İstanbul’da ve birçok şehrimizde çalışan çoğu insan için 9 - 5 mesaisi gençliklerinde kalan bir anı bile değil; babalarından duydukları eski bir döneminin hatırasıdır.
Son yarım yüzyılda uzayan çalışma saatleri yeni normal olarak kabul ediliyor olsa da vücudumuzun bu değişikliğe uyum gösterdiğini söylemek yanlış olur. Uzun çalışma saatlerinin sağlığımızı olumsuz etkilediğini düşündüren bilimsel veriler az değil. İşyerinden bir türlü ayrılamamanın kalp krizinden psikiyatrik sorunlara, kronik baş ağrılarından sindirim sistemi sorunlarına kadar birçok hastalığa davetiye çıkardığını gösteren bilimsel çalışmalar var.
İki hafta önce ünlü İngiliz tıp dergisi Lancet’te yayımlanan büyük bir araştırma bu konuyu bir kez daha gündeme getirdi.
Çok çalışma beyne yaramıyor
Geçen hafta diyabet ve kalp hastalıklarından korunmayla ilgili yazımdan sonra okurlardan gelen sorular, bu konuya ilginin çok olduğunu gösteriyor. Diyabeti olanlar kadar bu hastalığın yarattığı tehdidi bilen ve korunmanın önemini kavrayan çok kişi var. Bu hafta sorulardan bazılarına cevap vereceğim
Modern yaşamın yaygınlaştırdığı diyabet hastalığı, kalp krizi ve inmeye yol açarak birçok yaşamı karartıyor. Yeni yayımlanan bir bilimsel bildiri diyabeti olan bir kişi kalp damar hastalıklarından korunmak için ne yapmalı sorusuna cevap veriyor...
Birçok ağrı kesicinin içinde kısaca NSAID denilen ilaçlardan var. Ağır romatizmada da basit kas ağrılarında da kullanılan bu ilaçlar kalp krizi ve inme riskini yükseltiyor. NSAID ilaçları gerekli olduğunda, mümkün olan en kısa süre için, etkili olan en düşük dozda kullanılmalıdır
Amerika Birleşik Devletleri Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan, kısa adı FDA olan ‘Besin ve İlaç Adresi’ her türlü ilaç ve tıbbi cihazın piyasaya sürülmesine izin veren makamdır.
Aynı zamanda, piyasaya çıktıktan sonra bir ürünle ilgili yeni sorunlar ortaya çıkarsa gerekli gördüğü tedbirleri almakla yükümlüdür. Bazen önceden verdiği izni geri çekip ilacın veya cihazın piyasadan çekilmesini sağlar. Her ne kadar yaptırım gücü ABD ile sınırlı olsa da, el attığı her konuyu ince eleyip sık dokuduğu, tartışmalı konuları her yönüyle derinlemesine incelediği için kararları ülke dışında da dikkatle izlenir.
FDA, geçen ay kısa adı NSAID olan ilaçlarla ilgili yeni bir uyarı yayımladı. Bildirinin amacı kamuoyunun ve sağlık camiasının dikkatini bu ilaçları alanlarda kalp damar hastalığı riskinin arttığına çekmekti.
Bu riskler daha önce de biliniyordu. Ama son yıllarda sonuçlanan araştırmalarla güçlenen kanıtlara
Her gün yenileri çıkan “anti-aging” yöntemleri sık sık değişen moda akımlarına benziyor. Bilimsel bir temele dayanmayan, gençlik vaat eden birçok ürün kısa sürede unutulup gidiyor. Son yıllarda bilim dünyası bu konuya el attı, yaşlanmayı daha iyi anlayarak sürece müdahale etmenin yolları aranıyor
“Anti-aging” terimi yeni olsa da kavram çok eski. Yaşlanmayı önleyen, ömrü uzatan iksiri bulduğunu idda eden şarlatanların tarihin her döneminde bol bol müşteri bulduğu biliniyor. Bu yolda servetler el değiştirmiş olsa da gençlik iksiri iddalarının doğru olduğunu gösteren hiç bir kayıt yok. Gerçeğin böyle olması geçmişten ders aldığımız anlamına gelmiyor.
Bugün bazısı tıp doktoru, bazısı kerameti kendinden menkul “anti-aging” uzmanı, inandırıcı anlatımları ve kendilerine güvenli hitabetleriyle sihirli formüllerini pazarlayarak ceplerini doldurmaya devam ediyor. Bu kişiler televizyon, sosyal medya, yazılı basın, kitap ve dergiler aracılığıyla tarihteki meslekdaşlarına göre kamu sağlığına çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor.
