Paris’te toplanan 200 ülkenin temsilcileri iklim değişikliğiyle nasıl baş edeceklerini tartışıyorlar. Küresel ısınmaya yol açan, iklimi değiştiren etkenlerin birçoğu soluduğumuz havayı kirleten maddeler
Nature adlı seçkin bilim dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre hava kirliliği yüzünden dünyada her yıl 3.3 milyon kişi hayatını kaybediyor. Bu korkunç istatistik Paris İklim Konferansı başlamadan 2 ay önce yayımlandı. Hava kirliliği sadece sağlığımızı değil gezegenimizi de tehdit ediyor. Güneşten gelen enerjinin bir bölümünü yerküre emer bir bölümünü yansıtır; ısı olarak uzaya geri gönderir. İklimler ve yeryüzünün sıcaklığı bu hassas dengeye bağlıdır. Karbondiksit ve metan gibi sera gazları uzaya gitmesi gereken ısının dünyadan uzaklaşmasını önler.
Aynı gazlar ve bir çok başka madde kirlettikleri havayla vücudumuza girer, başta kalp ve akciğerler olmak üzere bir çok organımızda hastalıklara yol açar. Hava kirliliği yapan maddelerin iklim değiştirici farklı etkileri vardır. Örneğin ısınma, ulaşım ve sanayide kullanılan fosil yakıtlarından kaynaklanan kara karbon denilen madde güneş ışınını tutarak küresel ısınmayı arttırır. Bilim insanları kutuplarda hızlanan buzul erimesinde atmosferdeki kara karbon artışının rolü olduğu görüşünde.
Hava kirliliğinden güç alan iklim değişikliği borcunu hava kirliliğini arttırarak öder(!) Kirlenen hava yüzeye yakın atmosferde ozon miktarını arttırarak, ozonun tehlikeli düzeylere çıktığı süreyi uzatarak, zararlı parçacıkların yayılmasını kolaylaştırarak sağlığımızı doğrudan etkiler.
Soluduğumuz havayı kirleten maddelerin listesi çok uzun. Karbon monoksit, sulfur diksit ve nitrojen dioksit, metan ve buzdolaplarından ve klimalardan havaya karışan, kısaca CFC denilen gazların yanı sıra son yıllarda tarım alanlarından yayılan amonyak gazının da kirlilikte önemli rol oynadığı anlaşıldı. Hava kirliliğini arttıran bir diğer etken de gözle görünmeyen, atmosfere salındıktan sonra havada asılı kalan; boyları, şekilleri, kimyasal bileşimleri birbirinden farklı küçük parçacıklardır. Bu yıl eylül ayında Environmental Health Perspectives dergisinde yayınlanan bir araştırma bu parçacıkların çok küçük bir miktarının bile tehlikeli olabileceğini gösterdi.
ABD’de yapılan bu bilimsel çalışmada 50-70 yaş arasındaki yarım milyon kişinin sağlık durumu, beslenme alışkanlıkları sorgulandı. Bu kişilerin yaşadıkları yerdeki hava kalitesi bilgileri sağlık kayıtlarıyla birleştirildi. Sonuç havadaki küçük parçacık miktarında hafif bir yükselişin bile ölümleri artırdığını ortaya koydu. Bu araştırma bir metreküp havada parçacık miktarı 10 mikrogram yükselince kalp krizinden ölümlerin 10da 1, akciğer hastalıklarından ölümlerin yaklaşık 10da 3 oranında arttığını gösterdi. 10 mikrogramın bir gramın yüzde biri olduğu düşünülürse durumun ciddiyeti daha kolay anlasılır.
Motrolu araçların egzos borularından, fabrikaların ve kömürle çalışan enerji santrallerinin bacalarından atılan, konutları ısıtmak için yakılan odun ve kömürden atmosfere salınan parçacıklar cıva, arsenik, kurşun, kamiyum, selenium gibi kimyasallardan oluşurlar. Boyları çok küçük olanlar vücudumuzun korunma mekanizmalarına takılmadan, solunum yollarından öksürüp aksırmakla atılmadan akciğerlerimizin en derin bölümlerine kadar girer, bazıları o kadar küçüktür ki kana karışırarak vücuda yayılırlar.
Türkiye’de hava kirliliğinin ne düzeyde olduğunu gösteren geniş çaplı araştırmalara ulaşmak güç. Devlet kurumlarının sağladığı bazı ölçümler olsa da doğrulanabilir bilgiler yeterli düzeyde değil. Ekonomik Kalkınma İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre ülkemizin adı hava kirliliği açısından Avrupa’da iyi not alan ülkeler arasında yer almıyor. Çin ve Hindistan düzeyinde olmasa da, doğal gaz kullanımınin yagınlaşmasıyla ilerleme sağlanmış olsa da bir çok şehrimizde sağlığı etkileyecek düzeyde hava kirliliği var.
