'İçinde büyük bir sır saklamıyorsan kötülükten korkmana gerek yoktur.'
Ozan Akarıozan.akari@milliyet.com.tr
“Elimizdeki hayatın değerini kaybettiğimiz zaman anlıyoruz.”
Ozan Akarı
Saw 3D: Final Chapter
Jigsaw’ın ölümcül tuzaklarından kurtulmayı başaran Bobby Dagen, başından geçenler hakkında bir kitap yazarak bir anda ünlü olur. Televizyon programlarına çıkar ve diğer hayatta kalan kurbanlarla bir araya gelir. Ancak, ortada küçük bir sorun vardır. Dagen, esasında hiçbir zaman Jigsaw’ın bir kurbanı olmamıştır. Sırf para kazanmak için böyle bir yalan uydurmuştur. Hayatının bu kadar güzel gideceğini sanan Dagen, bir anda kendisini hayal bile edemeyeceği bir oyunun içinde bulur…
Tanrı’yı oynayan Jigsaw
'Mahsun Kırmızıgül yönetmenlik yapsın, oyunculuğu yetenekli insanlara bıraksın.’
Ozan AkarıOzan.akari@milliyet.com.tr
New York’ta Beş MinareKırmızı bültenle aranan radikal dinci örgütün lideri Deccal kod adlı bir suçlunun Amerika'da yakalandığı bilgisi gelir. Onu teslim almak için teşkilatın en iyi iki polisi Mahsun Kırmızıgül ve Mustafa Sandal ABD'ye gider. Bundan sonrası kolay gibi görünür ama hiçbir şey hesaplandığı gibi gitmez…
Bilginer acaba Fethullah Gülen mi?Daha vizyona girmeden ünlü Amerikalı oyuncuları, üniversitelerde ders olarak gösterilmeye başlanan fragmanları ve 'Acaba Haluk Bilginer, Fethullah Gülen’i mi canlandırıyor?’ sorusuyla gündem yaratan “New York’ta Beş Minare” nihayet görücüye çıktı. Basın gösterimi yapılmadığı için bastırdık parayı ve gittik sinemaya…Mustafa Sandal “Amerika özgürlüğü neden sadece petrol olan ülkelere götürüyor?” diye sordu.
FBI ajanı ise cevap verdi: …
Yukarıdaki boş yere istediğinizi yazabilirsiniz çünkü doğru diye bir şey yoktur. Doğrular vardır. Bakış açınıza göre doğru her zaman değişir. İki kere ikinin beş etmesi gibi… Eğer etmez diyorsanız bir kere daha düşününAmerika’nın 11 Eylül saldırılarından sonra İslamı bir
'Tanrı önce şeytanı yarattı. Kötülükten önce iyilik yaratıldı. İnsanlar ise kötülüğü yarattı.’
Ozan Akarı
ozan.akari@milliyet.com.tr
Son Ayin- The Last Exorcism
Peder Cotton Marcus, şeytan kovma ayinlerini gerçekleştirmek için Lousiana'da Sweetzer'ın çiftliğine gider. Çünkü Sweetzer'ın kızı Nell'in ruhu, kötü bir iblisin eline geçmiş ve onun adeta esiri haline gelmiştir. Peder Marcus hiç vakit kaybetmeden neyle karşı karşıya kaldığını öğrenmek için Nell’den ve ailesinden bilgi almaya çalışır. Ancak, durum hiç de göründüğü gibi değildir…
Anlattığı hikâyeye çok inanan bir film!
Evet, yanlış okumadınız. 'Son Ayin’ filmi izleyiciyi anlattığı hikâyeye inandırmak yerine adeta kendi kendini kandırıyor. Üç bölümden oluşan film sizi zorla ama zorla izlediğinize inandırmak istiyor. Giriş bölümünde peder Marcus ve onun ailesini tanıyorsunuz. Peder diyor ki:
“Aşk acısını çeken erkekler olmasaydı, dünyanın tek yaratıcısı Tanrı olurdu!”Ozan Akarı
The Social Network-Sosyal Ağ
Kız arkadaşından ayrılan Mark, üniversitenin bilgisayarlarına sızarak, okuduğu okuldaki kızlarla ilgili bilgilerden oluşan bir site yaratır. Sitenin adı Facemash’tır. Site bir anda virüs gibi etrafa yayılarak tüm Harvard sistemini çökertir ve görünürdeki kadın düşmanlığıyla tartışma yaratır. Mark, Facemash'ı yaratarak kasıtlı olarak güvenliği, telif hakları yasasını ve özel hayatı ihlal etmekle suçlanır. Bu sırada Facebook'un altyapısını oluşturan iskelet ortaya çıkmıştır…
Başrol seçimi çok yanlış
Sosyal Ağ’ın en büyük sorunu Mark Zuckerberg’i canlandıran Jesse Eisenberg’in yapmacık duran, izleyenlere hiçbir duyguyu geçirmeyen (Kız arkadaşından ayrıldığı sahne tam bir fiyasko), kızdığını yüz mimikleriyle gösteren kısacası monte edilmiş gibi duran oyunculuğu. Şuna anlamakta bazen çok güçlük çekiyorum:
Gerçek hayattan alınmış hikâyelerin kahramanları sinemada yeniden hayat bulurken neden onlara çok benzeyenler hep seçilir?