Yılda 20 milyar dolar
Bazı tahminlere göre “anti-aging” endüstrisinin yıllık cirosu 20 milyar doları buluyor. Bu mesleğin erbapları insanlara, yaşlanmanızı önleyecek
Damar sertliği sonucu oluşan kalp krizi ve diğer hastalıklar buz dağına benzer. Su altında, su üstünde görünenden çok daha büyük bir bölüm vardır. Hastalık ortaya çıkmadan çok önce tahribatını başlatır. Bu nedenle koruyucu önlemlere gençlikte hatta çocuklukta başlanmalıdır
Bir hastalık ortaya çıktığında ilk aklımıza gelen soru neden ve nasıl olduğudur. Soruna neyin veya nelerin yol açtığını bulabilirsek hastalığın tekrar etmesini önleyebileceğimizi düşünür, biraz olsun rahatlarız. Başımıza gelenin nasıl oluştuğu hakkında hiçbir fikrimizin olmaması çok huzursuz edici olduğu için bu durumdan kaçınmaya çalışırız. Bir örnekle açıklayayım.
Kalp krizi geçiren birçok kimse, aniden ortaya çıkan hastalığını bir veya birkaç gün önce maruz kaldığı strese, aşırı yorgunluğa, yediği ağır yemeğe veya benzeri bir etkene bağlar. Bu değerlendirmelerde gerçeklik payı vardır. Sözü edilen olumsuzluklardan biri, kalp krizinin tetiğini çekmiş olabilir. Lakin, tetik çekilince merminin ateşlenebilmesi için silahın dolu olması gerekir. Başka bir deyişle kalp damarının oluşan bir pıhtıyla tümüyle tıkanabilmesi için damar sertliği plağının olgunlaşmış olması gerekir Bu durum ancak yıllar değil on yıllar
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artan şişmanlık, diyabete, o da başta kalp damar hastalıkları olmak üzere bin bir derde yol açıyor. Yeni bir araştırma bu sürecin önemli bir aktörü olan şekerli içeceklerin her yıl yaklaşık 200 bin ölüme neden olduğunu gösterdi
Şekerli içecekler dünyada her yıl 200 bine yakın ölüme yol açıyor. Bu şaşırtıcı istatistiğe kapsamlı bir araştırmanın sonunda ulaşıldı. Dünyanın dört bir yanından yüzlerce araştırmacının şimdiye kadar yaptığı birçok bilimsel çalışma ve beslenme anketi bir araya getirilerek değerlendiridi. Amaç şekerli içecek tüketiminin şişmanlık, diyabet, kalp damar hastalığı, kanser ve bu hastalıkların yol açtığı ölümlerdeki rolünün ne olduğunu saptamaktı.
Araştırmacılar 2 büyük veri grubundan yararlandılar. Uzmanlar, şekerli içecek tüketiminin ne kadar olduğunu saptamak için bu konuda yapılmış taramalara baktılar.
Ellerinde son 30 yıl içinde, 51 ülkede yapılmış 600 bin kişiyi içeren beslenme taramaları vardı. Hastalık ve ölümlerle ilgili veriler için ise 2010 yılında güncellenmiş olan Küresel Hastalık, Yaralanma ve Risk Faktör Yükü adlı uluslararası katılımlı büyük veri tabanını kullandılar.
Bu kapsamlı araştırmada elde
Tıpta kullanılan birçok tedavinin temelinde bilimsel olarak kanıtlanmış prensipler yoktur. Kanıt olmaması yanlış oldukları anlamına gelmez. Lakin, yıllardır uyguladığımız, doğru olduğundan emin olduğumuz bu tedavileri bilimsel olarak sınamazsak gerçeklere ulaşamayız
1-Kalpte oluşan pıhhtıdan kopan bir parçanın beyne giderek inme oluşturma riskini azaltmak için doktorlar pıhtı önleyici iiaç verirler. Eğer bu amaçla kullanılan kumadin hapının kesilmesi gerekirse geçici olarak başka bir ilaçla tedbir alırlar. Bir benzetmeyle açıklayayım: Pıhtı riskini yağmur, kumadin adlı pıhtı önleyiciyi çatı olarak kabul edelim. Çatının sökülmesi için gereken 5-7 günde, etkisi çabuk başlayıp çabuk biten heparin adlı ilacın şemsiye etkisi kişiyi yağmurdan korur. Ameliyat yapılıp bittikten sonra başlanan kumadinin yeterli etkiyi yapması, yani çatının tekrar inşa edilmesi için geçecek sürede şemsiye koruma görevine devam eder.
Sami Bey’in kalınbağırsağından ameliyat olması gerekiyor. Ama bir sorun var. Her gün aldığı pıhtı ilacını kesmeden ameliyat yapılamıyor. Cerrah kumadin adlı pıhtı önleyici ilacın ameliyat sırasında kanamayı arttıracağından endişe ediyor.
Doktoru 4 yıl önce ortaya çıkan