2015 yılının son günlerine gelmemizle beraber haftalık yazı yazma serüvenimi sonlandırıyorum. Otuz yıldır çalışmakta olduğum Cleveland Clinic’in Abu Dhabi’de açılan yeni hastanesinde yüklendiğim sorumluluklar ikincil işim olan düzenli yazarlığa devam etmeme zaman bırakmıyor...
2008 yılında Genel Yayın Yönetmeni olan değerli dost Sedat Ergin’in Milliyet’te bir sağlık köşesi hazırlama teklifini çok cazip bulmuştum ama başarabilir miyim diye de tereddüt ettiğimi hatırlıyorum. Çalıştığım hastanede yoğun klinik hekimlik, bilimsel araştırma ve idarecilik sorumluluklarım vardı. Milliyet gibi köklü bir gazetede her hafta okurların karşısına yeni bir sağlık yazısıyla çıkmak kolay bir iş değildi. Sevgili Ergin’in yüreklendirici desteğiyle denemeye karar verdim. Kaliteli yazılar hazırlayabilmek için çok zaman gerekeceği endişesinin yerinde olduğunu anlamak için uzun süre geçmesi gerekmedi. Kendi uzmanlık alanımda bile olsa, yazacağım konuyu her yönüyle ele alabilmek için araştırma yapmam gerekiyordu. Yeni işimi istikrarlı bir yola sokmam ancak her hafta sonunda bir tam günümü ona ayırmamla mümkün oldu.
Gazetecilik zor zanaat
Gazeteci olmasam da bir gazetede yazıyor olmam,
İnternetle sağlığımız hakkında bilgi edinmemiz kolaylaştı. Şikayetlere bakıp teşhis koyan, hastalıklar hakkında ayrıntılı bilgi verenlerin yanı sıra her derde deva tedavi vaat eden siteler var. Tüm bu bilgileri sağlıklı bir şüphecilikle değerlendirmek yararlı olacaktır
İnternet yaygınlaştıkça tıbbi konularda bilgi bulmak giderek kolaylaşıyor. Birçok insan şikayetlerinin neden kaynaklandığını anlamak ve muhtemel teşhisleri öğrenebilmek için önce bilgisayarın başına geçip Dr. Google’a danışıyor. Son yıllarda doktorların sağlık konularında internette bulduğu kaynakları kullanarak bilgi sahibi olmuş hastalarla karşılaşmaları hiç de ender değil. Bu değişimin çok yararlı yönleri olduğu gibi sorunlu olan tarafları da var.
İnternet, kütüphanecisi olmayan, isteyen herkesin raflara kendi yazdıklarını hiçbir süzgeçten geçirmeden koyabildiği bir kütüphane. Raflarda doğru sağlık bilgileri içeren, işe yarar, özenle hazırlanmış belgelerin yanı sıra kişisel gözlem ve değerlendirmeden kaynaklanan, bilimsel dayanaktan yoksun bilgiler de bolca var.
Bir internet sitesinde yazılanlar doğu olsa bile, bu bilgiler ışığında kişinin sağlık sorunlarının değerlendirilmesi apayrı bir iş. Bu işin
Damar darlığı deyince akla damar sertliği gelir. Halbuki kalp krizi, inme gibi damar darlığı sonucu ortaya çıkan birçok hastalığın altında başka bir neden yatıyor olabilir. Bunlardan biri, çoğunlukla orta yaştaki kadınları tutan bir hastalıktır
Gülgün Hanım son günlerde sıklaşan baş ağrılarından biriyle uyandı. Kafamı mengenede sıkıştırıyorlar sanki diye düşündü. Kocasına sıkıntısını bildirmek için seslenince, söylemek istediklerini söyleyemediğini fark etti. Berk Bey karısının ağzından çıkan anlamsız sesleri duymuş dehşetle yüzüne bakıyordu. Bu sefer her zamanki baş ağrısı nöbetlerinden farklı, çok ciddi bir şeyler oluyor diye düşünürken telefona sarılıp ambulans çağırdı.
Acil serviste kan basıncı 220/105 mmHg bulundu. Derhal bir serum bağlandı ve damardan verilen bir ilaçla tansiyonu düşürüldü. İlk tedaviden sonra durumunda gözle görülür bir iyiye gidiş oldu. Baş ağrısı azalmıştı. Konuşması tamamiyle düzelmemiş olsa da söyledikleri anlaşılabiliyordu.
Gülgün Hanım’ın şikâyetleri yeni değildi. Birkaç yıldır baş ağrılarından yakınıyordu.
Son 1 yıldır, zaman zaman kulağında çınlama olduğunu, kalp atışlarını duyduğunu söylüyordu. Zaman zaman kol ve bacaklarında uyuşmalar ve
Paris’te toplanan 200 ülkenin temsilcileri iklim değişikliğiyle nasıl baş edeceklerini tartışıyorlar. Küresel ısınmaya yol açan, iklimi değiştiren etkenlerin birçoğu soluduğumuz havayı kirleten maddeler
Nature adlı seçkin bilim dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre hava kirliliği yüzünden dünyada her yıl 3.3 milyon kişi hayatını kaybediyor. Bu korkunç istatistik Paris İklim Konferansı başlamadan 2 ay önce yayımlandı. Hava kirliliği sadece sağlığımızı değil gezegenimizi de tehdit ediyor. Güneşten gelen enerjinin bir bölümünü yerküre emer bir bölümünü yansıtır; ısı olarak uzaya geri gönderir. İklimler ve yeryüzünün sıcaklığı bu hassas dengeye bağlıdır. Karbondiksit ve metan gibi sera gazları uzaya gitmesi gereken ısının dünyadan uzaklaşmasını önler.