“Suikast, darbe ve entrika. Güç kimin elindeyse Osmanlı İmparatorluğunu o yönetir.”Ozan Akarı
Mahpeyker
Çocuk yaşında esir kafilesiyle İstanbul’a getirilip bir ailenin yanına evlatlık olarak verilen genç kız, talihin kendisine gülmesiyle bir anda kendini Topkapı Sarayı’nda Sultan I.Ahmet’in hanımı olarak bulur. Sultan tarafından Mahpeyker adını alır ancak padişahın annesi Handan Sultan ve Topkapı Sarayı Haremi’nin tek hâkimi Büyük Valide Safiye Sultan’ın muhalefetiyle karşılaşır. Ne yapacağını bilmeyen Mahpeyker, saraydan kaçmaya çalışırken yakalanır. Sultan Ahmet, büyükanne ve annesinin Mahpeyker’i istemediklerini anlayınca ona daha da bağlanır…
Gözleriyle oynuyorlar
Bir oyuncunun iyi olup, olmadığını canlandırdığı karakter gülerken, ağlarken ve kızarken gözlerine bakarak anlayabilirsiniz. Mahpeyker’i oynayan Selda Alkor, role tam oturmuş. Sanki karşımızda gerçekten bir valide sultan var. Gözleriyle seyirciyi etkiliyor. Hele o bakışları yok mu; adeta perdeyi delip geçiyor…
Diğer oyuncular Gökhan Mumcu, Selda Özer, Ayten Soykök, Suavi Eren, Öykü Çelik, Başak Parlak, Uğur Kıvılcım ve Mansur Ark da çok gerçekçi oynamışlar. Damla Sönmez ise Mahpeyker’in genç kızlığında adeta
“Aşk küçük bir çocuktur. Sevgi onun büyümüş hali. Evlilik ise tam bir delilik.”
Ozan Akarı
Ye Dua Et Sev- Eat Pray Love
Çok sevdiği eşinden boşanan Liz Gilbert(Julia Roberts) büyük bir hayal kırıklılığı yaşayarak hayatını ve işini sorgulamaya başlar. Kocasından sonra David adlı bir gençle kısa sürede olsa bir ilişki kurar. Ancak içindeki boşluk bir türlü dolmamaktadır. İşinden bir yıllığına izin alarak hayatını kökten değiştirmek için bir yolculuğa çıkar: İtalya, Hindistan ve Bali…İtalya’da yemek yemeğinin zevkini tadan Liz, Hindistan’da duanın sihirli gücünü keşfeder. Bali’de ise beklenmedik bir şekilde aşkı bulur.
Julia artık yaşlanmış gibiNotting Hill filminde Anna Scott adında ünlü bir Hollywood yıldızını canlandıran Julia Robert, William Thacker’ın(Hugh Grant) kız kardeşinin doğum gününde şunları söyler: “Bir gün güzelliğim bitecek. Oynayamaz diyecekler. O gün bir zamanlar ünlü olmuş orta yaşlı bir kadın olarak yaşayacağım.” Julia’nın 1999 yapımı 'Notting Hill’ filminde söylediği 11 yıl sonra gerçek olduk. Artık Julia yaşlanmıştı. Zamanı durduramayan diğer insanlar gibi…Julia’nın oyunculuğu hâlâ iyi(yılların getirdiği bir tecrübe) ancak büyü bozulmuş.
'Sessizlik özüne dönmektir. Tanrıyı bulmak için sadece dinlemelisin.'
Ozan Akarı
ozan.akari@milliyet.com.tr
Stone(Şantaj)
Şartlı tahliye memuru Jack Mabry'in(Robert De Niro) tekdüze geçen hayatı emekliliğine sayılı günler kala değişmeye başlar. Çünkü, büyükanne ve büyükbabasının cinayetini çıkardığı yangınla kazaymış gibi göstermeye çalışan mahkûm Gerald 'Stone' Creeson'ın (Edward Norton) dosyasını, şartlı tahliye gerekçesiyle incelemektedir. Şartlı tahliyenin gerçekleşebilmesi ve Stone'un hapisten erken çıkabilmesi için Jack'i kendisinin yepyeni bir insan olduğuna dair ikna etmesi gerekmektedir. Tek başına bunu başaramayacağını anlayan Stone, eşini(Milla Jovovich) Jack'in üzerine salar...
İçi boş oyunculuk
Filmin afişinde iki dev ismi(Robert De Niro ve Edward Norton) görünce harikalar yaratacaklarını ve karşılıklı döktüreceklerini sanmıştım. Sadece filmin açılış bölümündeki ilk konuşmaları beni tatmin etti.('Gençken nasıl sevişirsin, yaşlıyken neler değişir?' tartışması çok iyiydi. Norton, yer yer Niro'nun oyunculuğunu bile bastırdı.)
Hikâye ilerlediğinde iki ünlü ismin tekrar tekrar bir araya gelmeleri maalesef sizi etkilemiyor. Senaryodan ve yönetmenden kaynaklanan hatalar,