazar.
Tarihte zengin hastalığı olarak bilinen gut, aralarında Fatih Sultan Mehmet’in de bulunduğu birçok imparatoru canından bezdiren çok ağrılı bir eklem iltahabıdır. Bazı tarihçilere göre, Trallesli Alexander Ayasofya’nın mimarı olan öz ağabeyi Anthemius’un hamisi İmparator Jüstinyen’in gut hastalığını kolşisinle tedavi etmiştir. Tarihte
Modern tıbba bir seçenek veya onun tamamlayıcısı olma iddiasındaki alternatif tıbba bilim çevreleri hep şüpheyle baktı. Ama, önerdiği tedavilerin bilimsel metodlarla sınandığı, tartışmanın ideolojik saplantılardan uzak ve kanıtlar ışığında yapıldığı örnekler de var. Bunlardan bazıları meditasyon, şelasyon, çikolata ve vitaminin kalbe etkileriyle ilgili çalışmalar
Modern tıbba bir seçenek olarak başlayıp onun tamamlayıcısı olma iddiasıyla yoluna devam eden sağlığı koruma ve iyileştirme yöntemlerine bilim çevrelerinde hep şüpheyle bakıldı. Halbuki bu yaklaşım bilimin temelinde yatan; doğru bildiğinden her zaman şüphe edip sınamaktan kaçınmama ve aykırı görüşlere açık fikirlilikle yaklaşma ilkelerine ters düşüyor.
Doğru yaklaşım, alternatif tıbbın önerdiği tedavilerin bilimsel metodlarla sınanmasını, tartışmanın ideolojik saplantılardan uzak, ortaya çıkan kanıtlar ışığıda yapılmasını gerektiriyor.
Yeni bir tedavi yönteminin, ilaç olsun, tıbbi cihaz veya ameliyat tekniği olsun, o sırada uygulanmakta olan standart tedaviden daha iyi, veya en az onun kadar iyi olduğunu saptamak için kullanılan bir bilimsel araştırma yöntemi var. Tıbbi adı randomize çalışma olan rastgele
Asistan doktorların günlerce dinlenmeden çalıştırılması, 19. Yüzyıldaki eğitim anlayışının izlerini taşıyor. 1980’lerde ABD’de başlayıp Avrupa’ya yayılan uygulamalarda, genç hekimlere dinlenebilmeleri için zaman tanınıyor. Türkiye’deki asistan doktorlar ise hâlâ uzun saatler dinlenmeden çalışıyor. Bu nedenle hata yapma risklerinin artmasından dertliler...
Genç doktor telefonun sesiyle irkilerek uyandı. “Geç kaldım, uyuya kalmışım” diyerek telaşla saatine baktı, 04.30’u gösteriyordu. “40 dakika uyumuşum” diye düşündü. Telefondaki ses, acile yeni gelen bir yaralıyı haber veriyordu. Dün sabah 8’de başlayan mesaisi bittikten sonra saat 17’de nöbete başlamış, o zamandan beri aralıksız hastadan hastaya koşturmuştu. Acilde ve serviste yatan hastalarla ilgili sorunlar gündüz ekibi gelene kadar nefes aldırmamıştı.
Sabah 8’de simit ve çaydan sonra yeniden mesaiye başlamak üzere polikliniğin yolunu tuttu. Yorgunluğuna rağmen 15 dakikada bir gelen her yeni hastanın derdini anlayıp, gereğini yapmaya çalışıyordu. Ne var ki, kafasının daha yavaş çalıştığını, dikkatini uzun süre toplayanadığının farkındaydı. Doktor Cemil, Tıp fakültesinden 1.5 yıl önce mezun olmuş, ‘TUS’ sınavını