2015 yılının son günlerine gelmemizle beraber haftalık yazı yazma serüvenimi sonlandırıyorum. Otuz yıldır çalışmakta olduğum Cleveland Clinic’in Abu Dhabi’de açılan yeni hastanesinde yüklendiğim sorumluluklar ikincil işim olan düzenli yazarlığa devam etmeme zaman bırakmıyor...
2008 yılında Genel Yayın Yönetmeni olan değerli dost Sedat Ergin’in Milliyet’te bir sağlık köşesi hazırlama teklifini çok cazip bulmuştum ama başarabilir miyim diye de tereddüt ettiğimi hatırlıyorum. Çalıştığım hastanede yoğun klinik hekimlik, bilimsel araştırma ve idarecilik sorumluluklarım vardı. Milliyet gibi köklü bir gazetede her hafta okurların karşısına yeni bir sağlık yazısıyla çıkmak kolay bir iş değildi. Sevgili Ergin’in yüreklendirici desteğiyle denemeye karar verdim. Kaliteli yazılar hazırlayabilmek için çok zaman gerekeceği endişesinin yerinde olduğunu anlamak için uzun süre geçmesi gerekmedi. Kendi uzmanlık alanımda bile olsa, yazacağım konuyu her yönüyle ele alabilmek için araştırma yapmam gerekiyordu. Yeni işimi istikrarlı bir yola sokmam ancak her hafta sonunda bir tam günümü ona ayırmamla mümkün oldu.
Gazeteci olmasam da bir gazetede yazıyor olmam, gazetecilerin işlerinin ne kadar zor olduğunu anlamamı sağladı. Onlardan çok şey öğrendim. Birçok meslekte olduğu gibi hekimlikte de zamanlı işler vardır, taahhüt ettiğiniz süre içinde tamamlamanız gerekir. Ama herhalde gazetecilik dışında hiçbir meslekte, her gün ve her iş için uyulması gereken katı zaman sınırlamaları yoktur. Baskı makinaları kimseyi beklemeyeceği için belli saatte yazımı yetiştirmem gerekiyordu. İşimde disiplinli olduğumu düşünürdüm, ama her hafta yazıyı aksatmadan yetiştirebilmek için daha disiplinli olmam gerektiğini kısa sürede öğrendim.
Gazetedeki yazıların zamanında hazır olması yeterli değil, kaliteli olması, yanlış veya eksik bilgi içermemesi de gerekli. Özensiz bir yazının okurlardan eleştiri alacağını bilen gazeteciler yazdıkları her satıra dikkat ederler. Haber ve yorumlarının her gün binlerce kişi tarafından okunduğunu, bir anlamda sınavdan geçtiklerini bilirler. Bir ciddi yanlışın yıllar içinde oluşmuş güvenilirliği bir günde yıkacağı gerçeği, zaten zor olan bu mesleği daha da stresli hale getirir. Üstelik hata yapmamaya çalışarak zamana karşı yarışırken haber atlamamak için de her an tetikte olmaları gerekir.
Özene bezene yazılan haber veya köşe yazısının ertesi gün eskimiş olacağının bilinmesi gazeteciliği her gün yeniden başlayan bir yarışa dönüştürür. Yanlış hatırlamıyorsam, merhum Çetin Altan çok yıllar önce yazdığı bir köşe yazısında gazeteciliğin nankör bir meslek olduğundan söz ediyor, birkaç gün önce yazdığı yazının bulunduğu sayfanın Kadıköy Çarşı’sında balık paketlemek için kullanıldığını görünce içinin sızladığını anlatıyordu.
Okura saygı
Bir kıdemli gazeteci ağabeyden okura saygının, okurdan saygı görmenin tek yolu olduğunu duymuştum. Saygıya layık olabilmek için doğru bilginin yanı sıra, dengeli ve konuyu her yönüyle ele alan ve her seferinde eskilerinden farklı, orijinal bir yazı yazılması gerektiğini de aynı ustadan öğrendim. Temmuz 2008’den bu yana her hafta okurların karşısına yeni bir konuyla, ya da eski bir konunun farklı bir yönünü ele alan bir yazıyla çıkmaya çalıştım. Tıbbi konularda tartışma eksik olmadığı için farklı görüşleri yansıtmaya gayret gösterdim. Dogmatik ve ideolojik olmaktan hep kaçındım. Yazdıklarımın bilimsel verilerle desteklenmesine özen gösterdim. Bilimsel yayınların gücü ve güvenilirliğinden kaynaklanan tereddütler varsa bunları mutlaka okura aktarmaya çalıştım. Yazdıklarım bir tıp dergisinde değil gazetede yayımlanacak olsa da, okurun bilimsel metot hakkında fikir sahibi olmasını amaçladım.