TMMOB bünyesindeki Çevre Mühendisleri Odası’nın (ÇMO) 2015 ocak ayında yayımladığı raporda durumun ciddi olduğu bildiriliyor. Türkiye’nin 4 ayrı bölgesinde yapılan ölçümler hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen sınırları kat kat aştığını ve Avrupa’da sağlıklı kabul edilen düzeylerin çok üzerinde
olduğunu gösteriyor.
Raporda 81 ilimizde hava analizi yapan merkezler olsa da her yerde gerekli tüm ölçümler yapılmadığı için hava kalitesi hakkında güvenilir bilgi edinilemediğine dikkat çekiliyor. Dahası, ülkemizde belirlenen sınır değerlerin DSÖ’nün belirlediği değerlerle uyumlu olmadığı, Avrupa Birliği’nin (AB) belirlediği değerlerinin iki katı olduğu belirtiliyor.
Kısa adı HEAL olan Sağlık ve Çevre Birliği, farklı ülkelerden 70 den fazla kuruluşun desteklediği, çevrenin sağlık üzerindeki etkilerini AB kapsamında ele alan bir kuruluş. HEAL Türkiye’nin önde gelen 5 hekimlik ve tıbbi uzmanlık kuruluşuyla işbirliği yaparak hava kirliliğinin sağlığımızı nasıl etkilediğinin özlü ve kolay anlaşılır biçimde anlatıldığı 5 sayfalık bi broşür yayınladı. Bu broşurden Türkiye’deki kentsel nüfusunun yüzde 97sinin sağlıksız seviyelerde olan küçük parçacıklarca kirletilmiş havaya maruz kaldığını öğreniyoruz.
Bir çok uzman, gelişmiş ülkeler enerji üretimlerinde çevreye dost yöntemler geliştirip kömür yakan santaralleri kaparken Türkiye’nin aksi yönde ilerlemesinden endişe ediyor. Bir kaç yıl içinde kömür termik santrallerinin kapasitesini iki katına çıkartılmasını öngören planın zaten ulaşılması çok güç olan küresel ısınmayla mücadele hedeflerinden uzaklaşacağımızı belirtiyor.
Hava kirliliğinin sağlığımızı olumsuz etkilediğini bilmiyenimiz yok. Kirli havanın kalp ve akciğer hastalıklarının yanı sıra başka organlarımıza da zarar veriyor. Bu yılın mart ayında ünlü İngiliz tıp dergisi BMJ de yayımlanan bir makalede kirli havanın akıl ve ruh sağlığımızı da olumsuz etkilediği etkilendiği anlatılıyor.
ABD’de yapılan “Hemşireler Sağlık Çalışması” adlı araştırmanın verilerine dayanarak yapılan bu çalışmada 70 bin kadın 15 yıl boyunca izlendi. Yerel hava kalitesi bilgileriyle sağlık verileri birleştirilerek incelendi. Psikiyatri biliminde “Anksiyete” denilen, ortada bir tehdit olmasa da ortaya çıkan sıkıntı, tasa, kaygı dolu huzursuzluk halinin hava kirliliğine parallel olarak arttığı saptandı. Bu bilimsel çalışma hava kirliliğiyle anksiyete arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor ama bu ilişkinin sebep sonuç ilişkisi olduğunu kanıtlamıyor. Bu konuda daha çok araştırmaya ihtiyaç olsa da hava kirliliğinin beyni olumsuz etkilediğini gösteren tek çalışma bu değil.
BMJ dergisinin aynı sayısında yayımlanan başka bir makalede hava kililiğinin inme riskini arttırdığını anlıyoruz. İskoçyalı bilim insanları, bu konuda yapılmış 100den fazla bilimsel çalışmayı bir arada değerlendirdikten sonra havadaki küçük parçacık yoğunluğu arttıkça felc olup hastaneye yatan ve hayatını kaybeden insan sayısının da arttığı sonucuna vardılar.
Kirli hava özellikle hamileleri, bebekleri, çocukları ve yaşlıları etkiliyor. Kronik akciğer ve kalp hastalığı olanlar, diyabetliler, bağışıklık sistemi baskı altında olanların hava kirliliğine maruz kalmaları hastalıklarının alevlenmesine yol açıyor. Sorun sadece açık havadaki kirlilik değil; kapalı yerlerdedeki hava kirliliği de ciddi bir sorun.