Aynı gazlar ve bir çok başka madde kirlettikleri havayla vücudumuza girer, başta kalp ve akciğerler olmak üzere bir çok organımızda hastalıklara yol açar. Hava kirliliği yapan maddelerin iklim değiştirici farklı etkileri vardır. Örneğin ısınma, ulaşım ve sanayide kullanılan fosil yakıtlarından kaynaklanan kara karbon denilen madde güneş ışınını tutarak küresel ısınmayı arttırır. Bilim insanları kutuplarda hızlanan buzul
Besin destek ürünleri, enerji içecekleri, performans artırmak için uygulanan yöntemler milyarlarca dolarlık bir endüstri. İlaçların aksine sıkı bir kontrol mekanizmasına tabi olmayan bu ürünlerin birçoğunun ciddi rahatsızlıklara yol açabilecek yan etkileri var
Besin destek ürünleri deyince, ilaç olmayan ama çoğu ilaç gibi alınan maddeler akla gelir. Geniş bir yelpazede birçok farklı maddeyi içeren bu ürünlerin arasında bitki kökenli maddelerin yanı sıra, protein yapı taşları içeren, beslenmemizdeki eksikleri giderdiği söylenen maddeler var. Vücut geliştirmek ve enerji artırmak için kullanılan çeşitli uyarıcı maddeler de destek ürünü olarak pazarlanıyor. Doğada ve besinlerimizde bulunan ama hap olarak da piyasaya sürülen vitaminler ve mineraller de bu grupta sayılıyor.
Bu ürünler hakkında yaygın ama yanlış olan bir kanı var. Çoğu ‘doğal’ olduğu için zararlı olamayacakları düşünülüyor. Bu yıl ekim ayında ‘New England Journal of Medicine’ dergisinde yayımlanan bir araştırma bu kanıyı çürüten kanıtlar ortaya koydu.
20 bin kişi acil servise
Cleveland Clinic‘deki 10’uncu inovason zirvesinde bilim insanları, doktorlar, mühendisler, girişimciler, endüstri önderleri 3 gün boyunca insan sağlığını iyileştirecek yenilikleri konuştular ve 2016’da ses getireceğini düşündükleri 10 inovasyonu seçtiler
1 Yeni aşılara çabuk ulaşılacak
Bu yılki inovasyonların başında hızla geliştirilen aşılar geliyor. Ebola salgınının kısa sürede 10 bin ölüme yol açması, doktorları ve araştırmacıları normal koşullarda yıllar süren aşı geliştirilme sürecini hızlandırmaya yöneltti.
Henüz piyasaya sürülmemiş olsa da Ebola için 1 yıl içinde 5 aşı geliştirildi. Bunlardan biri Ebolalı biriyle temas etmiş 4 bin kişi üstünde denendi. Aşının yapıldıktan 10 gün sonra yüzde yüz koruma sağladığı görüldü.
Diyabet binlerce yıldır bilinen bir hastalık. Ama son 50 yıldır giderek çok sık görülür oldu. Artık bir salgın olarak tanımlanıyor. Dünya Diyabet Gunü ve sonrasında, ülkemizde de çok yaygın olan bu hastalıktan nasıl korunulacağı mercek altına alınıyor
Dün dünya diyabet günüydü. Kısa adı IDF olan Uluslararası Diyabet Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü 1991’den beri her 14 Kasım’ı diyabete farkındalığı artırmak ve mücadeleyi yaygınlaştırmak için bir tanıtım platformu olarak kullanıyor. 170 ülkeden 230 ulusal derneğin üye olduğu IDF’nin bu yıl 2 ana mesajı var:
1) Hayatını değiştirmek için bugün harekete geç. Sağlıklı beslenme, diyabetin her tipinde önemli bir öğedir;
2) Dünyayı değiştirmek için yarın harekete geç. Küresel diyabet yükünü azaltmak ve sürdürülebilir bir gelişme sağlayabilmek için sağlıklı besinlerin ulaşılabilir olması mutlak gereklidir.
İstatistikler korkutucu
Ayrıntıları 1 Aralık’ta yayımlanacak yeni diyabet atlasıyla birlikte açıklanacak olan son rakamlar korkutucu.
1 - Dünyadaki her 11 yetişkinden biri, toplam 450 milyon kişi diyabetli
İşlenmiş ve kırmızı etlerle ile kanser arasındaki ilişki vejeteryan olun anlamına gelmiyor. Akdeniz tarzı beslenmede olduğu gibi, bitki ağırlıklı besinlerin et yoğun beslenmeye tercih edilmesinin yararlı olacağını vurguluyor
Bu hafta medyada çıkan kırmızı et ve işlenmiş etle ilgili bazı haberler acaba vejeteryan mı olsak dedirtecek cinstendi. Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) yapılan açıklamada uzmanlar işlenmiş kırmızı etlerin kanser yaptığını, kasaptan aldığımız işlenmemiş kırmızı etin ise muhtemelen kanser yapıcı olduğunu söylüyor.
Sadece başlıklara bakarsak, kanser yapan sigarayı bıraktığımız gibi kırmızı etten, hele sosisten salamdan, hatta sucuk ve pastırmadan tümüyle vazgeçmemiz gerekecek. Halbuki bütün bilimsel araştırmalarda olduğu gibi, DSÖ uzmanlarının yaptığı çalışmada da gerçek ayrıntılarda gizli.
Kırmızı et ve özellikle işlenmiş et denilen sosis, salam, sucuk gibi işlenerek değiştirilmiş etlerin bazı kanserlerin riskini artırdığı düşüncesi yeni değil. Ama, bilmsel olarak herhangi bir besin maddesinin kansere yol açtığını söylemek kolay değil. İnsanların ne tür besinleri tükettiği ve beslenme tarzlarının yıllar içinde değişip değişmediğini kesin olarak