Basit ama anlaşılır olmalı
Yukarıda sıraladığım özelliklerin bilimsel yayın yaparken sadık kalınması gereken ilkelerden pek farkı yok. Günlük gazetede bu ilkelere bağlı kalarak yazıp, sıkıcı olmaktan nasıl kaçınabilirdim. Üstelik geniş bir okur yelpazesine hitap etme arzumun işimi daha da güçleştirdiğini biliyordum. Yazıların, ilköğretimini tamamlamış bir kişi tarafından ilginç bulunup okunmasını ve anlaşılmasını istiyordum. Aynı zamanda üniversite mezunu bir kişinin de ilgi duyup okuyacağı ve birşeyler öğrenebileceği yazılar hazırlamayı amaçlıyordum. Hatta genç doktorların da arada bir göz atabileceği bir köşe olsun istiyordum. Uzman doktorlar, özellikle kardiyologlar okuyacak olurlarsa büyük hata bulmasınlar diye dikkat ediyordum. Her hafta bilgisayarın başına bu amaçlarla oturdum. Yabancı kelimelerden, teknik terimlerden uzak durmaya çalıştım. Çoğu hafta, yazıda bir tıbbi terimden fazlasını kullanmamaya özen gösterdim.
Oldum olası karmaşık olan konuların resim ve şekillerle daha anlaşılır kılındığını düşünmüşümdür. Her hafta konuyla ilgili çizim taslaklarını ben hazırladım. Bu projenin başından beri benimle çalışan seçkin bir tıbbi ressam olan Marion Tomasko Hanım resimleri, çizimleri ve grafikleri hazırladı. Benim müşkülpesentliğime inanılmaz bir sabırla tahammül etti. Çoğu hafta tümüyle orijinal şekiller kullandık, başka yerden aldıklarımız olduğunda kaynak göstermeye özen gösterdik.
Teşekkür
Bu hafta düzenli yazı yazma serüvenimi sonlandırıyorum. Yeni yılda ve sonrasında önemli tıbbi gelişmelerden söz etmek için zaman zaman okurların karşısına çıkacağım. Ama birincil işimdeki değişiklikler nedeniyle haftalık yazılarıma devam edemeyeceğim.
Aralarına katıldığım ilk günden beri bana büyük yakınlık ve dostluk gösteren tüm Milliyet ailesine minnettarım. Başta gazete sahipleri olmak üzere genel yayın yönetmeninden işe yeni başlamış santral memuresine kadar tüm gazete mensuplarından her zaman büyük nezaket ve yakınlık gördüm, şükran borçluyum. Profesyonellikleri ve yaratıcılıklarıyla beni çok etkileyen, birçok kez çözülmez gibi görünen sorunlara çare bulan yazı işleri müdürleri, editörler ve sayfayı düzenleyen gazetecilere ne kadar teşekkür etsem azdır.
Yazılarımı dikkate okuyan, hatalarım olduğunda beni nazikçe uyaran, ilgilerini gösteren, mektuplarla bana şevk veren, destek olan okurlara müteşekkirim. Onlar olmasa her hafta yeniden başlayan yazı uğraşı, 7.5 yıl boyunca olduğu gibi zevk kaynağı değil, taşınması zor bir külfet olurdu.
Yazdığım 388 yazı için son 7.5 yılda büyük bölümünü ayırdığım hafta sonlarımızda bana sabırla destek veren karım Füsun olmasa ne yapardım bilmiyorum.
Yeni görev: Cleveland Clinic Abu Dhabi
Kısaca CCAD denilen Cleveland Clinic Abu Dhabi’nin temeli 2007 yılında atıldı. O günlerde denizin ortasında boş bir kum yığını gibi duran adada, bölgenin en görkemli hastanesinin yükseleceğini tahmin etmek kolay değildi. 25 hektarlık bir alana yayılan CCAD lego parçaları gibi üst üste konulmuş 7 ayrı binadan oluşuyor. Binaların iç ve dış mimarisi Batı ve Orta Doğu geleneklerinin karışımını yansıtıyor. Binaların birbirleriyle olan bağlantıları sağlık hizmetlerinde var olması gereken devamlılığı, kesintisizliği temsil ediyor sanki. Çocuk ve kadın doğum dalları dışında tam teşekküllü bir hastane olan CCAD’de bugün için 364 olan yatak kapasitesi ileride 500’e çıkacak. Dünyanın dört bir yanından gelen 3000’den fazla sağlık çalışanın hepsinin tek bir amacı var: Hastanın merkezde olduğu akademik bir tıp merkezinde, standart belirleyici düzeyde kaliteli ve güvenli bir sağlık hizmeti sunabilmek. Bunu yaparken eğitim, araştırma ve inovasyon çabalarını da beraber yürütmek.